Salı, Aralık 23, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Ekrandan Gelen Yakınlık: Parasosyal Bağlar ve Yapay Zekâ “Arkadaşlığı”

Ekranı kaydırırken bir görüntü durduruyor insanı: gelinlik içinde genç bir kadın, başında taç, makyajı bozulmasın diye burnunun ucuna kadar bastırdığı bir mendille gözyaşlarını tutmaya çalışıyor. Kadrajın bir köşesinde küçük bir pencere var; bir telefon ekranı, yatağın üzerinde açık duruyor. Düğün müziğinin ve kalabalığın olması gereken yerde, sahnenin merkezi bir cihazın ışığına kaymış gibi. Altta akan metin, hikâyeyi daha da tuhaflaştırıyor: Sözde, ilişki sorunlarını anlattığı yapay zekânın “tavsiyesi”yle nişanını bitirmiş; sonra da o yapay zekâyla evlenmiş. Ve düğün anında telefondan gelen bir cümle, “Bana sevmeyi sen öğrettin”, kadının gözyaşlarını taşırmış.

Bu sahnenin gerçek mi kurgu mu olduğu tartışılabilir. Ancak psikolojik açıdan daha çarpıcı olan soru şudur: Bir cümlenin, bir tonun, bir “yanıtın” bedende yarattığı etki ne kadar gerçektir? İnsan sinir sistemi yakınlığı yalnızca fiziksel bir varlık üzerinden değil, uyumlanma hissi üzerinden tanır. Bazen birinin gerçekten orada olmasından çok, “orada gibi” olmasının yarattığı düzenlenme yaşantısı ağır basar. Dijital yakınlık tam da bu noktada ortaya çıkar: ilişkisel bir ihtiyacın, giderek ekrana, metne ve algoritmik bir eşliğe taşındığı yerde.

Dijital Yakınlık ve Sinir Sistemi

Gecenin bir saatinde telefon ekranı aydınlanır. Biri konuşuyordur: bir yayıncı, bir podcast sesi, bir karakter ya da bir sohbet penceresi. Cümle kısa, ton tanıdık, ritim güvenlidir: “Seni anlıyorum.” Bazen bu cümle, gün boyu taşınan yükten daha ağır bir şeyi hafifletir; görülme hissini.

Yakınlık, klinik açıdan yalnızca bir ilişki biçimi değil, aynı zamanda bir regülasyon mekanizmasıdır. Zorlayıcı duygulanım yükseldiğinde başka bir zihinle temas etmek, bedeni yatıştırır. Bu temas bazen fiziksel olarak orada olan bir insanla, bazen de sembolik ya da dijital bir temsil üzerinden gerçekleşir. Sinir sistemi için belirleyici olan, karşılıklılık hissinin ne ölçüde deneyimlendiğidir.

Parasosyal Bağlardan Yapay Zekâ Etkileşimine

Parasosyal ilişki kavramı ilk olarak 1950’lerde, izleyici ile medya figürü arasındaki tek yönlü bağları tanımlamak için kullanıldı. Bugün ise sosyal medya, bu bağı daha canlı ve sürekli hale getirdi. İçerik üreticilerinin sesine, mimiklerine, kelimelerine aşinalık geliştirdikçe zihnimiz tanıdıklığı güvenle karıştırmaya başlar. Çünkü tanıdık olan öngörülebilir görünür; öngörülebilirlik ise tehdit algısını azaltır.

Yapay zekâ etkileşimi bu noktada yeni bir eşik oluşturur. Parasosyal bağ izlemekle sınırlıyken, yapay zekâ yanıt verir. Bu yanıt, zihinsel düzeyde karşılıklılık illüzyonunu güçlendirir. Üstelik yargılamayan, kesintiye uğratmayan ve sabırla süren bir iletişim hissi üretir. İnsan ilişkilerinde doğal olarak bulunan belirsizlikler burada daha azdır ve bu durum deneyimi “kolay” kılar. Kolaylık rahatlatıcıdır; ancak bu rahatlama gerçek ilişkilerin yerini almaya başladığında klinik riskler belirginleşir.

İşlevsellik mi, Kaçınma mı?

Klinik değerlendirmede asıl soru çoğu zaman “ne kadar?” değil, “ne için?” sorusudur. Dijital yakınlık, adaptif bir kendi-kendini yatıştırma yolu da olabilir; kaçınmacı ve bağımlı bir döngü de. İlki kişiyi hayata geri döndürürken, ikincisi kısa süreli rahatlama sağlar ama uzun vadede tolerans geliştirir. Beyin, rahatlamanın geldiği yolu tekrar etmeye eğilimlidir.

Yapay zekâ etkileşimlerinde antropomorfizm de güçlenir; yani insana özgü niyetler atfedilir. Yanıtlar yalnızca bilgi olarak değil, bir zihin tarafından “düşünülmüş” gibi deneyimlenir. Bu durum, özellikle reddedilme hassasiyeti yüksek ya da sosyal bağlarda zorlanan kişiler için güçlü bir çekim yaratabilir. Ancak bu güven duygusu, insan ilişkilerindeki karşılıklı sorumluluk ve sınır müzakeresinden değil, sistemin kullanıcıya uyumlanma kapasitesinden beslenir.

Yerine Geçen mi, Yanına Eklenen mi?

Dijital yakınlık kişinin yaşamını genişletiyorsa, onu sosyal dünyaya bağlayan bir köprü işlevi görüyorsa genellikle adaptiftir. Ancak yaşamın yerine geçmeye başladığında; sosyal geri çekilme, uyku bozulması ve kompulsif kullanım gibi sinyaller ortaya çıkar. Bu noktada amaç çoğu zaman “kesmek” değil, yerleştirmektir. Dijital deneyimi hayatın tek regülasyon kaynağı olmaktan çıkarmak, onu bir seçenek haline getirmek.

Kişi, dijital yakınlıktan sonra hayata dönüş ritüelleri geliştirebilir: bedeni toparlayan küçük bir davranış, gerçek bir kişiye atılan kısa bir mesaj ya da günlük rutine dönmeyi destekleyen basit adımlar. Bu, sinir sistemine “sakinleşmenin tek yolu bu değil” mesajını verir.

Sonuç: Yakınlık İhtiyaçtır, Sınır Bir Beceridir

Dijital çağ, yakınlığın biçimini değiştirdi; yakınlık ihtiyacını ortadan kaldırmadı. Parasosyal bağlar ve yapay zekâ sohbetleri doğru yerde durduğunda yalnızlığı hafifletebilir. Ancak yakınlığın tüm yükü “kolay” olana taşındığında, gerçek insan temasının onarıcı zorluklarından uzaklaşılır. Yakınlık bir ihtiyaçtır; sınır ise geliştirilebilir bir beceridir. Psikolojik okuryazarlık bugün belki de şudur: ekrandan gelen anlaşılma hissini küçümsemeden, onu gerçek hayatta kuracağımız bağların yerine değil, yanına koyabilmek.

Helin Doymaz
Helin Doymaz
Helin Doymaz, psikolog olarak bilimsel ve etik ilkeleri temel alarak bireylerin ruh sağlığını destekleyen ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar yürüten bir uzmandır. Psikoloji eğitimi sürecinde edindiği bilgileri mesleki deneyimiyle birleştirmiştir. Depresyon, anksiyete, stres yönetimi, travma, ilişki sorunları ve yaşam krizleri gibi alanlarda uzmanlaşmıştır. Dijital platformlar ve sosyal medyada da aktif olarak yer alan Helin bilimsel bilgiyi toplum için anlaşılır hale getirmeyi amaçlayarak yazılar kaleme almaktadır. Psikolojiye dair güncel bilgileri paylaşarak geniş bir kitleye hitap etmekte, toplumsal psikolojik farkındalık oluşturmaya yönelik ve kişisel gelişim üzerine içerikler üretmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar