Cazibenin Karanlık Tarafı
Bazı ilişkiler vardır; ilk bakışta büyüleyici, hatta kader gibi görünür. Karşınızdaki kişi sizi daha önce kimsenin görmediği kadar “görüyor”, “anlıyor”, “özel hissettiriyordur.” Ancak zamanla o büyü çözülür. Gözlerinizdeki hayranlık, yerini şaşkınlığa, belirsizliğe ve çoğu zaman yetersizlik duygusuna bırakır.
Bu döngü bir kez yaşanmaz çoğu zaman. Aynı desen, farklı yüzlerde yeniden belirir. “Nasıl oluyor da hep benzer insanlara çekiliyorum?” sorusu, Narsist İlişkiler yaşamaya elverişli kişilerin iç dünyasında yankılanan ortak bir sorudur.
Bu yazı, o sorunun peşinden gidiyor:
Bir narsiste çekilmek kader midir, yoksa bir çocukluk senaryosunun bilinçdışı tekrarımı mı?
1. Çekimin Psikodinamiği: Eksik Parçayı Bulma Arayışı
Narsist partnerler, ilk etapta büyüleyicidir. Karizma, özgüven, başarı ve güçlü bir duruşla çevrelerini kolayca etkilerler. Ancak bu cazibenin karşısında daha derin bir hikâye vardır.
Narsist kişiler, duygusal olarak mesafeli ama dışarıdan parlayan figürlerdir. Bu figür, çocukluğunda Duygusal Yoksunluk yaşamış bireyler için adeta bir mıknatıs etkisi yaratır. Çünkü o kişi, bilinçdışı bir şekilde “bu sefer sevilmeyi hak edeceğim” arzusu taşır.
Duygusal ihmal yaşamış bireyler, çoğu zaman şu inançla büyür:
“Eğer yeterince çabalarsam, bir gün biri beni fark eder.”
Narsist partner, bu inancı tetikler. Başlangıçta sizi gökyüzüne çıkarır; ardından eleştirir, geri çeker, sonra tekrar yakınlaşır. Bu duygusal dalgalanma, bağımlılık benzeri bir etki yaratır.
İlişki artık sevgiden çok, “kendini kanıtlama mücadelesi”ne dönüşür.
2. “Kurtarıcı” Kimliğinin Gölgesinde
Narsistlerle ilişki yaşayan kişilerde sıklıkla “kurtarıcı” bir yön görülür. Partnerlerinin soğukluğunu çözmek, sevgisizliğini dönüştürmek, kalbini ısıtmak isterler.
Bu kurtarıcı yön, çoğu zaman çocuklukta ebeveynin duygusal ihtiyacını üstlenmiş bir çocuğun devamıdır:
“Eğer annemi/babamı mutlu edebilirsem, ben de değerli olurum.”
Yetişkinlikte bu senaryo şu biçimi alır:
“Eğer onu sevebilirsem, sonunda ben de sevileceğim.”
Bu dinamik, ilişkinin en tehlikeli tuzağıdır. Çünkü narsist kişi sevgiyi, bağlılığı ya da yakınlığı karşılıklı değil, kontrol aracı olarak yaşar. Partneri onu değiştirmeye çalıştıkça, narsist daha da güçlenir.
Sonuçta ilişki bir savaş alanına dönüşür:
Biri onarmaya çalışır, diğeri üstünlüğünü korumaya.
3. Narsist Partnerin “Ayna Etkisi”
Narsistik ilişkilerde en büyük yanılsama, “karşınızdakinin sizi anlamasıdır.”
Oysa narsist kişi, sizi değil, kendisinin görmek istediği yansımayı sever.
Ancak bu aynada yalnızca narsist değil, siz de kendinizle karşılaşırsınız.
Narsist partnerin ilgisizliği, aslında kendi değersizlik inancınızı; eleştirileri, içinizdeki suçluluk duygusunu; terk edişleri ise geçmişte yaşadığınız duygusal yalnızlığı yeniden sahneye taşır.
Bu nedenle, Narsist İlişkiler yalnızca “karşı tarafın sorunu” değildir. Aynı zamanda kişinin kendi Bağlanma Örüntüleri, özdeğer algısı ve sevgi tanımını gözler önüne serer.
Narsist partnerle yaşanan ilişki, bir tür ayna terapisi gibidir — yıkıcı ama öğretici.
Yeter ki kişi, o aynadan kaçmak yerine ona bakmayı seçsin.
4. Duygusal Erişilmezliğin Cazibesi: “Soğuğun” Çekimi
Neden duygusal olarak mesafeli biri bu kadar çekici gelebilir?
Psikolojik açıdan bunun temelinde, öngörülemez bağlanma dinamiği yatar.
Bir gün sevgi dolu, ertesi gün uzak bir partner; beynin ödül merkezinde dopamin fırtınası yaratır. Bu dalgalı duygu hâli, “bağımlılık benzeri bir aşk” deneyimi oluşturur.
Bu nedenle narsist partnerle ilişki yaşayan kişi çoğu zaman ilişkiden kopamaz. Çünkü aşk zannettiği şey aslında regülasyonunu kaybetmiş bir sinir sisteminin iniş çıkışlarıdır.
5. Döngüyü Kırmak: Fark Etmek, Yasını Tutmak, Yeniden Kurmak
Narsistik ilişkilerde iyileşme, “onun değişmesini beklemekle” değil, kendinizin neyi tekrarladığını fark etmekle başlar.
İyileşmenin üç aşaması vardır:
• Fark Etmek:
Bu ilişkide neden kalıyorum?
Neyi onarmaya çalışıyorum?
Sorunun cevabı çoğu zaman çocuklukta yatar.
• Yas Tutmak:
“Bir gün beni anlayacak” beklentisinin yasını tutmak gerekir.
Çünkü narsist partnerin sizi gerçekten göremeyeceğini kabul etmek, özgürleşmenin ilk adımıdır.
• Yeniden Kurmak:
Özdeğer, artık bir başkasının onayından değil, kendini kabul etmekten beslenir.
Terapötik süreçte, kişi ilk kez “koşulsuz olarak değerli” olma deneyimini yaşamayı öğrenir.
Son Söz: Aşk Mı, Tekrarlayan Travma Mı?
Narsistik ilişkilerde en zor soru şudur:
“Bu gerçekten aşk mı, yoksa geçmiş travmalarımın tekrarı mı?”
Bu soruya dürüstçe cevap verebilmek büyük bir duygusal olgunluk ister. Çünkü çoğu zaman kalbimiz değil, yaralarımız seçer.
Ama iyi haber şu ki, farkındalık bir kez başladığında döngü kırılır.
Kişi artık sevgiyi kanıtlamak için değil, paylaşmak için yaşar.
Ve belki o zaman, narsistin parlayan cazibesine değil, gerçek yakınlığın sessiz güvenine çekilir.


