Cuma, Aralık 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Modern Hayatta Duygusal Tükenmişlik ve Kendine Dönüş

Günümüzde neredeyse herkes “yoruldum” demeye çekinmeden alıştı. Fiziksel bir yorgunluktan değil; daha derinden, daha görünmez ve daha ağır bir şeyden bahsediyoruz: duygusal tükenmişlik. İş yaşamının hızlı temposu, ilişkilerin belirsizliği, sosyal medya baskısı, aile yükümlülükleri ve sürekli “yetişmemiz gereken” sorumluluklar, ruhumuzu ince ince kemiren görünmez bir ağ oluşturuyor. Ve çoğu zaman bu ağı fark ettiğimizde çoktan içinde sıkışmış oluyoruz.

Aslında tükenmişlik aniden gelen bir çöküş değil; sessizce büyüyen, fark edilmediği sürece kişiyi içten içe çürütmeye başlayan bir süreçtir. Psikolojide tükenmişlik, yalnızca çalışma hayatıyla ilişkili değildir—duygusal ilişkiler, aile rolleri, kronik stres ve hatta kişinin kendi kendine yüklediği beklentiler bile bu süreci tetikleyebilir. Bir nevi, sürekli “iyi olma” zorunluluğunun karşılığında ödenen bedeldir.

Duygusal Tükenmişlik Nasıl Başlıyor?

Tükenmişlik genellikle “ufak bir isteksizlik” gibi masum görünen belirtilerle başlar. Sabahları yataktan kalkmak zor gelir, konuşmak istemezsin, insanlarla vakit geçirmek bile yük gibi gelir. Bir zamanlar keyif veren şeyler anlamsızlaşır. Kendini sürekli geç kalmış, eksik, yetersiz veya yanlış bir şey yapıyormuş gibi hissedersin. Dışarıdan bakan biri belki hiçbir şey anlamaz ama içten içe bir iç boşalması yaşarsın.

Modern yaşam, bize sürekli yüksek performansı dayatıyor:
Daha iyi ol, daha güzel ol, daha üretken ol, daha çok çalış, daha çok göster…
Hâl böyle olunca insan sadece kendisi olmanın yetmediğini düşünmeye başlıyor. Ve bu da tükenmişliğin en büyük besin kaynağı hâline geliyor.

Duygusal Yükler ve Taşımayı Öğrendiğimiz Sessiz Acılar

Hepimiz bir yerden yara aldık: bazılarımız çocukluk travmalarından, bazılarımız ilişkilerden, bazılarımız başarısızlıklardan, bazılarımız aile içi çatışmalardan. Bu yaralar görünmez olsa da davranışlarımızı, tepkilerimizi ve hayata bakışımızı belirliyor.

Birçok kişi güçlü görünmek için bu acıları saklıyor. “Hallederim”, “Önemli değil”, “Ben iyiyim” diyerek devam ediyor. Ama psikolojide biliyoruz ki bastırılan duygu yok olmuyor; form değiştiriyor. Öfkeye, kaygıya, kontrolcülüğe, kaçınmaya veya değersizlik hissine dönüşüyor.

Tükenmişliğin temelinde çoğu zaman bu taşınmamış duygular yatıyor. Kendi sınırlarını bilmeden herkese yetişmeye çalışmak, “hayır” diyememek, başkalarının beklentilerini kendi ihtiyaçlarının önüne koymak, duygusal kapasiteyi aşırı zorlamak… Bunlar bir süre sonra insanın içindeki enerjiyi tüketiyor.

Kendini Kaybetme Hissi: “Ben Kimim?”

Tükenmişlik yaşayan birçok insan şunu söylüyor:
“Eskiden böyle değildim. Ne oldu bana?”

Bu aslında kendini kaybetme hissinin sesli hâli. Duygusal yük, stres ve baskı biriktiğinde kişi kendi özünü, neyi sevdiğini, neye ihtiyaç duyduğunu ve hatta ne hissettiğini bile karıştırmaya başlıyor.

Kişisel sınırlar, psikolojik sağlamlığın en önemli parçalarından biridir. Ama sınır konulmadığında kişi kendini başkalarının duygularına teslim eder ve zamanla kendi duygusal kimliğini kaybeder. Bu “kayıp” hissi, tükenmişliğin en yıpratıcı tarafıdır.

Peki Neden Duramıyoruz?

Birçoğumuzun iç sesi şu şekilde:
“Dinlenirsem geride kalırım.”
“Biraz daha dayanırsam geçer.”
“Kimseye yük olmak istemiyorum.”
“Ben güçlü olmak zorundayım.”

Bu düşünceler kişinin çocuklukta kazandığı inançlarla da şekillenir. Yetersiz hissettirilmiş, sürekli eleştirilmiş, fazla sorumluluk yüklenmiş, duygusal olarak destek görmemiş bireyler ileride kendilerine “durma hakkı” tanıyamazlar. Bu da tükenmişliğin nesiller boyu aktarılan bir miras gibi yayılmasına sebep olur.

Kendine Dönüş: Tükenmişlikten Çıkışın Sessiz Yolu

İyileşme yüksek sesli bir süreç değildir; çoğu zaman çok sakin, yavaş ve sessiz gelişir. Kişi önce kendisini yeniden duymaya başlar. Sonra ihtiyaçlarını fark eder. Ardından sınır koymayı öğrenir.
Kendine dönüş, “her şeyi bırakıp bir dağa çıkmak” değildir. Bazen gün içinde iki dakika nefes almak, bazen biri bir şey istediğinde “Şu an yapamıyorum.” demek, bazen de çay içip hiçbir şey düşünmemek yeterlidir.

İyileşmenin temel adımları şöyle özetlenebilir:

  1. Duygularını tanımak:
    Ne hissettiğini bilmek, duygusal sağlığın başlangıç noktasıdır.

  2. Sınır koymak:
    Herkese yetişmek zorunda olmadığını kabul etmek dönüşümün en büyük adımıdır.

  3. Yavaşlamak:
    Hayat sadece koşmak değildir. Duruşlar da değerlidir.

  4. Kendini affetmek:
    Yorgun düştüğün için, insan olduğun için kendine kızmamak.

  5. Sosyal destek:
    Güvenli bağlar, iyileşmenin oksijenidir.

Bu Yazıyı Okuyan Herkese

Tükenmiş hissetmek bir zayıflık değil; bir sinyaldir. Vücudun ve ruhun artık “beni fark et” diye bağırdığı bir çağrıdır. Bunu fark etmek, değişimin kapısını aralamaktır. Çünkü tükenmişlik bir bitiş değil, çoğu zaman bir dönüşümün başlangıcıdır.

Belki şu an yorulmuş, kırılmış, yalnız veya dağılmış hissediyorsun. Ama insan kendini yeniden kurabilen tek varlıktır. Bir gün hiç beklemediğin bir anda, bir kelimeyle, bir farkındalıkla, bir kararla yeniden başlama gücü bulursun.

İyileşme mümkün. Kendine dönüş mümkün. Ve en önemlisi:
Buna gerçekten değersin.

İrem Yaşar
İrem Yaşar
İrem Yaşar, psikoloji lisansı ve klinik psikoloji yüksek lisans eğitimi aldı. Psikolojik içerikler üreterek bireylerin kendilerini ve ilişkilerini daha iyi anlamalarına katkı sunmayı hedefliyor. Özellikle şema terapi, kişilik dinamikleri ve toplumsal psikoloji alanlarına ilgi duyan İrem, sosyal medya üzerinden yürüttüğü içerik serileriyle kendine ait bir okuyucu kitlesi oluşturmuş durumda. İçeriklerinde hem bilimsel temellere hem de duygusal derinliğe yer vererek psikolojiyi herkes için anlaşılır ve dokunaklı kılmayı amaçlıyor. Aynı zamanda yazı üretme sürecini bir tür içsel keşif alanı olarak görüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar