Perşembe, Aralık 11, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Gece Gelen Kaygılar: Neden En Çok Uyumadan Önce Tetikleniyoruz?

Gün içinde çoğu zaman hayat stresinin içindeyiz. İş, okul, ilişkiler, sosyal medya, yapılacaklar listesi… Zihnimiz sürekli bir uğultunun içinde kayboluyor. Ama gece olunca, özellikle de yatağa uzandığımız o sessiz anda, sanki bir düğmeye basılmış gibi kaygılar belirginleşiyor.
“Ya yarın kötü bir şey olursa?”, “Bugün söylediğim o cümle yanlış mı anlaşıldı?”, “Ya uykuda nefesim kesilirse?” gibi düşünceler bir anda büyüyor, kontrol edilemez hâle geliyor.

Peki neden kaygılarımız özellikle uyumadan önce yükseliyor?
Bu sorunun yanıtı hem beynimizin çalışma biçiminde hem de bilinçdışı süreçlerimizde saklı.

1. Gün Boyunca Ertelenen Duygular Geceleri Ortaya Çıkar

Gün içinde zihnimiz sürekli bir “dikkat dağıtıcı bombardımanı” altındadır. Bildirimler, konuşmalar, yapılacaklar, trafik, sohbetler… Beyin, rahatsız edici bir duygu yükseldiğinde çoğu zaman başka bir şeyle meşgul olarak onu bastırmayı başarır. Bu, psikodinamik açıdan savunma mekanizmalarının en aktif olduğu zaman dilimidir.

Gece olduğunda ise bu savunmalar zayıflar. Dış uyaran azalır, beden yavaşlar, zihinsel uğraş biter. Yani bilinçdışı, “artık sıra bende” der. Gün içinde bastırdığımız duygular (kırgınlık, suçluluk, korku, öfke, yalnızlık, değersizlik hissi) sessizlikte görünür hâle gelir.

Bu yüzden düşünceler gece daha yoğun ve daha gerçek gibi hissedilir.

2. Beynin Gece Modu: Default Mode Network (DMN) Aktifleşir

Nörobilimsel açıdan baktığımızda, uyku öncesi dinlenme durumunda beynin Default Mode Network (DMN) adı verilen ağı devreye girer. DMN, “içsel düşünceler”, “geçmişe dönme”, “geleceği hayal etme”, “benlik sorgulaması” gibi işlevleri yöneten bir sistemdir.

Gündüz saatlerinde DMN baskı altındadır; çünkü odaklanmamızı, problem çözmemizi ve dış dünyayla ilgilenmemizi sağlayan başka ağlar çalışır.
Fakat yatağa uzandığımızda DMN öne çıkar ve zihin otomatik olarak iç konuşmaya, geçmiş hatalara, geleceğe dair belirsizliklere, kendine yönelik sorgulamalara döner.

Kaygı bozukluğuna yatkın bireylerde DMN’nin aşırı aktif olduğu bilinir. Bu nedenle özellikle gece, kontrolün daha zor olduğu bir zaman dilimidir.

3. Belirsizlik Karanlıkta Daha Tehlikeli Hissedilir

Evrimsel açıdan gecenin zihinde risk algısını artıran bir tarafı vardır. Atalarımız için gece, tehlikelerin yoğunlaştığı bir dönemdir; bu yüzden beden karanlıkta daha tetikte olacak şekilde programlanmıştır.

Günümüzde fiziksel tehlikeler azalsa da beynin “gece = risk” kodu devam eder.

Bu yüzden en ufak ihtimal bile gece olduğunda büyür:

  • “Ya işe geç kalırsam?” → “Ya hayatım mahvolursa?”ya dönüşür.

Gece, duyguları abartılı gösteren bir zaman dilimidir.

4. Yorgun Zihin Tehditleri Daha Ciddi Algılar

Uzun bir günün ardından zihinsel enerji azalır. Beden uykuya hazırlanırken stres hormonlarından kortizol düşmeye başlar, serotonin dalgalanır, prefrontal korteks (mantıklı düşünen bölüm) yorulur. Bu sırada amigdala (tehdit algısını yöneten merkez) daha baskın hâle gelir.

Yani tam uykuya dalmadan önce, mantık seviyesi düşer; duygusal merkezler ise artar.
Bu nedenle ufak bir endişe bile tehdit gibi algılanır.

5. Uyumaya Çalışmak, Kaygıyı Daha da Tetikler

Kaygısı olan insanlar için “uyumaya çalışmak” bile bir baskıdır. Yatak, bir süre sonra performans stresi yaratır:

  • “Yarın çok işim var, hemen uyumam lazım.”

  • “Uykusuz kalırsam işim kötü olur.”

Bu düşünceler vücudu alarma geçirir, kalp atışını hızlandırır ve kortizol seviyesini tekrar yükseltir.
Bu da uyumayı zorlaştırır; uyuyamamak kaygıyı artırır ve bir kısır döngü oluşur.

6. Sessizlik, Zihnin Gürültüsünü Artırır

Gündüz, zihinsel fon gürültümüz dışarıdan gelir; gece ise içeriden.
Sessizlik, düşünceleri büyüten bir çerçeve gibi çalışır.

Bu yüzden dalmadan önce duyulan o “içsel uğultu”, aslında zihnin hep var olan ama diğer zamanlarda bastırılan sesi.

Peki Ne Yapabiliriz?

İyi haber şu ki, uyku öncesi kaygıyı azaltmak mümkündür ve düşündüğümüzden daha basit adımlarla başlar.

• 20 dakikalık “düşünme boşaltma” tekniği

Uyumadan bir saat önce, düşüncelerin aklına doluştuğu bir zaman dilimi yaratırsın. Aklına gelen her şeyi bir kâğıda yazarsın. Beyin “bunu kaydettim” sinyali alınca gece tekrar üretmek zorunda hissetmez.

• Işıkları tamamen kapatmak yerine loş bir ortam

Beyne “keskin geçiş” yerine “yumuşak geçiş” verir.

• Uyumadan önce ekran detoksu

Telefon ışığı (özellikle mavi ışık) DMN’i daha aktif hâle getirir, kaygıyı artırır.

• Zihni bedene indirgeme

Nefese odaklanmak, sıcak duş, hafif esneme… Bunlar amigdalanın aktivitesini birkaç dakika içinde düşürür.

• Kendine şu soruyu sormak:

“Bu düşünce bir uyarı mı, yoksa sadece kaygının gece versiyonu mu?”
Çoğu zaman ikincisidir.

Sonuç

Gece gelen kaygılar bir zayıflık belirtisi değil, beynin doğal çalışma biçiminin bir sonucudur. Sessizlik, karanlık, yorgunluk ve bilinçdışı duyguların yükselişi birleştiğinde kaygı büyür.

Ancak bu döngüyü anlamak, onu yönetmenin ilk adımıdır.
Uyumadan önce zihnin hızlanması “bozukluk” değil; beynin kendince bir düzen kurma çabasıdır.

Kaygı, gündüz gürültüsünde sessizce bekler; gece ise konuşmak ister.
Onu susturmak değil, anlamak iyileştirir.

Melis Karakaş
Melis Karakaş
Lisans eğitimimi psikoloji, yüksek lisansımı ise klinik psikoloji alanında tamamladım. Tez çalışmamda narsisistik kişilik örüntüleri ve kişilerarası manipülasyon süreçlerini ele aldım. Aile ve çift terapisi, çocuk değerlendirme testleri ve dinamik terapi alanlarında uzmanlaştım. Aynı zamanda Jung’un imgelem terapisi yaklaşımını aktif bir şekilde uyguluyorum. Rüyaların simgesel diliyle bilinçdışına açılan kapılara ve özellikle narsisistik kişilik bozukluğuna duyduğum ilgi, mesleki yolculuğuma yön veriyor. Psikolojik bilgiyi herkes için erişilebilir ve dönüştürücü kılmak, bireylerin ruhsal güçlenmesine katkı sağlamak en büyük hedefimdir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar