Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kıskançlık ve Haset

İnsanın duygusal dünyasının en karmaşık, en çok bastırılan ve en çok inkâr edilen hislerinden bazıları kıskançlık ve hasettir. Günlük yaşamda bu iki duygu çoğu zaman birbirine karıştırılır; ancak psikodinamik kuram açısından bakıldığında kıskançlık ve haset birbirinden farklı dinamiklere sahiptir. İkisi de insanın erken çocukluk deneyimlerine, nesne ilişkilerine ve bilinçdışı süreçlerine dayanan derin duygulardır.

Kıskançlık ve Haset Arasındaki Fark

Kıskançlık, genellikle üçüncü bir kişiyi de içeren bir duygudur. Bir ilişkinin kaybedilme ihtimali veya değerli görülen bir nesnenin elden gitme korkusu üzerine kuruludur. Örneğin, bir kişi partnerinin başkasına ilgi göstermesinden dolayı kıskançlık hisseder. Bu durumda kişi, sahip olduğu bir şeyi (ilişkiyi, sevgiyi, ilgiyi) kaybetmekten endişe eder (Parrott & Smith, 1993).

Haset ise daha farklıdır. Haset, kişinin sahip olmadığı bir şeye başkasının sahip olmasından kaynaklanır. Yani burada mesele, kaybetmekten çok “benim olmayanın onda olması”dır. Bu yüzden haset, daha doğrudan bir öfke ve yıkıcılık barındırır (Klein, 1957). Melanie Klein, hasedi insan ruhsallığının en temel ve ilkel duygularından biri olarak tanımlar. Ona göre bebek, annesinin göğsünü “iyi” ve “kötü” olarak bölerek deneyimler. Bebeğin, annenin göğsünde süt olduğunu bilmesi ama bunu her zaman elde edememesi, onda kıskançlık ve haset duygularını tetikler.

Psikodinamik Kuramda Haset

Melanie Klein’a göre haset, benliğin daha ilkel dönemlerine ait bir duygudur. Haset, sadece başkasının sahip olduğuna özenmek değildir; aynı zamanda onun sahip olduklarını bozma, değerini düşürme veya yok etme isteğini de içerir (Klein, 1957).

Örneğin, bir arkadaşımızın çok başarılı bir işe girdiğini duyduğumuzda onun için sevinememek ve içten içe “o hak etmedi, şansı yaver gitti” diye düşünmek, hasedin yıkıcı boyutuna örnektir.

Bu yıkıcılık, Klein’ın tanımıyla, “iyi nesneyi tahrip etme” eğilimiyle bağlantılıdır. Kişi, sahip olamadığı şeyi değersizleştirerek ya da yok sayarak kendi ruhsal dengesini korumaya çalışır. Ancak bu durum, ilişkilerde mesafe yaratır ve kişinin doyum bulmasını zorlaştırır.

Psikodinamik Kuramda Kıskançlık

Kıskançlık ise daha çok bağlanma figürlerine yönelik kaygılarla ilgilidir. Freud (1922), kıskançlığı normal, bastırılmış ve projekte edilmiş olmak üzere üç biçimde ele alır.

  • Normal kıskançlık: Sevilen kişinin ilgisini kaybetme korkusudur.

  • Bastırılmış kıskançlık: Bilinçdışına itilmiş ve farklı savunmalar aracılığıyla dolaylı yoldan ortaya çıkan kıskançlıktır.

  • Projeksiyonla ilgili kıskançlık: Kişi, kendi sadakatsiz hislerini partnerine yansıtarak kıskançlık yaşar.

Kıskançlıkta hasetten farklı olarak bir “üçüncü kişi” vardır. Yani kıskançlık, genellikle üçgen bir yapıdadır: Ben – Sevgili – Rakip. Bu yapı bize çocuklukta anne-baba-çocuk üçgenini hatırlatır. Çocuğun anne-baba ilişkisinde kendini dışlanmış hissetmesi ya da ebeveyn ilgisinin kardeşe kayması, ilerleyen yaşlarda kıskançlık duygularının temelini oluşturabilir.

Günlük Hayatta Kıskançlık ve Haset

Bu iki duygu, yalnızca romantik ilişkilerde değil, hayatın pek çok alanında karşımıza çıkar:

  • İş yaşamında: Bir meslektaşımızın terfi alması karşısında “benim hakkımdı” diyerek öfke hissetmek hasete örnektir. Aynı meslektaşın patronla daha yakın ilişki kurduğunu düşünüp kendi yerimizin sarsılacağından korkmak ise kıskançlıktır.

  • Arkadaşlık ilişkilerinde: En yakın arkadaşımızın başka biriyle çok fazla vakit geçirmesi bizi kıskandırabilir. Ama arkadaşımızın yeteneklerine, başarısına ya da popülerliğine karşı içten içe olumsuz duygular hissetmek hasettir.

  • Aile içinde: Çocuklar arasında sık görülen kardeş kıskançlığı, ebeveyn ilgisini kaybetme korkusuna dayanır. Ancak kardeşin sahip olduğu oyuncak ya da imkânlara duyulan öfke, daha çok hasetle ilgilidir.

Terapide Kıskançlık ve Haset

Psikodinamik kuram içinde, terapide bu duygular aktarım ve karşıaktarım süreçlerinde yoğun şekilde yaşanabilir.

  • Danışan, terapisti başka biriyle “paylaşma” düşüncesiyle kıskançlık hissedebilir.

  • Terapist ise danışanın başarılarını, ilerleyişini ya da gençliğini kıskanarak karşıaktarım yaşayabilir (Racker, 1968).

Bu duyguların fark edilmesi ve açıkça çalışılması, terapi sürecinin en iyileştirici yönlerinden biridir. Çünkü kıskançlık ve haset, üzerine konuşulmadıkça gizlice ilişkilere zarar veren duygulardır.

Sonuç: Yıkıcı mı, Yapıcı mı?

Kıskançlık ve haset, yüzleşmesi zor duygulardır. Ancak bu duygular tamamen olumsuz olmak zorunda değildir.

  • Kıskançlık, ilişkileri korumak için bir uyarı işlevi görebilir. Partnerimizi kaybetmekten duyduğumuz korku, ilişkiyi daha özenli yaşamamıza neden olabilir.

  • Haset ise üretken bir biçimde dönüştürüldüğünde kişinin kendini geliştirmesine katkı sağlayabilir.

Örneğin, bir arkadaşımızın başarısını hasetle kıskanmak yerine, bu başarıdan ilham alıp kendi potansiyelimizi harekete geçirmek mümkündür.

Psikodinamik kuram, bu duyguların kökenlerini anlamamıza yardımcı olur. Kıskançlık ve haseti reddetmek ya da bastırmak yerine, onları fark etmek, kabul etmek ve dönüştürmek; daha sağlıklı ilişkiler ve daha dengeli bir iç dünya için önemli bir adımdır. Çünkü insan olmak, yalnızca sevgi ve neşe değil; kıskançlık ve haset gibi karanlık duyguları da anlamak ve taşımayı öğrenmek demektir.

İlayda Çayırgan
İlayda Çayırgan
İlayda Çayırgan, lisans eğitimini Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji bölümünde, yüksek lisansını ise Okan Üniversitesi Klinik Psikoloji programında tamamlamıştır. Psikodinamik yaklaşımla çalışan Çayırgan, yetişkin bireylerle yürüttüğü klinik çalışmalarında özellikle rüyalar ve psikopatolojiler üzerine yoğunlaşmaktadır. Yazılarında ise adli psikoloji, psikopatoloji ve rüya analizi gibi konulara yer vererek psikolojik içeriği derinlikli ancak erişilebilir bir dille sunmayı amaçlamaktadır. Bireyin iç dünyasını anlamaya yönelik içerikler üretmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar