Cinsel yakınlık, yalnızca bedensel bir eylem değil, aynı zamanda iki öznenin duygusal, ruhsal ve ilişkisel düzeyde temas kurma çabasıdır. Psikanalitik kuram açısından cinsel temas, bireyin erken nesne ilişkilerinin, benlik yapılanmasının ve savunmalarının yoğun biçimde aktive olduğu bir alandır. Bu nedenle birçok birey için cinsellik, hazla birlikte kırılganlığı, teslimiyeti, görülmeyi ve yaralanabilirliği de çağırır. Tam da bu yüzden kimi kişiler cinsel yakınlığa yönelirken kaçınma davranışı geliştirebilir; temas kurma arzusu ile bu temastan korkma hali sık sık iç içe geçer.
1. Yakınlığın Temel Çelişkisi: “Hem İstiyorum Hem Korkuyorum”
Psikodinamik bakış açısından yakınlık, iki benliğin karşılıklı biçimde birbirine açılmasını gerektirir. Bu açılma hali, bireyin iç dünyasında hem ilgi hem tehdit olarak kodlanabilir. Yakınlık, “görülme” ve “bilinme”yi zorunlu kılar; dolayısıyla öznenin zayıflıkları, ihtiyaçları ve eksikleri de görünür olur. Bu da özellikle narsisistik kırılganlığa sahip bireyler için katlanılması güç bir deneyimdir.
Cinsel temasın yarattığı en temel çatışma, yakınlık arzusunun yaralanabilirlik korkusuyla karşı karşıya gelmesidir. Cinsellikte “kendini bırakma” gereği, bazı kişilerde kontrol kaybı, bağımlılık veya terk edilme ihtimaliyle özdeşleştiği için yoğun savunmalar devreye girer. Bu nedenle kaçınma davranışı çoğu zaman yalnızca bilinçli bir tercih değildir; benliği kırılganlıktan koruyan bir savunma örüntüsüdür.
2. Bağlanma Kuramı Perspektifi: Yakınlık, Güven ve Kaçınma
Bağlanma kuramı, cinsel yakınlık korkusunun anlaşılması açısından oldukça açıklayıcıdır. Güvenli bağlanan bireyler yakınlık ile mahremiyet arasında sağlıklı bir denge kurabilirken, kaçınmacı bağlanma örüntüsüne sahip bireyler cinselliği çoğu zaman duygusal tehdit olarak algılar. Bunun birkaç temel nedeni vardır:
-
Kaçınmacı bağlanan bireyler için yakınlık, özerkliğin kaybı anlamına gelebilir. Cinsellik, duygusal yakınlıkla birleştiğinde “yakalanma”, “tutulma” veya “kontrol edilme” hissi yaratabilir.
-
Erken bakım veren deneyimlerinde tutarsızlık yaşayan bireyler için cinsellik, yeniden yaralanma ve reddedilme ihtimalini tetikler. Partnerine yaklaşmak, içsel olarak “yeniden kaybetme” olasılığını çağırır.
-
Cinsellik fiziksel olarak yakınlaşmayı gerektirdiği için, erken dönemde dokunsal güvenlik yaşamayan kişilerde yoğun beden kaygısı, utanma veya tiksinme tepkileri görülebilir. Bu tepkiler çoğu zaman bilinç dışıdır.
Bağlanma kuramı, kaçınmanın çoğu zaman bir adaptasyon olduğunu söyler: birey, duygusal acıyı önlemek için duygusal bağdan uzak durur. Böylece cinsel yakınlık, riskli bir alan haline gelir.
3. Narsisistik Yapılanmada Cinsel Yakınlık Korkusu
Narsisistik yapılanmanın temel özelliği, kırılgan benliğin yüksek bir savunma duvarıyla korunmasıdır. Bu yapıdaki bireyler görünüşte özgüvenli ve bağımsız olabilir, ancak içsel olarak derin bir değersizlik, kusurluluk veya yetersizlik korkusu taşırlar. Cinsel yakınlık, bu kırılgan benliği tehdit eden bir alan olduğu için çeşitli kaçınmalar geliştirebilirler.
Cinsel yakınlıkta bedensel ve duygusal çıplaklık iç içe geçer. Bu durum, narsisistik bireyde “yetersiz olduğum anlaşılacak” şeklinde bir yaşantıyı tetikleyebilir. Bu nedenle kişi cinsellikten kaçabilir ya da cinselliği yüzeysel, performans odaklı biçimde yaşayabilir.
Narsisistik yapılarda kişi, partneri bir özne olarak görmek yerine bir “nesne” veya “aynalanma kaynağı” olarak deneyimler. Partnerin bağımsız bir özne olduğunun fark edilmesi, kişide kontrol kaybı ve kırılganlık hissi yaratabilir. Cinsel yakınlık, iki öznenin karşı karşıya geldiği bir alan olduğu için bu tür bireyde tehdit edici bir durumdur.
Narsisistik kırılganlığın en belirgin duygusu utançtır. Utanç, cinsel yakınlıkta yoğun biçimde aktive olabilir. Bedensel kusurlar, performans kaygısı, yeterli olamama korkusu narsisistik birey için katlanılmazdır. Bu nedenle kişi ya cinselliği tamamen idealize eder ya da tamamen dışlar. Bazı narsisistik örgütlenmelerde kişi cinselliği duygudan ayırarak “kontrollü bir alan” yaratır. Seks olabilir, ama duygusal temas olmaz. Çünkü duygusal temas yaralanabilirliği artırır.
5. Terapide Cinsel Yakınlık Korkusunun Çalışılması
Psikodinamik terapide amaç, cinsel yakınlıka dair kaçınmanın altında yatan duygulanımı, nesne ilişkilerini ve savunmaları görünür kılmaktır. Terapötik ilişki, danışanın içsel nesne dünyasını yeniden canlandırdığı bir alan olduğu için bu dinamikler aktarım içinde tekrar yaşanır.
Danışanın terapiste yakınlık kurmak istemesi ama sonra aniden uzaklaşması,
Terapistin varlığını baskılayıcı ya da eleştirel algılaması,
Terapötik temasa dair utanç veya kaygı hissetmesi
sıklıkla görülen aktarım tepkileridir.
Terapide hedef, bu tepkileri fark etmek ve kişinin yakınlık arzusunu kırılganlıkla birlikte taşıyabilme kapasitesini artırmaktır. Yani kişi hem bağlanmak hem korunmak arasındaki çatışmayı daha sağlıklı düzenlemeye başlar.
Sonuç
Cinsel yakınlık korkusu yalnızca bir “isteksizlik” ya da “soğukluk” değildir; çoğu zaman benliği korumaya yönelik karmaşık bir psikodinamik düzenlemenin sonucudur. Hem bağlanma biçimi hem de narsisistik yapılanma, bireyin cinselliği nasıl deneyimlediğini belirler. Yakınlık korkusu, erken dönem bakım deneyimlerinin, utancın, kontrol kaybı kaygısının ve kırılgan benlik parçalarının yeniden aktive olmasını önlemeye çalışan savunmalarla örülüdür.
Psikanalitik perspektif, bu korkunun altında yatan arzuyu — yakınlık, görünme, temas edilme arzusu — ortaya çıkarır. Çünkü çoğu kişi aslında yakınlık ister; ancak yakınlıkla birlikte aktifleşen yaralanabilirliğin ağırlığını taşıyamadığı için cinsel yakınlık alanından uzak durur.


