“Gideceğiniz yerlere çok acele etmemek lazım, yeterince kalmadan başka yerlere varılmaz.”
Bir şeyleri sürekli bitirme, işleri tamamlama halindeyiz. Çok istediğimiz bir şeyi yapınca bile bir sonraki işi düşünür halde buluyorum kendimizi. Başarma duygusu, onunla gelen dinginlik sanki bu zaman için çok uzak kavramlar gibi.
Bitirme, tamamlama ve ilerleme sanki hayatımızın temel rutini haline gelmiş durumda. Ancak görevi bitirdikten sonra ardından hemen başka bir hedefe yönelmek, aslında o anki deneyimin değerini es geçmek gibi geliyor aynı zamanda. Belki de gerçek doyum sonuca ulaşmakta değil; yolun kendisini yaşayabilmekte yatıyor olabilir.
Beklenti-Değer Teorisi ve Tamamlanmak
Eccles ve Wigfield’ın beklenti-değer teorisine göre bir işi tamamlama motivasyonumuz onu sadece başarı beklentimizle değil, aynı zamanda o işe verdiğimiz ve ondan aldığımız önem ve faydayla ölçülür.
Fakat biz sadece onu ‘tamamlamak’ üzerine odaklandığımızda, görevin içindeki değeri gözden kaçırıp sonunda alacağımız doyum hissini zayıflatabiliyoruz. Bu sebeple devamlı önümüze doyum hissine ulaşma amacıyla yeni hedefler koyuyoruz.
Kendime baktığımda çoğu zaman yapacak bir işimi bitirdiğimde hissettiğim şey rahatlama duygusundan çok, yaklaşan diğer sorumluluğumun gölgesi oluyor. Bir sınavı tamamladığımda, bir makale yazdığımda ya da en basit haliyle yemek yaptığımda bile, aklım hemen bir sonraki adıma kayıyor:
-
Diğer sınav ne zaman?
-
Bulaşıkları ne zaman yıkayacağım?
-
Yemek sonrasında tatlı yiyecektim, yapmaya hemen başlasam mı?
Bitmeyen bir akış içinde şu anın değerini çoğu kez görmezden geldiğimi fark ediyorum.
Bilişsel Psikoloji Perspektifinden Tatmin ve Hedefler
Bu tatmin telaşı aslında yalnızca kendi kuşağıma özel bir şey değil. Bunu en çok, benden yaşça büyük olanlarda görüyorum. Hayat onlar için yavaş ve sakin akıyor gibi gözüküyor; sürekli bir yetişme kaygısıyla değil, daha dingin bir rutinde yaşıyorlar.
Ama bir sonraki yapacaklarına en bağlı olanlar onlar aslında. Yıllar geçtikçe tatmin olma duygusunu görmezden gelmiş ve rutinlerine bu olmadan devam etmeye alışmışlar. İster genç olalım ister yaşlı, biçimler ve işler farklı da olsa diğer hedeflere hemen yönelme ve yenilerine odaklanma varlığını hep sürdürüyor; hatta belki zaman geçtikçe daha güçlü bir hale geliyor.
Yaklaşma-Kaçınma Teorisi ve Motivasyon Psikolojisi
Kurt Lewin’in yaklaşma-kaçınma teorisi bu duruma başka bir açıdan ışık tutuyor. Lewin’e göre aynı anda hem itici hem de çekici özellikler bulunduran bir hedef, insanda davranışsal bir gerilime yol açar.
Anlattığımız durumda ise başarıya yaklaşma arzusu, tatminin duygusundan kaçınma ile birleşiyor.
Bazen çok istediğim bir şey olmaya yaklaştığında kendimi buna çok yakın hissediyorum. Başarı yaklaştıkça ondan kaçasım, onu sorgulayasım geliyor.
Mesela çok istediğim bir şeye başvururken “ya beni yeterli bulmazlarsa” diye kendimi sorguluyorum. Sonradan fark ediyorum ki aslında o işi almaktan değil, sonrasında getireceği yükleri düşünmekten geri çekiliyorum.
Belki de az önce anlattığım bir sonraki hedefe yönelme ile bağlantılı olabilir diye düşünüyorum. Tatmin duygusundan kaçmaktan çok, sanki diğer hedefin getireceği sorumluluklar ve yüklerden kaçma isteğim; o anki işimi bitirmeme engel oluyor. Çünkü şimdiyi yaşamak yerine hep geleceği, beraberinde getireceklerini düşünüyorum.
Modern Yaşam, Hedefler ve Doyum Hissi
Modern yaşamın hızlı kültür değişimi, bu döngüyü daha da pekiştiriyor. Sosyal medyada gösterilen “hep daha fazlasını yapma” baskısı, başarı hikayeleri, potansiyelini ortaya çıkartma gibi fikirler bir hedefe ulaştığımız anda yeni bir hedefe yönelmemize neden oluyor.
Doyum hissiyle çıktığımız bu yol, aslında o hissin devamlı olarak ertelenmesine ve dolaylı yoldan ‘yeterli hissetmemeyle’ sonuçlanıyor. Bitmek bilmeyen bir koşu yarışında durmadan yol alıyor gibiyiz.
Sonraları fark ediyoruz ki aslında deneyimlediğimiz şey tatmin değil, yalnızca listeden bir şey daha silmenin geçici zevki.
Tamamlanmak Yerine Yaşamak
Oysa kalmak, durmak ve deneyimin tadına varmak, uzun vadede motivasyonu güçlendiren şeylerdir.
Eccles ve Wigfield teorisi de bunu söyler: Eğer bir görevin değeri yalnızca bitirmekle değil, yaşanmakla da ölçülüyorsa bu değeri hissetmek, duygunun hakkını vermek için zaman ayırmalıyız.
Hedeflerin arasına kısa bir ara koymak, başarıyı yeterince sindirmek, bize kattığı anlamı görmek motivasyonu besler.
Belki de bu yüzden, gideceğimiz yerlere acele etmemek gerekiyor. Acele ettiğimiz her an, varmak istediğimiz yerin özünü görmezden geliyoruz.
Başarının sonrasında gelen durgunluğu yaşamak, aslında tamamlama hissinden daha kıymetli olabilir.
Sonraya o kadar odaklıyız ki hepimiz sakin, dingin bir hayat için çabalarken bunu tadabileceğimiz zamanları görmezden geliyoruz; çünkü hep bir hedefin peşindeyiz.
Belki de gerçek gelişme bazen durup elde edilenin zevkini çıkarmak, onun değerini görebilmekte saklıdır. Yalnızca o zaman başarı bir tamamlanmak hissinden çok ‘yaşama’ deneyimine dönüşür.
Kaynakça
-
Eccles, J. S., & Wigfield, A. (2002). Motivational beliefs, values, and goals. Annual Review of Psychology, 53(1), 109–132. https://doi.org/10.1146/annurev.psych.53.100901.135153
-
Lewin, K. (1935). A dynamic theory of personality: Selected papers. New York: McGraw-Hill. https://doi.org/10.1037/10019-000
Yazılarınızı beğeniyorum. Kendinizi geliştirmekte olduğunuz bu yolda hep yanınızdayım.