Sosyal medya ve farklı haber kaynakları aracılığıyla, şiddet olayları da görünür olmakta. Dünyanın her yerinde, insanların bir kısmının talebi sonucunda nice nitelikli, duyarlı canlı şiddet görüyor ve öldürülüyor. Bazen gıda, bazen giyecek, kozmetik ve diğer sektörler için mal muamelesi gören bu hissedebilir canlıların yaşamları aslında insanların seçimlerine bağlı.
Yani arz-talep sistemine göre tüketici (talep) değişirse üretici (arz) de buna uyum sağlar. Neticede piyasa dengesi değişir. Öncelikle insanların, her şeyi değiştirebilecek güce sahip olduğunu idrak etmesi gerekir. Nitekim “böyle gelmiş böyle de gider” gibi söylemler, kişilerin kendi güçlerinin farkına varmaması için tekrarlanmaktadır. Kendilerine ve alışkanlıklarına yön vermeyi başaran kişiler, dünyadaki en köklü sistemleri dahi yerinden sökebilecek güce sahiptir.
İnsanlar genellikle alışkanlıkların tekrarıyla ve otomatik olarak “yemek” yer. Kendilerine örtük biçimlerde, süslü isimlerle yemek olarak sunulanların kaynağını sormazlar. Bu bilgilerle karşı karşıya kaldıklarındaysa inkâr mekanizmaları devreye girer. Oysa tabağındaki şiddeti henüz sorgulamamış bir kişi dahi bilinçdışı düzeyde yanlış giden bir şeyler olduğunu sezer.
Bulgular göstermektedir ki duygusal bastırma sempatik aktivasyonu ve kardiyovasküler tepkileri artırmaktadır. Bastırıcı (repressive) başa çıkmada da kişi dışarıya sakin gözükse de bilgiyi olduğu haliyle işleyemediği için uzun vadede ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşabilir.
Bu makale, sorumluluk almanın farkındalıklı yeme (mindful eating) ve sömürüsüz yeme yoluyla doğal ödül sistemlerini nasıl aktive ettiği, parçalanmış kişilikler üzerinde etik bir bütünlük meydana getirdiği üzerinde durmaktadır.
Bilince Getirilmeyen Duyguların Bedeli, Bilinçdışının Kişiye Etkisi
Ne zamanki yediklerimizin, içtiklerimizin, giydiklerimizin arka planını sorgular, gerçeklerin peşine düşeriz, işte o zaman kendi seçimlerimizi yapabilir, özgürlükten söz edebiliriz. Artık ambalajların üzerlerinde, reklamlarda sunulan “mutlu inekler, tavuklar”, insanlar onlara zarar versin diye ağlara “memnuniyetle takılan balıklar” imajının gerçek olmadığını biliyoruz.
Her ne kadar parçalara ayrılarak çeşitli isimler verilmiş olsa da tabaklarımızdakilerin birer hissedebilir, duyarlı canlı olduklarının farkındayız. En az insanlar kadar bağ kuran, ailesi olan, acı ve mutluluk hisseden, yaşamak isteyen canlıların ruhsal-fiziksel şiddete uğratıldıktan sonra öldürüldüğünden haberdarız.
Tüm bu süreçlerde kurbanların son derece ayık olduklarını, kendilerinin ve diğer bireylerin yaşadıklarını an be an izlediklerini, hissettiklerini biliyoruz.
Bilimsel çalışmalar göstermektedir ki bilince gelmesi önlenen duygular yok olmamakta, bedende ve sinir sisteminde kronik bir stres yükü oluşturmaktadır. Bastırma, otonom sinir sisteminin devamlı tetikte olmasıyla ilgilidir. Uzun vadede depresyon, psikosomatik ağrılar ve anksiyeteye bağlı bozukluklara neden olabilmektedir.
Psikolog Albert Bandura’nın ahlaki ayrıştırma kuramına göre kişiler zararlı eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeyerek bedel öderler. Tutarsız eylemlerini rasyonelleştirmeye çalışsalar da gerçekleri balçıkla sıvamak mümkün olmaz. Neticede hem kişisel hem de çevresel tahribata ve yıkıma neden olurlar.
Örneğin et veya süt tüketiminin ardında hayvanların acı çığlıklarının olduğunu bilmesine rağmen kişi bunları düşünmemeye çalıştığında mağduru değersizleştirir. Böylece şiddet hem eylemsel hem de sembolik bağlamda sürekli olarak yeniden üretilir.
İradeli Yemek ve Ortak Mutluluğun Mimarı Olmak
Sosyal psikolog Rothgerber, hayvan bireyleri yiyen insanların onlara zarar verdiklerini bildikleri halde dilsel soyutlamalarla bunu örtbas etme çabaları üzerine durur. Sosyodilbilimsel olarak örneğin “et yemek” ifadesi etik ve duygusal bağlamdan koparılmış nötr bir madde varmışçasına gerçekleri gizler.
Bu tür dilsel soyutlamalar tiksinti ve suçluluk duygularını derinlere gömerken, sömürüye dayalı tüketim eylemlerini de meşrulaştırır. Dolayısıyla yüzleşmekten kaçınan kişiler sıklıkla “dünya kötü bir yer veya insanlar kötü” şeklinde kurdukları cümlelerin özneleri olduklarını fark etmezler.
Esasen dünyada eylemlerinin sorumluluklarını alan, gerçeklerle yüzleşen milyonlarca insan vardır. Başka bir deyişle bu gibi tümevarımlar, insanların kendilerinden kaçmalarının bir yoludur ama asla gerçekleri yansıtmaz.
Sömürüyü mümkün olan en aza indirdiğimizden emin olarak, farkındalıkla (mindful) yediğimiz zaman olumlu dönüşümler meydana gelir. Bu uygulamalar hem bedensel hem de psikolojik iyi oluşu destekler.
Başka bir deyişle ödül sistemi ve bağlanma sistemlerini (orbitofrontal korteks, ventral striatum) dengeleyerek dopaminerjik düzenlemeyi güçlendirir. Böylelikle yeme edimine huzur ve tatmin duygusu eklenir.
Öte yandan güncel çalışmalara göre, bitki temelli beslenme biçimleri, kalp ve damar sağlığını güçlendirmekte, sindirim sistemini desteklemekte, vücuttaki iltihaplanmayı azaltmakta, yaşam süresini uzatmaktadır.
Görüldüğü üzere hayatımızda yaptığımız basit bir seçimle hem kendimiz, hem başka duyarlı canlılar üzerinde olumlu ve kalıcı etkilerde bulunabiliyoruz. Yani kişi sömürüsüz, mindful bir yaşamı benimsediğinde kendi bedenine iyi bakarken, dengeli ve huzurlu bir iyilik halini de seçmiş olur.
Sonuç: Yavaşla, Tat Al, Yaşadığını ve Yaşattığını Hisset, Dönüştür
Karnımızın acıktığını hissediyoruz. Özenle hazırlanmış bezelye proteinli ve tofulu besleyici, sömürüsüz bir yemeği tercih ediyoruz. Henüz daha ilk adımda, duyarlı bir canlının kendisine ait olan beden çıktılarını (süt, yumurta vs.) ya da yaşamak isteyen bir hayvan bireyin öldürülmesini talep etmediğimizden huzurlu hissediyoruz.
Artık biliyoruz ki yemeğin besleyiciliği fiziksel sağlığı desteklerken, etik vegan yaşam doğrultusunda sömürüsüz bir seçim yapmanın getirdiği içsel tutarlılık duygusu beynin ödül sisteminde dopamin salınımını yükseltiyor.
Her lokmada derin bir huzur ve keyif deneyimi yaşıyoruz. Parasempatik sinir sisteminin devreye girmesiyle sindirim sistemimiz dengeleniyor ve stres tepkilerinin azalmasıyla beden rahatlıyor. Böylelikle tek bir öğün nörobiyolojik düzeyde bir şölene dönüşüyor.
Özenle hazırlanmış, yaratıcı, vegan bir yemeği farkındalıkla (mindful eating) yemek zihinsel odaklanmayı aktive eder, duygusal zenginliği artırarak ilham verici bütünsel bir deneyime dönüşür. Hatta aynı yemeği sıklıkla tüketsek dahi her seferinde yeni keşifler yapabilir, sömürüsüz ve bilinçli bir yemeğin verdiği ilhamla örneğin, böyle bir makaleyi yazabiliriz.
Tabii ki sömürüsüz, farkındalıklı yemek tekdüzeliğin dışına çıkarak tüm temel amino asitleri ve besin öğelerini karşılayan çeşitli ve dengeli bir beslenme anlamına da gelir.
Nitekim kendimizin de duyarlı bir canlı olduğunu hatırlamalı, birlikte yaşadığımız insan ve diğer hayvan dostlarımızın yaşamlarını iyileştirmek için mental ve fiziksel bağlamda sağlıklı kalmalıyız.
Sonuç olarak “dünyanın veya insanların kötü olduğu” yanılsamasından kendimizi kurtarıp sorumluluk alarak, hayalini kurduğumuz duyarlı ve türler ötesi dayanışma alanlarını üretebiliriz. Anlayışlı bir dünya, biz yaşam mimarlarının, sesi bastırılanların acılarına kayıtsız kalmamasıyla kurulabilir.

Kaynakça
Pehlivan, M. (2024). Bitki bazlı beslenme: Sağlık ve sürdürülebilirlik etkileri. Türkiye Klinikleri – Beslenme ve Diyetetik Alanında Sürdürülebilirlik (Köksal, E. & Bilici, S., Eds.), s. 32–37. Ankara: Türkiye Klinikleri.
Rothgerber, H. (2019). Meat-related cognitive dissonance: A conceptual framework for understanding how meat eaters reduce negative arousal from eating animals. Appetite, 146, 104511.
Bandura, A. (1999). Moral disengagement in the perpetration of inhumanities. Personality and Social Psychology Review, 3(3), 193–209.
Brewer, J. A., Worhunsky, P. D., Gray, J. R., Tang, Y.-Y., Weber, J., & Kober, H. (2011). Meditation experience is associated with differences in default mode network activity and connectivity. Proceedings of the National Academy of Sciences, 108(50), 20254–20259.
Pennebaker, J. W. (1997). Writing about emotional experiences as a therapeutic process. Psychological Science, 8(3), 162–166.
Gross, J. J., & Levenson, R. W. (1997). Hiding feelings: The acute effects of inhibiting negative and positive emotion. Journal of Abnormal Psychology, 106(1), 95–103.
Wegner, D. M. (1994). Ironic processes of mental control. Psychological Review, 101(1), 34–52.