Görünmeyen Bir Yarış: Kendini Geliştirmekten Yorulanlar
“Daha üretken olmalıyım”, “Zamanımı boşa harcıyorum”, “Bu kadarla yetinmemeliyim”… Son dönemlerde seanslarda sık karşılaştığım cümleler bunlar. Öyle ki danışanlarım artık ‘iyi hissetme’ halini bile bir tür başarı ölçütü haline getiriyor. Sanki içsel huzur da başarmaları gereken bir görev gibi. Modern çağın belki de en sessiz ama yaygın baskılarından biriyle karşı karşıyayız: Kendini gerçekleştirme baskısı.
Bu baskı, bireyin sürekli bir dönüşüm halinde olması gerektiğine dair görünmez bir çağrıyı içinde taşıyor. Kendini tanımak, değiştirmek, dönüştürmek, aşmak… Bunların hepsi kulağa değerli geliyor ama bir noktada bu ‘gelişim’ dili, kişinin ruhsal alanını da ele geçirebiliyor.
İyileşmek Zorunda Mıyım?
Terapiye gelen birçok kişi artık sadece bir sorunu çözmek için değil, “daha iyi biri olmak” için geliyor. Bu motivasyon başta değerli görünse de, altında çoğu zaman derin bir yetersizlik hissi yatıyor.
“İyiyim aslında, büyük bir sorunum yok. Ama yaptığım hiçbir şey yetmiyor.”
Bu cümle tanıdık mı? Bir şeyi ‘başarmamış’ olmanın hayal kırıklığı değil bu. Daha çok, bir şey yapmadan duramama hali. Kimi zaman bu, sosyal medyada herkesin bir “yolculukta” olduğu illüzyonuyla da besleniyor. Herkes bir şeyleri çözmüş, dönüşmüş, kendini aşmış gibi görünüyor. Bu da kişide sessiz bir eksiklik hissi yaratıyor.
Daha İyi Bir Sen: Bitmeyen Bir Güncelleme
Kendini gerçekleştirme, Maslow’un hiyerarşisinde en tepeye yerleştirilmiş olabilir. Ama oraya ulaşmanın yolu herkes için aynı değil. Modern dünyada bu kavram giderek kişisel bir yolculuktan çok, dışa dönük bir performansa dönüşmüş durumda. Meditasyon yapmalı, okumalısın, farkında olmalısın, geçmişini çözümlemelisin, anda kalmalısın. Ve tüm bunları yaparken de bir adım öteye geçmelisin.
Kimi zaman bu süreç, kişinin kendini anlamasından çok, sürekli kendini güncelleme çabasına dönüşüyor ve bu da çok yoruyor. Çünkü her zaman bir şey eksik kalıyor. Kendini gerçekleştirme artık bir anlam arayışı değil, bir yarış halini alıyor.
İçsel Sessizliğe Yer Açmak
Gelişimle ilgili en büyük yanılgılardan biri şu: Hep bir şey yapmalıyım. Oysa bazen durmak da bir gelişim biçimidir. İçsel sessizlik, yalnızca bir boşluk değil; ruhsal alan açmaktır. Düşüncelerin, duyguların, ihtiyaçların biraz daha net duyulabileceği bir sakinliktir bu. Ancak bugünün dünyasında bu sakinlik neredeyse tehdit gibi algılanıyor.
Boş bir gün geçirmek, kitap okumadan oturmak, gün boyunca hiçbir içgörü üretmemek suçlulukla karışıyor. Bu da kişinin kendine karşı sertleşmesine neden oluyor. Oysa bazen susmak, sadece sessizlik değil, kendini duymanın da bir yoludur. İyileşmek, her zaman bir şey eklemek değil, bazen fazlalıkları bırakmaktır.
Bir diğer dikkat çeken nokta da, gelişim sürecinin zamanla bir “duygusal sansür” haline dönüşmesi. Olumsuz duyguların “farkında olunarak” hemen dönüştürülmesi, her şeyin pozitif dilde yeniden çerçevelenmesi…
Bu, kişinin kendi öfkesine, kırgınlığına, hatta boşluğuna temas etmesini zorlaştırıyor. Çünkü artık sadece “iyi hissetmek” değil, “iyi hissettiğini göstermek” de önemli hale geldi. Bu da içtenliğin değil, içsel denetimin arttığı bir ruh haline neden oluyor.
Sosyal medyada gördüğümüz öz şefkat cümlelerinin, olumlu niyetlerin ya da gelişim çağrılarının çoğu yerinde ve kıymetli. Ama hepsi bir araya geldiğinde, kendini olduğu haliyle bırakabilmenin yeri giderek daralıyor.
Gerçek Değişim Sessizlikten Doğar
Terapi sürecinde belki de en kıymetli anlar, “anlamlı” görünen cümlelerin değil, duraklamaların olduğu anlardır. Danışan bir şey söylemez, sadece oturur. Gözleri bir yere dalar. Ve bazen o anda, yüzünde fark edilmeyen bir yumuşama olur. Dönüşüm tam da o sessizlikte başlar.
Gerçek değişim, dayatılmış bir planla değil; içsel bir sezgiyle gelir. Kişi bir gün kendini yetersiz hissettiği için değil, yeterince durduğu ve duyduğu için harekete geçer.
Kendini gerçekleştirme baskısı, iyi niyetli ama yorucu bir döngüye dönüşebilir. Bu döngüden çıkmanın yolu, kendimize şu soruyu sormaktan geçer: “Ben gerçekten ne istiyorum, yoksa neyi istemem gerektiğini mi öğrendim?”
Kendine alan açmak; içsel sessizliği tehdit değil kaynak olarak görmek, gelişimin görünmeyen ama belki de en kıymetli adımıdır.
Çünkü bazen daha fazlasını kovalamak yerine, biraz durup derinleşmek daha iyi gelebilir.