Öz-İhmal Davranışı: Görünmez Bir Uyum Stratejisi
Birçok insan için “iyi bir gün”, yapılması gerekenlerin eksiksiz tamamlandığı, kimsenin kırılmadığı, sorumlulukların aksatılmadığı ve çevredeki herkesin memnun olduğu bir gün olarak tanımlanır. Gün sonunda yapılacaklar listesi tamamlanmış, beklentiler karşılanmış, görevler yerine getirilmiştir. Ancak bu tanımın içinde çoğu zaman fark edilmeyen bir eksiklik vardır: kişinin kendisi. Gün bitiminde herkesin ihtiyacı karşılanmışken, birey kendi yorgunluğu, tükenmişliği ve duygusal yüküyle baş başa kalır. Zamanla bu durum yalnızca geçici bir yorgunluk değil, bireyin kendisiyle kurduğu ilişkinin temel dinamiği hâline gelir.
Herkese yetişirken kendine geç kalan bireyler, çoğu zaman bunu bir fedakârlık ya da erdem olarak algılar. Oysa bu durum, psikoloji literatüründe öz-ihmal davranışı olarak tanımlanan ve uzun vadede bireyin ruhsal bütünlüğünü zedeleyen bir örüntünün parçasıdır. Öz-ihmal, kişinin kendi ihtiyaçlarını sistematik biçimde geri plana atması, başkalarının beklentilerini kendi sınırlarının önüne koyması ve bunu farkında olmadan bir yaşam biçimi hâline getirmesidir.
Çocuklukta Öğrenilen Sessiz Kurallar
Bağlanma kuramına göre bireyin erken dönem bakım verenleriyle kurduğu ilişki, yaşam boyu sürecek olan ilişki kalıplarının temelini oluşturur (Bowlby, 1988). Sevginin koşullu sunulduğu, duyguların bastırıldığı ya da “sorun çıkarmamanın” ödüllendirildiği aile ortamlarında büyüyen çocuklar, zamanla kabul görmek için kendi ihtiyaçlarını geri plana atmayı öğrenirler.
Bu çocuklar çoğu zaman “uslu”, “olgun”, “sorunsuz” olarak tanımlanır. Ancak bu görünürdeki uyumun arkasında, duygularını bastırmayı öğrenmiş bir benlik gelişimi vardır. Çocuk, sevgiyi kaybetmemek adına kendi ihtiyaçlarını görmezden gelmeyi öğrenir. Zamanla “İhtiyaçlarım önemli değil”, “Rahatsızlık verirsem sevilmem”, “Değerli olmak için vermeliyim” gibi inançlar içselleşir. Bu inançlar yetişkinlikte de bireyin ilişkilerine yön verir.
Bu noktada öz-ihmal, bir kişilik özelliğinden çok, öğrenilmiş bir uyum stratejisi olarak karşımıza çıkar. Birey, varlığını sürdürebilmek için kendinden vazgeçmeyi öğrenmiştir.
Kuramsal Yaklaşımlar Ne Söyler?
Şema terapisi bu örüntüyü özellikle kendini feda etme ve duygusal yoksunluk şemalarıyla açıklar (Young, Klosko & Weishaar, 2003). Kendini feda etme şemasına sahip bireyler, başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyarak değerli hissederler. Duygusal yoksunluk şeması ise bireyin duygusal olarak beslenmeyeceğine dair derin bir inanç taşımasına yol açar.
Öz-belirleme kuramına göre ise (Deci & Ryan, 2000) psikolojik iyilik hâli; özerklik, yeterlilik ve ilişkisellik ihtiyaçlarının dengeli biçimde karşılanmasıyla mümkündür. Öz-ihmal davranışı bu üç temel ihtiyacın da sistematik biçimde ihlal edilmesine neden olur. Kişi ne kendi kararlarını özgürce alabilir ne yeterli hisseder ne de ilişkilerinde gerçek bir karşılıklılık yaşayabilir.
Bilişsel davranışçı perspektiften bakıldığında ise öz-ihmalin temelinde şu düşünce kalıpları yer alır: “Hayır dersem sevilmem”, “İhtiyaçlarım yük olur”, “Değerli olmak için fedakârlık yapmalıyım.” Bu inançlar sorgulanmadığı sürece bireyin davranış örüntüsü değişmez.
Günlük Hayatta Nasıl Ortaya Çıkar?
Öz-ihmal davranışı çoğu zaman küçük ve sıradan görünen anlarda kendini gösterir. Kişi yorgun olmasına rağmen işi bırakmaz, dinlenmesi gerekirken başkalarının taleplerine öncelik verir. “Hayır” demek yerine içsel huzursuzluğa rağmen “tamam” demeyi seçer. Yardım istemek zayıflık gibi algılanır; duygular bastırılır, ihtiyaçlar ötelenir.
Bu kişiler genellikle başkalarının yükünü kolayca fark ederken kendi yüklerini görmezden gelirler. İlişkilerde verici rolü üstlenir, karşılık görmediklerinde ise yoğun bir kırgınlık ve değersizlik hissi yaşarlar. Çoğu zaman bu kırgınlığı bile ifade edemezler; çünkü “sorun çıkaran” taraf olmak istemezler.
Duygusal Emek ve Görünmeyen Yük
Öz-ihmal davranışı sürdürüldükçe birey yalnızca fiziksel değil, yoğun bir duygusal emek de harcar. Hochschild’in (1983) tanımıyla duygusal emek, kişinin kendi duygularını bastırarak başkalarının duygusal ihtiyaçlarını düzenlemesidir. Bu görünmeyen emek, bireyin iç kaynaklarını yavaş yavaş tüketir.
Kişi dışarıdan güçlü, anlayışlı ve fedakâr görünürken, iç dünyasında derin bir tükenmişlik yaşar. Zamanla kendi duygularına yabancılaşır; ne hissettiğini, neye ihtiyacı olduğunu ayırt etmekte zorlanır. Bu süreç, sessiz ama derin bir içsel yıpranma yaratır.
Kendilik Algısında Aşınma ve Öz-Değerin Sessiz Erozyonu
Öz-ihmal sürdükçe bireyin benlik algısı zayıflar. Kişi dışarıdan işlevsel ve güçlü görünse de iç dünyasında yalnızlık, değersizlik ve anlamsızlık duyguları artar. Kendilik sınırları silikleşir; birey ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu ayırt edemez hâle gelir.
Bu süreç ani bir kırılma şeklinde değil, yavaş bir aşınma şeklinde ilerler. Küçük vazgeçişler, ertelenen ihtiyaçlar ve sürekli başkalarına alan açma hâli zamanla bireyin kendine yabancılaşmasına neden olur. Sonunda kişi, herkese yetişmiş ama kendine hiç ulaşamamış hâlde kalır.
Bu Örüntü Nasıl Onarılır?
Öz-ihmal, değiştirilemez bir kişilik özelliği değil; öğrenilmiş bir uyum biçimidir. Bu nedenle fark edildiğinde dönüştürülebilir. Onarım süreci, bireyin kendi sınırlarını yeniden fark etmesiyle başlar. “Benim de bir ihtiyacım var” diyebilmek, öz-değer algısında önemli bir kırılma noktasıdır.
Psikoterapi sürecinde bireyin öz-şefkat geliştirmesi, sınır koyma becerilerini öğrenmesi ve ihtiyaçlarını ifade edebilmesi temel iyileştirici unsurlardır. Küçük adımlar —dinlenmeye izin vermek, yardım istemek, hayır demeyi denemek— zamanla içsel dengeyi yeniden kurar.
Klinik Bir Davet: Kendine Dönüş
Öz-ihmal, bireyin kendini korumak için geliştirdiği bir savunmadır; ancak artık işe yaramadığında dönüştürülmesi gerekir. Kendine dönmek, bencillik değil; ruhsal bütünlüğü yeniden inşa etmektir. Kendine yer açabilen birey, ilişkilerinde de daha sahici, daha dengeli ve daha canlı bir varoluş sergiler.
Kendini sürekli erteleyen kişi için iyileşme, başkalarından vazgeçmek değil; kendini de hesaba katmayı öğrenmektir. Çünkü gerçek iyilik hâli, herkes için var olabilmekten önce, kişinin kendi varlığını kabul edebilmesiyle başlar.
Kaynakça
Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent–Child Attachment and Healthy Human Development. New York, NY: Basic Books.
Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2000). The “What” and “Why” of Goal Pursuits: Human Needs and the Self-Determination of Behavior. Psychological Inquiry, 11(4), 227–268.
Hochschild, A. R. (1983). The Managed Heart: Commercialization of Human Feeling. Berkeley, CA: University of California Press.
Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema Therapy: A Practitioner’s Guide. New York, NY: Guilford Press.


