Birçoğumuz duygularımızı hissetmek yerine onları sessizce içimize gömmeyi öğrenerek büyürüz. Ancak sakladığımız her duygu, yaşamın bir yerinde yeniden karşımıza çıkar. Bu yazı duyguları bastırma üzerine yazılmıştır. Keyifli okumalar!
Kaygı, üzüntü, utanç gibi duyguların bilinçli veya bilinçdışı olarak yok sayılması, ifade edilmiyor olması duyguları bastırma olarak adlandırılır. Kişinin duygularını bastırıyor oluşu çoğunlukla erken çocukluk yıllarında ebeveynleriyle güvenli bir bağlanma geliştiremediğini gösterir. Koşulsuz sevgi ve bakımın alınamadığı, duygu ve ihtiyaçlarını açıklama fırsatı bulamadığı, içinden geldiği gibi davranılmasına izin verilmediği durumlarda kişiler çocukluktan itibaren duygularını bastırmaya başlayabilir.
Kişinin duygusunu bastırıyor oluşunun birçok nedeni olabilir. Kişinin duygularını bastırıyor olması çoğu zaman kendisini korumak için geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır. Amaç kimi zaman kişiyi etrafta olup biten olayların duygusal yükünden korumaktır. Örneğin, anne babası şiddetli bir tartışma içerisindeyken çocuk kendini çok üzgün, yalnız ve çaresiz hissedebilir. Bu duygularla baş etme kapasitesi zaten sınırlı olan çocuk, etrafta onun duygularına eşlik edecek bir yetişkin de olmadığından bu duyguyla baş edebilmek adına duygularını içine atıp ders çalışmaya ya da başka şeylerle oyalanmaya başlayabilir.
Çocukken etraftan “ağlama”, “güçlü olmalısın”, “sinirlenmek çok ayıp”, “ne kadar abarttın” gibi mesajlar alan çocuk, yetişkinlik hayatında da duygularını göstermekte zorluk yaşayabilir. Duygularını ifade ettiğinde ayıplanan, utandırılan, alay edilen ya da cezalandırılan çocuklar, bir süre sonra duygularını ifade etmeyi ayıp, tehlikeli ya da güçsüzlük olarak yorumlayabilir. Olumlu ya da olumsuz duygularını hissetmeyi ve başka insanlara açmayı utanç verici, gereksiz, saçma ve önemsiz bulabilirler. Duygularını gösterirse diğerleri tarafından kabul görmeyeceğini düşünür.
Duyguların ayıplandığı ve utandırıldığı ortamların aksine, bazense kişi duygularını ifade ettiğinde karşıdan bir tepki alamaz. Örneğin, kardeşiyle yaşadığı bir zorluk karşısında üzülen ve kaygılanan çocuk, ebeveyniyle bu duygularını paylaştığında bir tepki almazsa kendisini daha da üzgün ve yalnız hissedebilir. Duygularının anlaşılmadığını ve önemsenmediğini fark eden çocuk, zamanla “paylaşsam da bir şey değişmiyor” diyerek duygularını saklamaya ve bastırmaya başlayabilir.
Duyguları bastırmak onları yok etmez. Bir balona sürekli hava üflediğinizi hayal edin. Bir süre balon havayı içeride muhafaza edebilir. Ancak belli bir noktadan sonra içeride daha fazla hava için yer kalmaz ve balon er ya da geç patlamak zorunda kalır. Duygular da bastırıldıklarında aynı balon gibi bir süre sonra artık istemsiz bir şekilde patlamaya mecbur kalır. Bazen kişinin kendisine bile ufak gelebilecek olaylarla tetiklenebilir. Bu patlamalar çoğu zaman bedeni de olumsuz etkiler.
Bastırılan duygular somatik ağrılara sebep olabilir. Baş ve eklem ağrıları, mide problemleri, yeme sorunları, uyku sorunları, vücutta gerginlik ve kasılmalara yol açabilir. Kişi kendisini sürekli yorgun ve bitkin hissedebilir. Çarpıntı ve nefes darlığı yaşayabilir. Bu belirtiler bedenin içerisinde sıkışmış duyguların kendisini gösterme biçimi olabilir. Bu da bedensel belirtiler ve duygu arasında güçlü bir bağlantıya işaret eder.
Duygular bir ihtiyacın göstergesidir. Üzüntü kaybedilen bir şeye ait olabilirken, öfke sınırları korumak adına faydalı olabilir. O duyguyu fark etmek kişinin ihtiyacını fark etmesine de olanak sağlar. Ancak duyguları bastırmanın sonucunda kişinin kendisiyle olan bağı giderek zayıflamaya başlar. Bir süre sonra “ben ne hissediyorum?”, “neye ihtiyacım var?”, “beni bu olay neden bu kadar etkiledi?” gibi soruların cevabı belirsizleşir. Kişi otomatik pilotta yaşar. Tepkileri mekanikleşebilir, ilişkilerde kendisini anlaşılmamış hissedebilir. İçinde kocaman bir boşluk hissiyle yaşamını sürdürmeye çabalayabilir. Kişi, duygularını o kadar fazla kontrol etmeye çalışır ki zamanla başkaları tarafından hissiz olarak algılanabilir. Kendisini sürekli depresif ve kaygılı hissederken bulabilir. Aşırı yeme, kumar, alkol ve madde kullanımı, alışveriş, aşırı cinsellik gibi davranışlar sergileyebilir.
Ne Yapılabilir?
Erken dönem çocukluk yaşantısında duyguları bastırıyor olmak o zaman için işlevsel olsa da yetişkinlik hayatında artık kişi için çoğu zaman işlevsizdir. Kişinin duygularıyla temas etmesi önemlidir.
Duyguyla temas etmek için ilk adım duygunun geldiğini fark etmektir. Bir duygu geldiğinde onu hemen durdurmaya çalışmak yerine birkaç saniye durup gözlemlemek oldukça önemlidir. Hangi duygunun geldiğini, bedenin neresinde hissedildiğini fark etmek, duyguyu regüle etmek için ilk adımdır. Duyguyu isimlendirmek için duygu çarklarından faydalanılabilir. Bedendeki yerini tasvir edebilmek içinse kurabiye adam çizimi üzerinden duygu takibi yapılabilir.
Kişinin hissettiği duyguya yer açması ve kendisini o duyguyu hissetmesi için alan tanıyor olması oldukça kıymetlidir. “Bu duygu şu an burada ve ben onunla kalabilirim” demek, duygunun varlığını ve önemini kendisine hatırlatabilir. Aynı zamanda bu duyguyu anlamlandırabilmek kişinin ihtiyacını fark etmesine de olanak sağlar.
Kişinin duygularını kendisine ve çevresine ifade etmeyi pratik yapması önemlidir. Diğer insanlarla duygusal farkındalık ve duygusal iletişim kurabilme kapasitesini artırır. Ancak duygular her zaman dışa vurulmak zorunda değildir. Duyguları kelimelere dökmek de duyguları serbest bırakmanın bir yolu olabilir.
Duyguları bastırmayı bırakmak bir anda gelişebilecek bir süreç olmayabilir. Bu bir öğrenme, yeniden güvenmeye ve kendine yaklaşma yolculuğudur. Ancak duygulara izin verdikçe beden gevşer, zihin berraklaşır, yaşam daha gerçek bir hâle gelmeye başlar. Kişi kendi başına duygularını anlamlandırmakta ve ifade etmekte zorlanabilir. Bu oldukça doğaldır. Bu noktada bir profesyonelden destek almak süreci kolaylaştırabilir.
Kaynakça
Young, J.E. & Klosko, J.S. (2014). Hayatı Yeniden Keşfedin (Çev. B. Büyükdere). Psikonet Yayınları.


