Çarşamba, Aralık 10, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Neden Kalp Kaosu, Akıl Huzuru Seçer? Beynin Tanıdık Acıyı Aşk Sanması

Neden kaos, kavga, iniş çıkış içeren ilişkilerde heyecan duyarken, huzurlu ilişkilerde eksik hissederiz? Bunun cevabı aslında beyinimizin kimyasal sisteminde gizli. Gerilim anlarında adrenalin ve kortizol salgılanması kalp atışını hızlandırır, vücudu “savaş ya da kaç” moduna sokar (Takahashi, 2023). Bu sırada beyin, tehlikeyi bile bir tür uyarılma olarak algılar (Fisher, 2016). Tartışma sonrası gelen barışma anlarında ise dopamin ve oksitosin devreye girer; bu kimyasallar beynin ödül merkezini aktive eder ve bağlanma hissini güçlendirir (Acevedo vd, 2012). Bu nörokimyasal döngü, tutku hissinin biyolojik temelini oluşturur. İşte bu yüzden tartıştıktan sonra yaşanan yakınlık, aşk gibi hissettirirken ruhu yormaktadır. Huzurlu bir ilişkide bu kimyasal iniş-çıkışlar olmadığı için, beyin bu durumları daha az uyarıcı ve dolayısıyla daha monoton olarak değerlendirir. Oysa bu, duygunun değil biyolojinin bir oyunudur.

Aklımla Onayladığımı Kalbim Neden Sevemiyor?

“Huzuru istiyorum, ama kalbim hâlâ o fırtınayı özlüyor.” Bu cümle aslında hepimizin iç çatışmasının özeti. Neden akıl ve kalp savaşır? Çünkü akıl, yetişkinliğin bir ürünü; kalp ise çocukluğumuzun taşıdığı mirastır. Akıl, yıllar içinde deneyimle, bilgiyle ve gözlemle gelişir; “doğru ilişki nasıl olmalı, sağlıklı sevgi ne demek” gibi cevapları öğrenir. Ama kalp hâlâ o eski öğrenmelerde takılı kalır. Bir yanımız artık huzuru seçmeliyim derken, diğer yanımız huzuru yabancı bulur. İçimizdeki bu çatışma aslında geçmişle bugün arasında süren sessiz bir savaş gibidir. Bir taraf güven ister, diğer taraf heyecan; biri sakinlikte anlam bulur, diğeri kaosta canlı hisseder. Ve biz çoğu zaman bu iki duyguyu dengeleyemediğimiz için kendimizi aynı döngüyü yaşarken buluruz.

Neden Bazı İlişkilerden Kopmak Bu Kadar Zor?

Her ilişkide kendimizin farklı bir versiyonunu deneyimleriz. Bazı ilişkiler bize kendi idealleştirdiğimiz benliğimizi sunar. Bir daha başka bir ilişkide aynı kişi olamayacağımız düşüncesi, bu ideal versiyonumuza tutunmamıza neden olur. Bazen en çok bağlandığımız şey, karşımızdaki kişi değil, kendi yansımamızdır. Bu yüzden bazı ilişkilerden kopamamak, çoğu zaman kendimizin o versiyonuna veda etmeye hazır olmamamızla ilgili olabilir. Psikoterapist Terri Cole (2023), bazı insanların ilişkide kalma ısrarını “duygusal yatırımın batık maliyeti” olarak tanımlar. Emek vermiş olmak, ayrılığı başarısızlık gibi hissettirdiği için kişi acının sorumluluğunu değil, hikâyenin sonunu değiştirmeye çalışır. Oysa bazen hikâyeyi düzeltmek değil, bitirmeyi seçmek gerekir. Yine de bu farkındalık, ayrılığın biyolojik etkisini ortadan kaldırmaz. Ayrılık, bir maddeyi bırakmak gibidir; beyin, artık zarar veren bir şeye bile yeniden ulaşmak ister, çünkü alışkanlık acıdan daha güçlüdür.

Aşkın Nörobiyolojisi

Aslında aşkın huzurla buluşabilmesi için önce beynin “tanıdık acı = aşk” eşleştirmesini çözmesi gerekir. Bu da ancak duygusal düzenleme becerileri yeniden inşa edildiğinde mümkün olur. John Bowlby’nin bağlanma kuramı, yetişkin ilişkilerindeki tutkulu kaosa eğilimin çocuklukta şekillenen bir örüntü olduğunu gösterir; yani kaos bazen aşk değil, sadece tanıdık olandır. Beyin tanıdığı her duyguyu güvenli zanneder. Bu yüzden huzurlu bir partnerle karşılaştığımızda içimizde garip bir boşluk hissederiz; aslında huzurun değil, kaosun yokluğunun yarattığı boşluktur bu. Ancak güvenli bir ilişkinin ritmine bir süre devam edildiğinde, sinir sistemi yeni bir norm öğrenir: sevgi = sakinlik. Zamanla dopaminin ani patlamaları yerini oksitosinin istikrarına bırakır ve heyecanı kaybetmeden huzuru hissedebileceğimiz yeni bir bağ modeli oluşur. Kısacası, aşk ile aklın uzlaşması bir mucize değil, sinir sisteminin yeniden eğitilmesidir. Ve çoğu zaman asıl sorun doğru kişiyi bulmak değil, doğru sevgiyi kabul edebilecek bir iç dengeyi inşa etmektir.

Peki Ne Yapmalı? Tutkuyu Huzurla Birleştirebilir miyiz?

Bu döngüden çıkmanın yolu, tutkuyu kaosla karıştırdığımızı fark etmekten geçiyor. İlişkilerinizde hissettiğiniz ilk çekimi ve huzursuzluğu yazın; hangi davranışlar sizi tetikliyor, hangileri güvenli ama sıkıcı geliyor, gözlemleyin. Geçmişten gelen “tanıdık kaosu” fark edin ve kendi seçimlerinizi bilinçli yapın. Aşk, sadece tanıdık acıyı tekrar etmek değildir; doğru kişiyle güven ve heyecanı birleştirmek öğrenilen bir beceridir. Tutku ve huzur aynı anda var olabilir ama önce kalbin eski alışkanlıklarını çözmesi gerekir. Kendimizi huzursuzluk olmadan aşk olmaz yanılgısından kurtardığımızda, kalbimiz de nihayet aklımızla aynı yöne bakmayı öğrenecektir.

Kaynakça

Acevedo, B. P., et al. (2012). Neural correlates of long-term intense romantic love. Social Cognitive and Affective Neuroscience, 7(2), 145–159.
Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books.
Cole, T. (2023). Boundary Boss: The Essential Guide to Talk True, Be Seen, and (Finally) Live Free. Harmony Books.
Fisher, H. (2016). Anatomy of Love: A Natural History of Mating, Marriage, and Why We Stray.
Takahashi, K. (2023). Neurobiological mechanisms of emotional attachment and love. Frontiers in Psychology, 14, 115–123.

Nur Ela Aşar
Nur Ela Aşar
Uzman Klinik Psikolog ve Sosyolog Nur Ela Aşar, lisans ve yüksek lisans eğitimlerini psikoloji alanında tamamlamış olup, doktora çalışmalarına devam etmektedir. Mesleki deneyimlerini Pembe Köşk Psikiyatri Kliniği, Özel Fuar Hastanesi ve Yakın Doğu Hastanesi gibi seçkin kurumlarda sürdürmüştür. Akademik ve klinik birikimini derinleştirmek amacıyla Bilişsel Davranışçı Terapi, Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), Aile Danışmanlığı, Kriz ve Travma Terapisi, Sanat Terapisi ve Çocuk Resimleri Analizi gibi farklı terapi yaklaşımlarında kapsamlı eğitimler almıştır. Özellikle genç yetişkinlerle çalışma, kaygı bozuklukları, travma ve ilişkisel dinamikler alanlarında uzmanlaşmıştır. Türk Psikologlar Derneği üyesi olan Aşar, çeşitli ulusal ve uluslararası bilimsel kongrelerde bildiriler sunmuş; hakemli dergilerde yayımlanmış akademik makalelerinin yanı sıra, köşe yazılarıyla da geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. Ona göre, “gerçek iyileşme, kalp ile zihnin birlikte dönüşümünden doğmaktadır.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar