Geçtiğimiz yüzyılın ortalarında, zihin ve beden arasında keskin bir ayrım ortaya çıkmış, ruhsuz bir nöroloji ve bedensiz bir psikoloji meydana gelmiştir. Nöroloji klasik fizik gibi mekanik bir yapı olarak işlev görürken psikoloji, bedenden ayrı düşünülmüş ve her iki alan da insanı tek başına açıklamakta yetersiz kalmıştır. Oysa insan, yapısı gereği basite indirgenemeyecek kadar karmaşık ve kolektif bir yapı sunmaktadır. Bu soruna erken dönemde dikkat çeken isimlerden biri de psikolojinin babası olarak anılan Sigmund Freud olmuştur. Bir nörolog olan Freud, dönemindeki meslektaşlarının aksine psikolojiyi organik temelden bağımsız bir yapı olarak görmemiştir. Bu bağlamda Freud’un ego ve benlik kavramına bedensel bir açıklama getirerek propriosepsiyonun benlik fikri için önemini tartışacağız.
Freud bu konuda ne diyor? Freud, bedenin nasıl algılandığı sorusuna Ego ve Id kitabında, “Ego her şeyden önce bedensel bir egodur” şeklinde açıklama getirmiştir (Freud, 1923). Freud’a göre ego ya da benlik yalnızca psişik ve zihinsel bir varlık olarak değil, bunların yanı sıra deneyimsel ve duyumsal bir varlık olarak görülmektedir (Sletvold, 2013).
Ego oluşumunda dışarıdan ve içeriden gelen algıların önemi büyüktür. Dışarıdan gelen algılar, dış dünyayı bedenimiz aracılığıyla algılama biçimimiz ve bedensel deneyimlerimiz ego oluşumunun temelini atmaktadır. İçeriden gelen algılar ise dışsal deneyimlerin algıların ve duyumların oluşturduğu öznel benlik yani kendilik hissidir. İçerden gelen algılar, dışarıdan gelen algıların oluşturduğu hisler ve duyumlardır.
Benzer görüşleri paylaşan Maurice Craig (2005), Psychological Medicine adlı kitabında benlik kavramını tanımlarken, algılar, duyumlar ve duygulanımların bütününden oluşan egoyu kastetmektedir. Benlik doğumla beraber dış dünya ile kurduğumuz bağlantılarla yani duyumlarla gelişir. Bu duyumlar istemli kas hareketleri, eklemler, tendonlar ve deriden kaynaklanır (Craig, 2005). Zamanla görme duyusunun gelişmesiyle ve diğer bireylerin yorumlarıyla kişi benliği hakkında fikir sahibi olur (Craig, 2005). Burada yine benlik gelişimi için duyumun önemine vurgu yapılmıştır.
Şimdi bu duyumun modern bilimde karşılığı olan propriosepsiyonu inceleyelim.
Propriosepsiyon Nedir?
Birçok kaynakta farklı tanıma sahip olan propriosepsiyon kavramının net bir tanımı olmamakla beraber, vücudumuzun kaslar, eklemler ve tendonlar gibi hareket eden organlarından gelen ve vücudun pozisyonunu, hareketini ve gücünü ayarlayan mekanizma şeklinde tanımlanabilir (Tuthill ve Azim, 2018; Héroux ve ark., 2022). Propriosepsiyon, kişinin vücudunun ve uzuvlarının konumunu bilmesini ve vücudunun dengesini sağlayan duyusal bilgidir.
Beş duyumuzun aksine propriosepsiyon bilinçli farkındalık olmadan çalışır. Eğer birey bedeninin kendisine ait olduğu hissine sahipse bu, propriosepsiyonun katkısıyla gerçekleşir. Üstelik görsel ipucu olmadan bunu yapabilmesi açısından benzersizdir. Öte yandan propriosepsiyon duyumuz zarar gördüğünde ne tür etkiler ortaya çıkar? Bazı omurilik ve kraniyal sinir yaralanmalarında bunun benzersiz örnekleri görülmektedir.
Oliver Sacks (1996), Karısını Şapka Sanan Adam adlı kitabında Christina ismini verdiği bir vakayı ayrıntılı şekilde aktarmaktadır. Sinir iltihaplanması (nevrit) sonucu propriosepsiyondan sorumlu lifleri hasar görmüş olan Christina, bedenini duyumsayamadığını bildirmiştir. Bir sabah uyandığınızda ayaklarınızın üzerinde duramadığınızı hayal edin. Elinize ne alsanız düşüyor, hatta uzuvlarınız sağa sola savruluyor. Ayaklarınıza bakmadan yürüyemiyor ve elinize bakmadan bir objeye uzanamıyorsunuz. Christina, bedensel deneyimin duyuşsal boyutunu kaybetmiş olup, zamanla kendini geliştirerek yaptığı bedensel işlevleri görme duyusunu kullanarak yapabilir hale gelmiştir. Yani görsel ipuçları kullanarak bedenini hareket ettirmeyi öğrenmiştir. Hareket edebilmeyi başarmasına rağmen var olmayı ve bedenini kendine ait hissetmeyi başaramamıştır. Christina yaşadığı deneyimi “Tıpkı kurbağalar gibi omuriliğim alınmış, kendimi hissetmiyorum ve bedensizim.” cümleleriyle ifade etmiştir (Sacks, 1996).
Bu kayıp sadece organik değil, aynı zamanda psikolojik de bir etki yaratmıştır. Sonuç olarak, tıpkı Freud’un ve Craig’ın da dediği gibi propriosepsiyon duyumu, benlik fikri açısından çok önemlidir. Benlik ve beden arasında karşılıklı bir akış vardır. Beden algısının bozulması, kendilik duygusunu duyumsamada hasara neden olur. Propriosepsiyon duyumunu azaltmak, bireyin benlik bilincini de o derece azaltır ve hatta yok edebilir. Bu sebepten Christina’nın “bedensizim” ifadesi, propriosepsiyon duyusunun benlik üzerindeki etkisini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Freud’un beden temelli ego yaklaşımı güncelliğini korumakta ve güncel nörobilim bulguları ile örtüşmektedir. Bu sebepten propriosepsiyon kavramı hem nöroloji hem de psikoloji alanında birlikte çalışılması gereken bir konu olarak değerlendirilebilir.
Kaynakça
Craig, M. (2005). Psychological medicine: a manual on mental diseases for practitioners and students. London J. ve A. Churchill.
Freud, S. (1923). The Ego and The Id. 19, 1–59.
Héroux, M. E. ve ark. (2022). Proprioception: a new look at an old concept. Journal of Applied Physiology, 132(3), 811-814. https://doi.org/10.1152/japplphysiol.00809.2021
Sacks, O. (1996). Karısını Şapka Sanan Adam (Çev. O. Düz.). Yapı Kredi Yayınları, 42, 44-65.
Stelvold, J. (2017). The ego and the id revisited: Freud and Damasio on the body ego/self. The International Journal of Psychoanalysis, 94(5), 931-950. https://doi.org/10.1111/1745-8315.12097
Tuthill, J. C. ve Azim, E. (2018). Propriosepsiyon. Current Biology, 28(5), 206-210.