Salı, Ağustos 5, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Dışlanmak mı, Kendine Dönüşün Başlangıcı mı?

Ekip içi iletişim, psikolojik dışlanma, ve Jung psikolojisi kavramları etrafında şekillenen bu yazı, bir ekipten dışlanma sürecinin bireysel dönüşüme nasıl kapı aralayabileceğini irdeliyor.

Ekip içinde oldukça aktifken, bir anda görünmez olma durumunu ve beraberinde getirdiği zihinsel ağırlık halini ya yaşamış ya da duymuşuzdur. Bu tarz durumlarda ekip içi toplantılarda kişinin sesinin azaldığını, sonrasında da fikirlerinin azlığı ile giderek sönükleştiğini görürüz. Kişi artık sohbetlerin içinde olmadığı farkındalığını yaşamaktayken bulabiliyor kendini. Kişinin dünyasına girdiğimizde; onunla fikir iş birliği ile yürütülen işlerin artık ona sorulmadan yapıldığını gözlemleriz. Ekibin varlığı devam ederken kişi artık kendini yapbozun uyumlu bir parçası olarak hissetmemeye başlar. Bu sessiz ve zararsız gibi duran kopuşların kişide bıraktığı psikolojik tahribat tahminimizden daha derin olabilir. Bu tahribata Jung’un psikolojisi ile bakacak olursak psikolojik tahribat derinliğini daha iyi gözlemleyebiliriz. Jung insan psikolojisini yalnızca bireysel değil kolektif olarak da ele aldığı için Jung’un merceğinden bakmakta fayda var.

Jung her birimizin arketipler ile yaşadığını; kahraman, gölge, maske ile yaşadığını söyler. İnsan sosyal bir varlıktır ve bağ kurar. Bağ kurduğu bu topluluklarda dışlanmak; sadece dışarıdan gelen bir darbe olarak kalmıyor, ruhen de bir çatlak bırakabiliyor ve kişi bu noktada sarsılabiliyor.

Her birimiz bir grup içerisinde bulunurken bir persona oluşturur ve o grup için oluşturduğumuz personayı kullanmaya başlarız. Jung, personayı şu şekilde tanımlar; bağlı olduğumuz toplum içinde kabul görebilmek için oluşturduğumuz bir çeşit maskedir (Jung, 1959). Ekip toplantılarında sürekli üreten, önderlik eden kişi olmak da bir personadır. Burada çoğu zaman atlanılan en önemli nokta ekip, yani bir grubun temel noktada dinamik oluşudur. Belirli bir amaç uğruna kurulmuş olsa bile amaca ulaşırken de sürece bağlı olarak ekip dinamikleri değişebilir. Değişen dinamiklere ilk oluşturduğumuz persona uyum sürecini sağlayamayabilir. Oluşturduğumuz personayı dinamik değişimine uyduramazsak grup içerisinde personamız fazla ya da gereksiz olarak görülebilir. Oluşturduğumuz maske artık işe yaramaz hale gelebilir ve ekip artık bizden uzaklaşabilir. Halbuki kişi hâlâ aynı kişiyken bile. Tam bu noktada Jung’un gölgesi işin içine girmiş oluyor.

Jung gölgeyi; farkında olmadığımız, bastırdığımız tarafımızdır diye tanımlıyor (Jacobi, 1973). Ekip içindeki dışlanma ile birlikte gölgeyi daha çok hissediyoruz; kimi zaman içimizdeki değersizlik duygusundan, belki terk edilme duygusunda, yıllarca içeride biriktirilen ve bastırılan öfkeden beslenerek kendini gösterebiliyor. Bu görülmeyen ve bastırılan noktalar dışlanma ile kendini açığa verir. Ekip içindeki yok sayılma, bizi kendi içimize çeker. Önce nedenler ararız ama zamanla okları kendimize çevirir ve kendimizde hata aramaya başlarız. Sonra o oklar içimizdeki öfkeye, kırgınlığa ve suçluluğa isabet eder.

Gölgeyle yüzleşmenin zor olduğunu söyler Jung ama aynı zamanda kişinin gelişimi için bunun önemli bir kırılma noktası olduğunu da ekler. “Bireyleşme” dediğimiz kavram bu yüzleşme olmadan gerçekleşmesi pek mümkün olmayan bir kavramdır (Stein, 1998).

Biz çoğu zaman gölgenin etkisiyle kendimizde nedenleri arasak da bazen dışlanma gerçekten de bizimle ilgili değildir. Ekip kendi içindeki başarısızlıkları bir kişiye atfederek onu fazla kişi olarak görmeye başlamış olabilir. Jung bu yansıtma durumuna “projeksiyon” adını verir; yani kendimizde çözemediğimiz noktaları başkasına yansıtmak olarak açıklayabiliriz (Jung, 1959). Bu terimi daha basite indirecek olursak; adeta grup kendine günah keçisi seçmiş oluyor. Bu durumu doğrudan gözlemlemeyiz, dolaylı olarak yansıtılır. Krizler kişinin çevresinde konuşlandırılır ama çözüm sürecinde kişiye danışılmaz. Kişi artık sürekli olarak “Neden ben, neden benim başıma geliyor sadece?” sorgulamaya başlar. Bazen bu sorunun cevabı; üstü kapalı olarak seni değil, aslında kendilerini dışladıkları olabilir.

Bahsi geçen “Bireyleşme” ise kişi bu süreçte kendine yönelebilirse gerçekleşir. Bireyleşme dediğimiz evre; kişi kendini tümüyle; maskesiyle, gölgesiyle, aldığı çatlaklarıyla teker teker yüzleşerek bir bütün haline gelme süreci olarak adlandırıyoruz (Neumann, 1990). Ekipten ya da topluluktan dışlanmak kimi zaman bizi dışarıdan koparsa da bu kopuş bizi içeriye yönlendirir. “İçeri” ile bizi yakınlaştırabilir.

Bir ekipten dışlanmış olabilirsin ama yolun sonunda kendine ulaşabilirsin. Bu dışlanma seni çoğu noktada susturmuş olabilir ama kendi iç sesini duyman için olanak sağlar. Belki de bu dışlanma senin artık bir yapbozun parçası olmadığını göstermiş olabilir ama kendi kimliğini inşa ederek merkeze kendini almanı sağlar. Bu romantik ya da dramatik bir teselli değil; dönüşüm noktaları acıdır ve zordur. Dönüşüm acı vericidir. Jung psikolojisinde bu acı, ruhsal olgunlaşmanın kıvılcımıdır.

Her psikolojik derginin, makalenin terimlerinin ardında insani gerçeklikler yatar. İnsanlar dışlanabilir, unutulabilir, yok sayılabilir ve bunların sonunda kendilerini bir karanlık içerisinde kaybedebilirler. İşte o anlarda bir yol aydınlatır Jung: Gölgenle yüzleş, maskeni çıkar ve kendinle, asıl sen ile yeniden tanış.

Birimizden biri belki de şu an bir ekipte dışlanıyoruz. Bu dışlanmayla yolumu kaplayan gölgenin içinde görmemiz gerekenler vardır. Onları; gör, dinle, izle. Belki dışlandığın nokta, kendine döndüğün noktadır.

Kaynakça

  • Jung, C. G. (1964). The psychology of CG Jung. Yale University Press.

  • Jung, C. G. (1968). The archetypes and the collective unconscious (Vol. 9). Trans. R.F.C. Hull. Princeton: Princeton University Press.

  • Neumann, E., & Rolfe, E. (1969). Depth psychology and a new ethic.

  • Stein, M. (1998). Jung’s map of the soul: An introduction. Open Court Publishing.

  • Williams, K. D. (2007). Ostracism: The kiss of social death. Social and Personality Psychology Compass, 1(1), 236–247.

Ezgi Gökçen Yazıcı
Ezgi Gökçen Yazıcı
Ezgi Gökçen Yazıcı, psikoloji alanında lisans eğitimine devam etmektedir. Gökçen, Habitat, TEGV ve TEDxAdana’da çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Yazar, psikolojik dayanıklılık, duygu düzenleme ve insan davranışlarının arkasındaki motivasyona odaklanan yazılar yazmaktadır. Yazıları, Terapi Delisi Dergisi ve Çağ Üniversitesi E-Dergi gibi çeşitli platformlarda yayınlanmaktadır. Gökçen, kalemiyle insan zihninin derinliklerine yolculuk yapmak isteyen herkes için yazılarında hem bilimsel gerçekleri hem de pratik önerileri harmanlamaktadır. Yazılarında bireye fayda sağlamayı misyon edinmiştir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar