Her yıl haziran ayında dünyanın birçok ülkesinde rengârenk bayraklar, coşkulu yürüyüşler ve kapsayıcı etkinliklerle kutlanan Pride, yalnızca bir kutlama değil; bir direnişin, görünürlüğün ve kimlik onurunun ifadesidir. 1969’daki Stonewall isyanlarından (Carter, 2004) doğan bu hareket, zamanla LGBTİ+ bireylerin hak taleplerini dile getirdiği küresel bir özgürlük sembolüne dönüştü. Türkiye’de ise 2003’te İstanbul’da başlayan Onur Yürüyüşü, yıllar içinde katılımcı sayısının artmasıyla bir hak arayışının simgesi hâline geldi. Ancak son yıllarda uygulanan yasaklar ve müdahaleler, bu yürüyüşleri yalnızca fiziksel olarak değil, psikolojik ve sosyolojik düzeyde de daha karmaşık bir hâle getirdi. Bu yazıda, Türkiye’de Pride etkinliklerinin LGBTİ+ bireyler üzerindeki psikososyal etkilerini; aidiyet, görünürlük, toplumsal tepki ve direnç çerçevelerinde ele alacağız.
Pride’ın Psikolojik Etkileri
Pride etkinlikleri, LGBTİ+ bireyler için yalnızca sokakta yürümek ya da bayrak taşımaktan ibaret değildir. Bu etkinlikler, bireylerin hem kendileriyle hem de toplumla olan ilişkilerini dönüştürebilecek güçlü bir psikolojik etkiye sahiptir. Her şeyden önce, Pride yürüyüşleri bir aidiyet duygusu yaratır. Çoğu LGBTİ+ birey, özellikle küçük yaşlardan itibaren farklı olduklarını hissettikleri için yalnızlaşabilir, dışlanabilir ya da kimliklerini gizleme ihtiyacı duyabilir. Oysa Pride gibi kolektif etkinlikler, bireylere “yalnız değilim” hissini yaşatır. Sosyal psikolog Henri Tajfel’in Sosyal Kimlik Kuramı’na (Tajfel & Turner, 1986) göre, insanlar aidiyet hissettikleri gruplar sayesinde benliklerini tanımlar ve bu grupların kabul görmesi, bireylerin öz değer duygularını doğrudan etkiler. Dolayısıyla Pride, sadece kalabalık bir etkinlik değil, aynı zamanda “bir topluluğun parçasıyım” demenin görünür ve onurlu bir yoludur.
Bir diğer önemli psikolojik kazanım, görünürlük ve bununla gelen öz kabul sürecidir. LGBTİ+ bireylerin birçoğu, günlük hayatlarında kimliklerini gizlemek zorunda kalabilir; bu da uzun vadede içsel çatışmalara, anksiyete ve depresyona yol açabilir. Ancak Pride gibi etkinliklerde, kendi kimliğiyle görünür olmak; bir nevi içsel bir “kabul” törenidir. Bu süreç, bireyin özgüvenini artırır, benliğini saklamadan ifade edebilmesine olanak tanır. Özellikle ilk kez Pride’a katılan birçok kişi, kendi hikâyelerinde bu anı bir dönüm noktası olarak tanımlar; kendini kabullendiği, utanma duygusundan özgürleştiği, ilk defa özgürce “ben buyum” diyebildiği an olarak.
Ayrıca Pride, LGBTİ+ bireylere yalnızca görünür olma değil, aynı zamanda haklarını ifade etme özgürlüğü sunar. Bu etkinlikler, bireylerin yalnızca kendileri için değil, başkaları için de ses çıkarabildikleri, kolektif bir dayanışma ortamı sağlar. Psikolojik olarak bu, “etkisiz ve güçsüz birey” algısının kırılmasına yardımcı olur. Katılımcılar hem bireysel hem de toplumsal düzeyde güçlenme hissi yaşar. Kimliğin kamusal alanda ifade edilmesi, bireyin değerli hissetmesine katkıda bulunur ve maruz kaldığı sistematik ayrımcılıklara karşı bir direnç geliştirmesini sağlar.
Elbette bu süreç, her zaman sadece olumlu duygularla ilerlemez. Bazı bireyler için Pride’a katılmak aynı zamanda korku, gerilim ve güvensizlik duygularını da tetikleyebilir, özellikle de yürüyüşlerin yasaklandığı ya da polis müdahalesine sahne olduğu yıllarda. Ancak buna rağmen birçok kişi, Pride’ın kendileri için bir umut kaynağı olduğunu, varlıklarını topluma hatırlattıkları ve kendilerine “buradayım ve var oluyorum” deme hakkını tanıdıkları bir alan olduğunu dile getirir. Bu, bireyin sadece ruhsal olarak değil, toplumsal varoluş açısından da güçlendiği bir süreçtir.
Sosyolojik Perspektif
Pride yürüyüşleri yalnızca bireysel bir varoluşu değil, aynı zamanda kamusal alanda bir yer talebini de temsil eder. Özellikle Judith Butler (1990) gibi queer kuramcıların da sıklıkla vurguladığı üzere, LGBTİ+ bireylerin kamusal alanda görünür olması; sadece bir kimlik beyanı değil, aynı zamanda toplumsal normlara bir itiraz anlamına gelir. Çünkü cinsellik ve cinsiyetle ilgili normlar, çoğu zaman görünmez kurallar hâlinde işler ve bireyleri “makbul” olan kalıplara uymaya zorlar. Pride ise bu normatif yapının dışında kalan kimliklerin “biz de buradayız” deme biçimidir.
Bu bağlamda Pride, sadece bir yürüyüş değil, aynı zamanda bir direniş pratiğidir. Kamusal alanda var olmak, var olma hakkını savunmak ve bu varoluşu kolektif şekilde görünür kılmak, çoğu zaman otoriter yapılarla ya da geleneksel toplumsal değerlerle karşı karşıya gelir. Türkiye’de bu karşılaşma özellikle belirgin şekilde yaşanmakta; yürüyüşlerin yasaklanması, polis müdahaleleri ya da siyasi söylemlerle LGBTİ+ varlığı bastırılmak istenmektedir. Ancak bu durum, birçok bireyde daha güçlü bir aidiyet ve aktivizm hissi uyandırmakta, sessiz kalmaktansa görünür olmayı seçen bir kuşağın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Toplumun genel tepkisine bakıldığında, LGBTİ+ varlığına dair kutuplaşmanın arttığı görülür. Aile yapısı, dini inançlar, geleneksel roller gibi faktörler, bireyin kimliğini özgürce ifade etmesini engelleyen yapılar hâline gelebilir. Medyada sıkça maruz kalınan nefret söylemleri ya da stereotip temsiller, bu önyargıları pekiştirir. Bu durum hem toplumsal düzeyde bir ayrımcılık yaratır, hem de LGBTİ+ bireylerin günlük yaşamlarında “normal” kabul edilme şansını azaltır. Ancak tüm bu baskılara rağmen, görünürlük arttıkça toplumun bazı kesimlerinde diyalog ve farkındalık da gelişmeye başlamaktadır.
Son olarak, queer varoluşun doğası gereği norm dışı olması, onun tehdit değil; çeşitlilik ve zenginlik olarak görülmesini gerektirir. Ancak Türkiye gibi toplumsal cinsiyet rollerinin keskin çizgilerle belirlendiği toplumlarda, bu çeşitlilik genellikle tolere edilmekten uzak kalır. Yine de Pride gibi etkinlikler, bireylerin toplumla olan bu gerilimli ilişkisinde bir yüzleşme ve yeniden tanımlama alanı sunar: Hem birey kendi kimliğini yeniden inşa eder, hem de toplum bu kimliğe nasıl tepki verdiğini gözden geçirme şansı bulur.
Türkiye’de Mevcut Durum
Son yıllarda Türkiye’deki Pride yürüyüşleri artan baskılarla karşı karşıya. 2015’ten bu yana İstanbul’daki yürüyüşler çeşitli gerekçelerle yasaklanıyor, katılımcılar gözaltına alınıyor ve etkinlikler çoğunlukla polis müdahalesiyle dağıtılıyor. Ancak bu fiziksel engellemeler, LGBTİ+ topluluğunun görünürlüğünü tamamen ortadan kaldıramıyor. Aksine, yürüyüşlerin yasaklanması; dijital aktivizmi, küçük yerel dayanışma gruplarını ve güvenli sosyal alanların yaratılmasını tetikledi. Sosyal medyada açılan Pride kampanyaları, online dayanışma ağları ve sanal yürüyüşler, baskıya karşı yaratıcı ve dirençli yanıtlar olarak öne çıkıyor. Yasaklar ve baskılar, LGBTİ+ varlığını kamusal alandan silemese de bu mücadelenin koşullarını ve araçlarını dönüştürüyor. Kaos GL’nin 2022 yılında yayınladığı LGBTİ+’ların İnsan Hakları 2021 Yılı Raporu’nda Türkiye’de yapılan bu ihlalleri ve etkilerini anlatmaktadır (Kaos GL Derneği, 2022).
Çözüm ve Öneriler
Türkiye’de LGBTİ+ bireylerin daha özgür, güvende ve görünür olabilmeleri için çok boyutlu bir dönüşüme ihtiyaç var. Bu dönüşümün önemli bir ayağı, toplumun farklı kesimlerinde empati ve anlayış geliştirmek. Eğitim kurumlarında kapsayıcı müfredatlar, medyada stereotipsiz temsiller ve hukuk sisteminde ayrımcılığa karşı güçlü korumalar, bu dönüşümün temel taşlarını oluşturmalı. Ruh sağlığı uzmanları, LGBTİ+ bireylerin yaşadığı içsel ve dışsal çatışmalarda güvenli bir destek alanı sunarak önemli bir rol üstlenebilir. Ayrıca, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun desteklediği güvenli sosyal alanlar, bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri, güçlenebilecekleri ve yalnız olmadıklarını hissedebilecekleri ortamlar yaratabilir. Unutmamalıyız ki onur, yalnızca kutlanacak bir değer değil; aynı zamanda korunması ve savunulması gereken bir hak alanıdır.
Kaynakça
Butler, J. (1996). Gender Trouble: Feminism and the subversion of identity. Routledge.
Carter, D. (2004). Stonewall: The riots that sparked the gay revolution. St. Martin’s Press.
Kaos GL Derneği. (2022). LGBTİ+’ların insan hakları raporu 2021.
Tajfel, H., & Turner, J. C. (1986). The social identity theory of intergroup behavior. In S. Worchel & W. G. Austin (Eds.), Psychology of intergroup relations (pp. 7-24). Nelson-Hall.