Anne olmak… Bir bebeği dünyaya getirmek, mucizevi olduğu kadar yıpratıcı da bir deneyim. Çoğu zaman konuşulmayan bir gerçek var. Doğum sadece bir bebeğin değil, annenin de yepyeni bir hayata doğduğu, eski kimliğine veda ettiği bir dönemdir. Ve bu veda zannedildiği kadar kolay değildir. Her doğum, biraz kayıp, biraz yas süreci, biraz da yeniden var olma halidir.
Anneler, çoğu zaman doğum sonrasında yaşadıkları bu karmaşık duyguların adını koyamaz. Çevre, “sen artık annesin, güçlü olmalısın, bebeğin var ona iyi gelmelisin” derken, kadının içindeki eski ‘ben’ sessizce vedaya hazırlanır. Ve işte bu vedanın duygusal ağırlığı, kimi zaman lohusalık depresyonu olarak etiketlenir. Oysa her duygu depresyon değildir. Bazen bu, bir yas sürecidir. Belki de bu, annenin kendi hayatına, eski haline, özgürlüğüne, bağımsızlığına tuttuğu sessiz bir yas sürecidir. Çünkü her doğum, yalnızca bir doğuş değil, aynı zamanda bir kayıptır. Ve kadın, o kaybın yasını tutar.
Bu yazıda doğum sonrası annelerin yaşadığı hormonel ve psikolojik değişimleri, bu duyguların neden yalnızca bir “depresyon” etiketiyle geçiştirilmemesi gerektiğini ve annelerin bu dönemi sağlıklı atlatabilmesi için neler yapabileceğini ele alacağız.
Doğum Sonrası Hormon Fırtınası: Duyguların Haritası Altüst Oluyor
Doğumla birlikte, kadın bedeni hormon fırtınasının tam ortasına düşer. Gebelik boyunca yüksek seyreden östrojen ve progesteron bir anda düşer. Prolaktin yükselir ve süt üretimi başlar, oksitosin devreye girerek annelik bağını güçlendirir. Ancak bu biyolojik değişim beraberinde duygusal dalgalanmaları da getirir. Bedenin kimyası değişirken, toplum tarafından ruhun da uyum sağlaması beklenir. Ancak bu ruh halinin uyumu o kadar da pürüzsüz gerçekleşmez.
Doğum sonrası ilk 6 hafta, kadının biyopsikososyal dengesi için en kırılgan dönemdir. Kadın, bir yandan hormonal değişimlerle baş etmeye çalışırken, bir yandan da kendi kimliğinin çatırdadığını hisseder. Bu öyle bir haldir ki, bir yandan bebeğin kokusuyla mest olurken, diğer yandan banyoya girip eski bedenine ağlamak isteyebilirler. Ve evet, bu da hayatın normal akışının bir parçası.
Doğumdan Sonra Kadının Kayıpları Sessizdir
Hamilelik boyunca idealize edilen annelik rolü, gerçek yaşamın zorluklarıyla karşılaştığında çoğu kadın kendini yetersiz, suçlu ve yalnız hissedebilir. İşte burada devreye yas süreci girer. Psikolojide yas, sadece ölümle ilgili değildir. Her kayıp bir yas süreci doğurur. Doğum yapan kadın da; eski bedenine, eski sosyal hayatına, plansız uyandığı sabahlara, boş saatlere ve kimi zaman “sadece kendisi olabilme” özgürlüğüne veda eder. Kimse ona bu kayıptan söz etmez. Kadın da bu karmaşık duyguları anlamlandıramadığı için, kendini yetersiz, eksik ve suçlu hissetmeye başlar.
Anne olmak kadının tüm kimliğini yutan bir kavram değildir; fakat toplumun beklentileri, annenin kendine “yeniden yer açmasını” zorlaştırabilir. Kimi kadın doğum sonrasında yaşadığı bu karmaşayla “Ben kötü anneyim” diye içten içe dövünürken, aslında yaptığı tek şey, eski ‘ben’ine veda etmeye çalışmaktır.
Lohusalık Depresyonu mu, Yas Süreci mi?
Lohusalık depresyonu elbette klinik olarak ciddiye alınması gereken bir durumdur ve mutlaka profesyonel destek gerektirir. Sürekli mutsuzluk, umutsuzluk, bebekle bağ kurmada zorluk, şiddetli ruh hali değişimleri, bebeğe ya da kendine zarar verme düşünceleri gibi belirtiler varsa, bu bir depresyon tablosu olabilir. Fakat her doğum sonrası gözyaşı lohusalık depresyonu değildir. Birçok kadın, doğum sonrası birkaç hafta süren duygusal iniş çıkışlar, ağlama nöbetleri ve eski halini özleme hissi yaşar. Bu, klinik depresyondan çok bir yas sürecidir. Çünkü doğumla birlikte kadın eski ‘ben’ini kaybetmiş ve yerine yeni, henüz tanımadığı bir ‘ben’ ile baş başa kalmıştır.
Bazen kadın, annelik ünvanını aldığı an, kendi eski isminin üzerine bir çizgi çekildiğini hisseder. Ve işte o çizgi, onu depresyona değil, kayba ve yas sürecine iter. Bu ayrımı yapabilmek çok kıymetli. Çünkü yas süreci yaşandığında, kadın neyin neden olduğunu bildiğinde, kendini suçlamaz ve bu süreç daha sağlıklı ilerler.
Annelik Psikolojisi: Bu Duygularla Nasıl Baş Edilir?
Her şeyden önce bilmen gereken şu: Bu hisler anormal değil, insani.
- Kendine şefkat göster: “Ben neden böyle hissediyorum?” dediğiniz anlarda kendinize sarılmayı öğrenin. Tıpkı bebeğinize gösterdiğiniz sevgi gibi, biraz da kendinize merhametle yaklaşın. Unutma, her annenin iyileşme ve alışma süreci kendine özgüdür ve kimsenin kitabında senin yolculuğun birebir yazmıyor.
- Kendine zaman tanı: Bedeninin ve ruhunun yeni düzene uyum sağlaması için zamana ihtiyacın var. Eski enerjini ve duygusal dengenini hemen geri bekleme.
- “Herkes iyi, bir ben mi böyleyim?” tuzağına düşme: Doğum sonrası en tehlikeli yalan, diğer annelerin hep mutlu olduğu sanrısıdır.
- Hislerini bastırma: Korku, öfke, yetersizlik, özlem… Ne hissediyorsan, izin ver. Bastırılan duygular ileride daha ağır biçimde geri dönebilir. Ne hissediyorsan, yaşa. O an bebek yerine kendine sarılmak istiyorsan, bunu yap.
- Destek sistemini kullan: Sessizce içinden çürümek yerine, annenle, arkadaşınla, anne destek gruplarıyla iletişime geç. Sen ne kadar iyileşirsen, bebeğin de o kadar iyi olur.
- Mükemmel anne diye bir şey yok: Her şey mükemmel olmak zorunda değil. Mutfakta dağınık tabaklar olabilir, saçların günlerdir toplanmamış olabilir. Bebeğin huzursuz geceler geçirirken, sen de yorgun ve kaybolmuş hissedebilirsin. İşte o anlarda kendine şunu söyle: “Bugün nefes aldım, elimden geleni yaptım, bu da yeter.” Sadece o günü bitirmiş olmak bile çoğu zaman kahramanlıktır.
- Profesyonel destek almaktan çekinme: Duyguların seni boğuyorsa, bir uzmandan psikolojik destek almak hem seni hem bebeğini korur.
Sonuç: Yeni Bir Kendilik Doğuyor
Doğum sonrası, kadınlar için görünmez bir kimlik kaybının yaşandığı bir dönemdir. Bu kayıp çoğu zaman fark edilmez, dillendirilmez. Çünkü toplum, doğumdan sonra sadece bebeğin varlığını alkışlar. Oysa doğan yalnızca bir bebek değildir. Anne de yeniden doğar. Ve her doğuş biraz kayıp, biraz yas süreci, ama sonunda yeni bir kendilik demektir.
Unutma; bu senin eksikliğin değil, yeni bir hayata doğmanın doğal sancısıdır. Sen yalnız değilsin. Bu süreç, geçtiğinde sen yine kendin olacaksın. Belki eskisi gibi değil, ama yine de güzel bir sen.