Hayatın neresinde duruyorsak, o noktaya gelişimiz birçok seçimin sonucudur. Bazılarını biz yaptık, bazılarını başkaları bizim yerimize yaptı. Bunlar her kim tarafından yapılmış olursa olsun her seçim, bizim kim olduğumuza dair ipuçları taşır. Seçmek, insanın özne olma halidir. Karar veremeyen bir birey, özne olmayı kaybetmiş, yaşamının kontrolünü dış etkenlere teslim etmiş olan bir bireydir. İşte bu nedenle, terapi sürecinde birçok yaklaşım bireyin seçim kapasitesi ve sorumluluk duygusu üzerine çalışmaktadır. Bunun en temel nedenlerinden birisi bireyin, özne olma halinin en büyük anahtar olmasıdır.
Psikolojide Özgür İrade ve Karar Verme Süreci
Psikolojide ise seçim yapmak; bireyin özgür iradesini kullanması, içsel çatışmalarını yönetmesi ve kendi değer sistemine göre hareket etmesi anlamına gelir. Ancak seçim yapmak her zaman kolay değildir. Zira her seçim, diğer olasılıklardan vazgeçmek ve bu vazgeçişin sonuçlarını da göze alabilmek anlamına gelir.
Karar Vermenin İçsel Yolculuğu
Bir konuda karar verebilmek; dış dünyaya yönelik rasyonel bir davranış gibi görünse de aslında derin bir içsel süreçtir. Karar verme esnasında birey, çocukluktan gelen inançlarını, kaygılarını, değerlerini ve ilişki örüntülerini de masaya koyar, bu verilere göre bir karar verir.
Olasılıkların sonsuzluğu içerisinde, bir olasılığı seçmek diğer tüm olasılıklardan vazgeçmemiz anlamına gelir. Bu vazgeçiş duygusu çoğu zaman içimizde “ya yanlışı seçersem?” sorusunu ortaya çıkarır. Özellikle mükemmeliyetçi bireyler için bu durum daha belirgin yaşanır. Çünkü onlar için “en iyi” seçeneği kaçırmak, başlı başına bir başarısızlık gibi hissedilir. Bu da karar verme süreçlerini felce uğratabilir. Birey, doğru olanı bulma çabası içinde o kadar çok analiz yapar ki, sonunda hiçbir karar veremez. Oysa karar vermek, sadece bilgiyle değil; cesaretle, sezgiyle ve bazen de belirsizliği kabul edebilme gücüyle mümkündür.
Viktor Frankl, “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında insanın seçim hakkının en temel etken olduğunu söyler. Hayat ne getirirse getirsin, bireyin nasıl tepki vereceği onun seçimidir. Frankl, toplama kampında bile içsel özgürlüğünü koruyabilmiş bir insandır. Bu perspektif, bize karar vermenin dış koşullardan çok, içsel bir irade meselesi olduğunu gösterir.
Karar vermek, yalnızca seçenekler arasında bir tercih yapmaktan ibaret değildir; aynı zamanda kişinin kendini tanıması, değerlerine göre hareket edebilmesi ve belirsizliği de göze alabilmesidir. Psikolojide bu süreç, bireyin öznel iyilik halini doğrudan etkiler. Zira karar verebilen birey, kendi yaşamının kontrolünü elinde hissettiği için daha yüksek bir öz yeterlik (self-efficacy) düzeyine sahiptir. Albert Bandura’ya göre öz yeterlik, bireyin belirli bir durumda başarılı olabileceğine dair inancıdır ve bu inanç, bireyin risk alma cesaretini destekler.
Ancak karar vermek cesaret ister. Bu cesaretin temelinde çoğu zaman belirsizlik toleransı yatar. Bazı bireyler belirsizliğe karşı daha esnektir; bu da onların karar alırken daha rahat olmalarını sağlar. Buna karşılık, anksiyete eğilimi yüksek bireylerde karar süreçleri uzar; sürekli en doğru kararı verme kaygısı, kararsızlık veya karar erteleme davranışı (procrastination) ile sonuçlanabilir. Bu durum, kişinin zamanla içsel kontrol duygusunu yitirmesine ve dış faktörlerin hayatını belirlemesine zemin hazırlar.
Karar Sürecinde Değerler Sistemi
Karar verme sürecinde etkili olan bir diğer psikolojik yapı da değerler sistemidir. Rokeach’in değerler kuramı, bireyin karar alma süreçlerinin, sahip olduğu değerlerin öncelik sırasına göre şekillendiğini ileri sürer. Cesaretle alınmış kararlar, çoğu zaman bireyin içsel değerleriyle tutarlıdır. Ancak dışsal beklentilerle hareket eden bireylerde, alınan kararlar içsel çatışmalar yaratabilir. Bu da uzun vadede benlik yabancılaşmasına yol açar.
Sorumluluk Almak: Kendi Seçimlerinin Arkasında Durabilmek
Bir karar alındıktan sonra süreç sona ermez, asıl sürecin başladığı yer tam da burasıdır; sorumluluk almak.
Psikolojide sorumluluk, bireyin davranışlarının ve kararlarının sonuçlarını üstlenme kapasitesi olarak tanımlanır. Julian Rotter’ın geliştirdiği denetim odağı kuramına göre, içsel denetim odağı olan bireyler, yaşantılarını kendi çabalarının bir sonucu olarak görürken; dışsal denetim odağına sahip bireyler, kader, şans ya da başkalarını belirleyici olarak kabul ederler.
İçsel denetim odağı güçlü olan bireyler hata yaptıklarında bu hatayı sahiplenebilir, sonuçlarıyla yüzleşebilir ve gerekirse telafi yolları ararlar. Bu kişiler psikolojik olarak daha esnektir ve öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness) durumuna daha az düşerler.
Sorumluluk almak, bireyin özsaygısını pekiştirir çünkü kişi kendi kararlarının aktörü olarak kendini güçlü hisseder. Öte yandan, karar sonrası pişmanlık duygusu da oldukça insani bir tepkidir. Ancak burada önemli olan, bu pişmanlığı yapıcı bir içgörüye dönüştürmektir.
Psikodinamik yaklaşıma göre, sorumluluk alamayan bireylerde genellikle çocukluk döneminde ebeveyn tutarsızlığı veya aşırı koruyucu yaklaşımlar gözlemlenir. Bu bireyler, yetişkinlikte sorumluluk almayı kaygı verici bir tehdit olarak algılayabilir.
Sorumluluk aynı zamanda bireyin ahlaki gelişimiyle de ilişkilidir. Lawrence Kohlberg’in ahlaki gelişim evreleri incelendiğinde, yüksek gelişim düzeyindeki bireylerin evrensel etik ilkelere göre karar aldıkları ve bu kararların sorumluluğunu üstlenmede daha tutarlı oldukları görülür.
Özgürlüğün Bedeli, Sorumluluğun Ta Kendisidir
Karar vermek, özgür olmak demektir; ama özgürlük, beraberinde sorumluluğu da getirir. Kendi yolunu çizmek, başkalarının beklentilerinden sıyrılıp kendi değerlerine göre yaşamak, her zaman kolay değildir. Ancak insan, yalnızca kendi kararlarını sahiplenerek büyür ve kendisiyle bütünleşir; kendisi ile uyum içinde yaşar.
Hayat, %100 doğru kararlarla örülmüş bir alan kesinlikle değildir. Önemli olan, alınan kararların tüm sonuçlarından olgunlukla yeniden seçim yapabilmektir. Psikolojik olgunluk; karar anında yaşanan belirsizliği kabul edebilmek, o kararı aldıktan sonra gerekirse değişiklik yapabilmek ve en önemlisi de kendi seçimlerinin arkasında durabilmektir.
Kendine ait bir hayat, cesaretle başlar ve sorumlulukla büyür.
Kaynakça
Bandura, A. (1997). Öz-yeterlik: Kontrolü Elinde Tutmak. İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Frankl, V. E. (2006). İnsanın Anlam Arayışı. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.
Kohlberg, L. (1981). Ahlaki Gelişim Felsefesi: Ahlaki Aşamalar ve Adalet Fikri. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Rotter, J. B. (1966). Pekiştirecin İçsel ve Dışsal Kontrolüne Yönelik Genel Beklentiler. Psikolojik Monograflar: Genel ve Uygulamalı, 80(1), 1–28.
Rokeach, M. (1973). İnsan Değerlerinin Doğası. Ankara: İmge Kitabevi.
Yalom, I. D. (1980). Varoluşçu Psikoterapi. İstanbul: Say Yayınları.