Zihinsel kaçış durumunu modern dünyada birçok konuşmada gözlemleriz, adeta çağımızın zihinsel kaçış halidir (Smallwood & Schooler, 2015). Kişi zihinsel olarak orada değildir fakat fiziksel olarak karşımızdadır, zihni tamamen meşguldür (Christoff et al., 2009). Bu bedenen olma ama zihnen olmama durumunu bir de bilimsel olarak ele alarak açıklayalım.
Nörolojik açıdan, zihinsel kaçış ve içsel diyalog süreçleri, ön çatı korteksi ile varsayımsal şebeke (default mode network, DMN) arasındaki etkileşimle ilişkilidir (Raichle et al., 2001). DMN, kişi istirahat halindeyken aktifleşir ve içsel düşünce, geleceğe yönelik hayaller ya da geçmişin yeniden canlandırılması gibi süreçleri destekler (Buckner, Andrews‐Hanna, & Schacter, 2008). Bu şebeke, aynı zamanda dışsal uyaranlara tepki verme kapasitesini azaltarak dikkat kaybına yol açabilir (Spreng, Mar, & Kim, 2009).
Bu durum neyse ki tam olarak dikkat yetersizliği ile açıklanmıyor, belki de kişinin anlamsal ve daha yaratıcı olanı arama nedeninden dolayı da olabilir (Andrews‐Hanna, Reidler, Sepulcre, Poulin, & Buckner, 2010). Bu çalışmaların yanı sıra kişinin çok sık zihinsel kaçış modunda olmasına bağlı olarak kaygı düzeyinin yüksek olması, dikkat eksikliği ve duygu düzenleme gibi konularda yetersizliğiyle de ilgili olabilmekte (Mrazek, Smallwood, & Schooler, 2012). Bu durum bize tekrardan pedagojik bağlamda dikkat ve öz düzenleme stratejilerinin öğretiminin bir kez daha önemli olduğunu vurgular.
Christoff ve arkadaşları (2009) bu konu hakkında bir çalışma yürütmüşler. Bu noktada, fMRI kullanarak yaptıkları çalışmada DMN’in aktivasyonunun yüksek olduğu durumlarda katılımcıların bilinç akışını içe dönük şekilde yönlendirdiklerini ve dışsal uyaranlarla iletişimin zayıflatıldığını gözlemlemişlerdir. Bu durum, konuşma sırasında zihinsel kaçışın nörolojik bir yansıması olarak anılmaktadır (Christoff et al., 2009).
Buna ek olarak, Cook ve arkadaşları (2019) da bir çalışma yürütmüşlerdir. DMN ve yürütücü şebeke (executive control network, ECN) arasındaki etkileşimlerin, konuşma esnasında zihinsel kaçışın ne zaman son bulacağını belirlemede rol oynadığını ortaya koymuşlardır. ECN’nin baskın olduğu anlarda kişi dışsal uyaranlara geri dönerken, DMN hakimiyetinde zihin tekrar içe kaydığını görmüşlerdir (Cook, Wu, & Schooler, 2019).
Bu alandan bulgular bize açıkça konuşulurken zihnin sürekli cevap verme modunda oluşunun nedenlerini bilimsel olarak göstermektedir. Bu konuyla paralel olarak bu süreci Smallwood ve Schooler şöyle tanımlar; “attention as disease” (dikkat zararı) olarak tanımlayarak, normal dışı dikkat düzenlemelerinin kişinin algısal deneyimini çarpıtabileceğini öne sürer (Smallwood & Schooler, 2015).
Yani konuşulurken cevap verme isteği ile birlikte kişi zihninde sürekli bir cevap tasarlar, burada da süreç içsel bir diyaloğa evrilir.
Felsefi açıdan da bu konuyu ele alacak olursak özellikle Husserl’in ‘intentionality’ (niyet yönelimi) kavramı ile açıklayabiliriz (Husserl, 1900/2012). Husserl’e göre bilinç hep bir şeye yöneliktir; konuşma sırasında zihinsel kaçış, bilinç yöneliminde bir kaymadır (Husserl, 1900/2012).
Bu kayma, “dinlerken” aslında dinlememek olarak tanımlanır. Martin Heidegger’in “being‐in‐the‐world” (dünyada‐olma) kavramı da bireyin sosyal ortam ve an ile kurduğu varoluşsal ilişkiyi vurgular; zihinsel kaçış, Heidegger’e göre bu ilişkiyi zedelemektedir (Heidegger, 1927/1962). Felsefi açıdan da bu süreci ele aldığımızda aslında zihinsel kopuşun salt bir biyolojik kısmı yoktur, bunun yanında varoluşsal bir kopuşu da temsil eder.
Halihazırda psikolojik araştırmalar da zihinsel kaçışın öz düzenleme yetersizliğinden kaynaklı olduğunu göstermiştir (Mrazek et al., 2012). Sürekli olarak bahsettiğimiz öz düzenleme, kişinin içsel olarak kendini düzenlemesi ve içsel düşüncelerini kontrol ettikten sonra tekrar odaklanmasıdır. Bu süreç zayıf kalmışsa kişi zihninde kendi içsel düşünce akışını sürdürmeye devam eder.
Bu mindfulness frekansını düzenleyebilmek için kişilere dikkat eğitimi veya mindfulness önerilmektedir (Mrazek et al., 2012). Mindfulness sayesinde kişi anda kalmayı öğrenerek DMN aktivasyonunu azaltır, kişinin anlık dışsal deneyimle bağlantı kurmasına katkıda bulunur (Brewer et al., 2011). Brewer ve arkadaşları sürecin bilimsel olarak temelleri olduğu hakkında da çalışmalar yaparak bizlere katkıda bulunmuştur. fMRI çalışmasına göre; meditasyon pratiği sonrası DMN aktivitesinde belirgin azalmalar olduğunu gözlemlemişlerdir (Brewer et al., 2011). Kişi dikkat dağıtıcı düşünce silsilesinden kurtularak odaklanmaya başlar.
Ek bilgi olarak; metakognitif farkındalık, kişinin kendi düşünme süreçlerinin farkına varması, zihinsel kaçışla mücadelede etkili bulunmuştur (Schooler et al., 2014). Metakognitif uygulamalar, kişiye “şu anda” zihninin değiştiğini fark etmesini, konuştuğu kişiye veya içine girdiği düşünceye yeniden odaklanmasına katkıda bulunur (Schooler et al., 2014).
Nörolojik olarak DMN ve ECN etkileşimine dayanan bu süreç, dikkat kontrolü ve öz düzenleme becerisinin eksikliğiyle beslenir. Psikolojik olarak mindfulness ve metakognitif farkındalık gibi beceriler kişiye kazandırılarak süreç iyileştirilebilir. Felsefi açıdan ise konuşma sırasında “orada olmamak”, bireyin hem bilinç yöneliminde hem de varoluşsal iletişiminde kopuş yaratır. Bu nedenle, zihinsel kaçış ile baş etmek, konuşmanın etkin dinlenme sürecine dönüşmesi açısından büyük önem taşır.
Kaynakça
AndrewsHanna, J. R., Reidler, J. S., Sepulcre, J., Poulin, R., & Buckner, R. L. (2010).
Functional–anatomic fractionation of the brain's default network. Neuron, 65(4), 550–562.
Brewer, J. A., Worhunsky, P. D., Gray, J. R., Tang, Y.Y., Weber, J., & Kober, H. (2011).
Meditation experience is associated with differences in default mode network activity and
connectivity. Proceedings of the National Academy of Sciences, 108(50), 20254–20259.
Buckner, R. L., AndrewsHanna, J. R., & Schacter, D. L. (2008). The brain's default network:
anatomy, function, and relevance to disease. Annals of the New York Academy of Sciences,
1124(1),1–38.
Christoff, K., Gordon, A. M., Smallwood, J., Smith, R., & Schooler, J. W. (2009). Experience
sampling during fMRI reveals default network and executive system contributions to mind
wandering. Proceedings of the National Academy of Sciences, 106(21), 8719–8724.
Cook, L. G., Wu, C.Y., & Schooler, J. W. (2019). Why are some people more neurologically
predictable than others? Neural variability within the default network is biologically
constrained.NeuroImage,195,143–152.
Heidegger, M. (1962). Being and Time (J. Macquarrie & E. Robinson, Trans.). Harper &
Row.(Orijinal eser 1927)
Husserl, E. (2012). Logical Investigations (J. N. Findlay, Trans.). Routledge. (Orijinal eser
1900)
Mrazek, M. D., Smallwood, J., & Schooler, J. W. (2012). Mindfulness and mind-wandering:
Finding convergence through opposing constructs. Emotion, 12(3), 442–448.
Raichle, M. E., MacLeod, A. M., Snyder, A. Z., Powers, W. J., Gusnard, D. A., & Shulman,
G. L. (2001). A default mode of brain function. Proceedings of the National Academy of
Sciences, 98(2), 676–682.
Schooler, J. W., Smallwood, J., Christoff, K., Handy, T. C., Reichle, E. D., & Sayette, M. A.
(2014). Meta-awareness, perceptual decoupling and mind wandering: Insights from mindless
reading. Psychological Consciousness: Theory, Research, and Practice, 1(1), 139–165.
Smallwood, J., & Schooler, J. W. (2015). The science of mind wandering: Empirically
navigating the stream of consciousness. Annual Review of Psychology, 66, 487–518.
Spreng, R. N., Mar, R. A., & Kim, A. S. (2009). The common neural basis of
autobiographical memory, prospection, navigation, theory of mind, and the default mode: A
quantitative meta-analysis. Journal of Cognitive Neuroscience, 21(3), 489–510.