Cuma, Ağustos 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Çağın Hastalığı FOMO

Sosyal Medyanın Hayatımızdaki Etkisi

İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır. Belli bir topluluğun parçası olmak, diğer insanlarla iletişim halinde bulunmak, sosyal ihtiyaçlarımızı karşılayan yöntemlerin içindedir. Günümüzde sosyalleşme ihtiyacımızı, bu iki yöntemi içinde barındıran sosyal medya aracılığı ile daha kolay bir şekilde karşılıyoruz. Her an elimizin altında olan akıllı telefon, tablet ve bilgisayarlarımız aracılığı ile internet üzerinden kolayca büyük topluluklara ulaşabiliyor ve onların bir parçası olup kendimizi ifade edebiliyoruz. Bu şekilde anlatınca sosyal medyanın kullanımı insanın çok işine yarar duruyor, aslında bir bakıma öyle ancak bu durumun bir de karanlık tarafı var. Çok sevdiğim bir söz vardır: “Her şeyin fazlası zarar” diye, bu söz hayattaki her şey için geçerlidir. Sosyal medya, hayatımızın içine o kadar çok işlemiş durumdaki, hayatlarımızı farkında olmadan sanal bir ortamın kurallarına göre şekillendiriyoruz. Giydiğimiz kıyafetler, kullandığımız ürünler, gittiğimiz mekanlar, tuttuğumuz takımlar, yediğimiz yemekler, düşünce yapılarımız gibi saydıkça çoğalan birçok alanda sosyal medyanın etkisi oldukça fazla.

Karanlık Tarafın Derini

Her şeyinden etkilendiğimiz sosyal medya, bir süre sonra bir bağımlılık haline gelerek, literatürde FOMO (Fear of Missing Out) olarak geçen duruma sebep oluyor. Dilimize çevirdiğimizde Gelişmeleri Kaçırma Korkusu (GKK) anlamına geliyor. FOMO sahibi kişiler, sosyal medyada başkalarının hayatlarını sürekli takip etme isteği ve kendi beğeni ve görünürlülük sayılarını sürekli olarak kontrol etme isteği duyarlar. Sosyal medyaya giremedikleri zamanlar, yoğun bir şekilde endişe ve stres hissederler. Kendi hayatlarını, sosyal medyada takip ettikleri kişilerin hayatları ile karşılaştırırlar; bu nedenle de depresyona girme eğilimi gösterirler. Takip ettikleri kişilerin bulundukları etkinliklere dahil olamadıklarında, kendilerini dışlanmış hissederek negatif duygular beslerler. FOMO, yapılan araştırmalara göre madde bağımlılığında görülen belirtilerle benzerlik gösterir ve uzun vadede davranışsal sorunlara yol açabilir. Bu davranışsal bozukluklara düzensiz uyku düzeni, dikkat ve odaklanma bozukluğu, aşırı yeme-içme, kaygı ve akademik başarısızlık gibi durumlar örnek olarak gösterilebilir. Aynı zamanda FOMO sahibi bireyler, sosyal dünyada fazla vakit geçirdikleri için günlük hayatlarında yüz yüze iletişim becerisi eksikliği çekerler ve sorumluluklarını erteleme durumunda kalırlar. Bireylerin kişiler arası iletişiminin sağlığı, FOMO’nun saldırganlığa yol açması ile de sağlanır. Bu saldırganlık davranışı, manipülasyon içerir ve kişinin kendi statüsünü yükseltme amacı ile başkalarının statüsünü olumsuz etkileyecek iletişimler yaratmasından doğar.

Psikolojik açıdan FOMO

Öz belirleme teorisi açısından bakıldığında, insanların üç temel psikolojik ihtiyacı vardır. Bunlar; yeterlik, özerklik ve ilişki kurma ihtiyacıdır. FOMO sahibi bireyler bu ihtiyaçlarını sağlıksız bir şekilde karşılamış olurlar. Kendisi için olumsuz düşüncelere sahip olan bireyler, istedikleri bir kendilik sunumunu sosyal medya üzerinden yanıltıcı şekilde oluşturabilirler. Bu durum FOMO’nun oluşmasına neden olabilir. Öz-yeterliliği yüksek bireylerin, FOMO davranışı gösterme riskinin daha düşük olduğu görülmüştür. Özellikle ergenlik çağındaki bireylerin kimlik arayışları döneminde, dengesiz sosyal medya kullanımı, bir kimliğe sahip olma ve bunu paylaşma istekleri erken yaşta FOMO davranışları göstermesine neden olur. Buna bağlı olarak yapılan araştırmalara göre, gençlerin FOMO’ya daha çok eğilimli oldukları görülmüştür.
Bağlanma Teorisi açısından, kaygılı bağlanmaya sahip bireyler kendileri için olumsuz düşüncelere sahipken, başkaları için daha olumlu düşünme eğiliminde olurlar. Bu durum, sosyal çevrede kendilerini daha iyi hissetmelerine yol açar ve başa çıkma mekanizması olarak FOMO davranışına sahip olabilirler.
190 tane Facebook kullanıcısı ile yapılan bir araştırmada, aşağılık hissetmekten kaçınma arzusunun FOMO seviyesini artırdığı bulunmuştur. Popüler olan gündemler, haberler, film-dizi ve güncel olaylardan haberdar olma isteği, kişinin kendisini bir gruba dahil hissetme ihtiyacından doğar. Bu ihtiyaç sonucunda kişiyi FOMO davranışına maruz bırakabilir.

FOMO ile nasıl başa çıkılabilir?

Güncel olarak FOMO için kesinleşmiş bir tedavi planı bulunmamaktadır. İleri tarihlerde, FOMO’yu psikolojik açıdan ele alarak bir değerlendirme yapılmasına çok fazla ihtiyaç duyulacakmış gibi görünüyor. Şu an elimizde bulunan verilere dayanarak, FOMO ile başa çıkabilmek için bilişsel davranışçı müdahalelerin etkili olabileceği düşünülmektedir. Bilişsel davranışçı müdahaleler, FOMO ile arasında yakın ilişki bulunan, internet bağımlılığında da etkin şekilde kullanılmaktadır.
Kişilerin, sosyal medya dünyasının sahte olabileceğinin farkına varmaları, kendi kişisel hayatlarının doyum noktasına ulaşmaları için kendilerine yönelik olumlu tutumlara sahip olabilmeyi öğrenmeleri de büyük ölçüde FOMO sahibi insanlar için yarar sağlayacak yöntemlerdir.
Kendi hayatımızı, başka kişilerin hayatlarıyla karşılaştırdığımızda birçok olumsuz düşünceye sahip olabiliriz. Burada önemli olan, kendi hayatımızı bizim olduğu için sevebilmek, yaşanan olumsuz durumların hayatın parçası olduğunu ve herkesin hayatında olumsuzlukların olabileceğini kabul etmektir.
Uygulanabilecek yöntemleri sıralayacak olursak;

  • Kendiniz ile barışık olun.

  • Kendi hayatınızı ya da karakterinizi başkaları ile karşılaştırmayın.

  • Maddiyata gereğinden fazla odaklanmamaya çalışın.

  • Gerçek hayatınıza odaklanarak, gerçek anılar biriktirin.

  • Daha çok yüz yüze iletişimlerde bulunmayı deneyin.

  • Spor yapmak, ruh sağlığınızı dengede tutmaya yardımcı olacaktır.

  • Doğada vakit geçirmeye özen gösterin.

Son olarak

Unutulmamalıdır ki, çoğu kişi hayatında gerçekleşen olumsuz durumları sosyal medyada paylaşmayı tercih etmez. Oradaki dünya daha toz pembe ve her şeyin yolunda gittiği bir düzenin algısını yaratır. FOMO sahibi kişiler de bu algının akışına kapılarak kendi hayatlarından uzaklaşmaya başlarlar. Dünyadaki en kötü şeyler sanki onları buluyormuş da, sosyal medyada takip ettikleri kullanıcılar her zaman çok mutlularmış gibi düşünmeye başlarlar. Bu durum da yoğun stres, kaygı, düşük yaşam doyumu ve yalnızlık hislerine yol açar.
Olaylara ve durumlara yüklediğimiz anlamlar, düşünce ve duygularımızı doğrudan etkiler. Sosyal medya ve gerçek hayatın arasındaki gerçekçiliğin farkına varmak emin olun bakış açınızı ve duygularınızı olumlu yönde değiştirecektir. Kendinizle barışık olmayı öğrendiğiniz zaman, yaşadığınız olumsuz durumlardan daha az hasarla çıkmayı başarabilirsiniz. Hayattaki zıtlıklar birbirine muhtaçtır ve bu bir denge durumudur. Hiçbir şey sonsuza kadar mükemmel olamaz ve aynı zamanda hiçbir şey sonsuza kadar kötü durumlar yaratamaz.
Yaşanılan en gerçekçi an şimdiki andır ve bunun tadını çıkartmak tamamen sizin çabanıza ve isteğinize bağlıdır. Sevgili okurlar, bunu kendiniz için yapmaya değer olduğunuzu düşünüyorum.

Ceren Üner
Ceren Üner
Ceren Üner, Kıbrıs Lefke Avrupa Üniversitesi’nde İngilizce Psikoloji lisans eğitimini tamamladıktan sonra Bilişsel Davranışçı Terapi, Aile Danışmanlığı, Cinsel Terapi ve Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi eğitimlerini almıştır. Şu anda aktif olarak yetişkinlerle çalışmakta, psikolojik danışmanlık ve yazarlık yapmaktadır. İnsanın iç dünyasını ve psikolojik kavramları daha anlaşılabilir hale getirerek okuyucularla buluşturmak isteyen Ceren, psikoloji bilimi aracılığıyla insanlara kendilerini daha iyi anlama olanağı sağlamayı amaç edinmiştir. “İnsanın kendisini anlaması, dünyayı anlaması demektir.” diyen Ceren, içeriklerinde herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceğine inanmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar