Hayal kırıklığı…
İnsanın umutla ördüğü köprülerin birer birer yıkıldığı, içsel dengelerin sarsıldığı o tanıdık duygu.
Bazen bir hedef tutmaz, bazen bir ilişki biter, bazen de bir çaba karşılıksız kalır.
Çoğu insan için bu duygular gelip geçicidir; zamanla kabuk bağlar.
Fakat bazıları için hayal kırıklığı, içe çöken bir karanlığın başlangıcına dönüşür. Bu karanlık yalnızca bir duygusal düşüş değildir; kişinin kendilik algısına, dünyaya bakışına ve geleceğe dair inancına da nüfuz eder.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bu karanlığa olaylardan çok, olaylara yüklenen anlamlar üzerinden yaklaşır.
Çünkü BDT’ye göre bizi depresyona iten şey, yaşanan olayın kendisi değil; o olayı nasıl yorumladığımızdır (Beck, 1976).
Bu bakış açısı, bireyi edilgen bir kurban olmaktan çıkarır; düşüncelerini fark eden, seçen ve dönüştürebilen bir özne hâline getirir.
Otomatik Düşünceler ve Bilişsel Çarpıtmalar
Bir hayal kırıklığı yaşandığında, kişi kendi içinde şu tür otomatik olumsuz düşünceler üretir:
“Ben zaten başarısız biriyim.”
“Kimse beni önemsemiyor.”
“Yine her şey elimde kaldı.”
Bu düşünceler duygusal çöküşü hızlandırır. Zihin, bir kez bu çarpık inançları beslemeye başladığında, her yeni deneyim aynı kalıba oturur:
“Başaramadım çünkü ben yetersizim.”
Oysa BDT, kişiyi bu düşünceleri fark etmeye ve sorgulamaya davet eder (Burns, 1980):
-
Gerçekten her zaman mı başarısızım?
-
Bu olay beni tamamen mi tanımlar?
-
Bu durumun başka açıklamaları olabilir mi?
Bu sorgulama, bilişsel yeniden yapılanmanın ilk adımıdır.
Kişi zamanla fark eder ki hayal kırıklığı bir kimlik değil, sadece yaşanmış bir olaydır.
Düşünceler değişmeye başladığında, duygular da peşinden gelir.
Mitolojik Bir Ayna: Ikarus’un Düşüşü
Yunan mitolojisinde Ikarus’un hikâyesi, bu psikolojik süreci sembolik biçimde anlatır.
Ikarus, babası Daidalos’la birlikte Girit’ten kaçmak için balmumundan kanatlar yapar.
Babası onu uyarır:
“Ne çok yükseğe uç, ne çok alçağa. Güneş balmumunu eritir, deniz nemi kanatlarını ıslatır.”
Ancak Ikarus, özgürlüğün büyüsüne kapılır; aklındaki tek düşünce **“Artık hiçbir sınırım yok”**tur.
Güneşe yaklaştıkça balmumu erir, kanatlar çözülür ve Ikarus düşer.
Bu hikâye yalnızca bir mit değil, aslında bir bilişsel çarpıtmanın trajedisidir.
Ikarus’un “Ben her şeyi yapabilirim” inancı, gerçeğe dayanmayan, aşırı genellenmiş bir düşüncedir.
Gerçekle yüzleştiğinde bu büyük beklenti, yerini büyük bir hayal kırıklığına bırakır.
Tıpkı depresyonda olduğu gibi: kişi, dünyanın ya tamamen iyi ya da tamamen kötü olduğu bir ikileme sıkışır (Ellis, 1994).
Bu ikilem, bilişsel esnekliği ortadan kaldırır; insanı “ya hep ya hiç” düşünme tuzağına iter.
Umut, yerini düşüşe bırakır.
Düşmek, Yeniden Kalkmak ve Zihinsel Esneklik
Ancak Bilişsel Davranışçı Terapi’nin öğrettiği şey, bu düşüşün nihai olmadığıdır.
İnsan, düştüğü yerden kalkabilmek için önce düşüncelerine bakmalıdır.
Belki de Ikarus’un düşüşü, insanın kendi zihnine inmesini simgeler.
BDT, o zihnin içinde yeniden kanat yapmayı öğretir.
Yeni kanatlar, bu kez gerçeklerle daha uyumlu, dayanıklı ve esnektir.
Depresyon, çoğu zaman içsel bir sessizliktir.
Ama o sessizlikte yankılanan şey, gerçeğin kendisi değil; zihnimizin ona dair yorumudur.
BDT, bu yankıyı fark etmeyi ve dönüştürmeyi öğretir.
Zihnin içinde yankılanan “Ben değersizim.” düşüncesi, sorgulandığında yerini şu düşünceye bırakabilir:
“Ben değerliyim ama şu an zorlanıyorum.”
Bu küçük değişim, duygusal deneyimi bütünüyle dönüştürebilir.
Çünkü düşünceler değiştiğinde, duygular da peşinden gelir.
Ve bazen, yeniden uçmak için tek gereken şey, kendi zihnimizdeki balmumunu onarmaktır.
Kaynakça
Beck, A. T. (1976). Cognitive therapy and the emotional disorders. International Universities Press.
Burns, D. D. (1980). Feeling good: The new mood therapy. William Morrow.
Ellis, A. (1994). Reason and emotion in psychotherapy (Rev. ed.). Birch Lane Press.


