Başkasının rüzgârında savrulan yaprak artık koptuğu dala da ait değildir, düşeceği bahçeye de. Savrulurken kaybolduğundan habersiz mutludur; hiçbir şey düşünmeden uçmanın keyfiyle kapılır gider rüzgâra.
Bu koca dünyada, uçsuz bucaksız ormanda, kocaman bir sistemin parçasıyız. Etrafımız diğer yapraklarla dolu. Büyüyoruz, yeşilleniyoruz, diğerlerinin kopuşlarını izliyoruz; kopup savruluşlarını izleyip sıranın bize gelmesini bekliyoruz.
Sıra bize geldiğinde büyük bir belirsizlikle hayata atılıyoruz. Elimizde bir yapılacaklar listesi var ve maddeleri tamamlamaya çalışıyoruz sanki. Peki bu maddeleri kim hazırladı? Biz kimin hayalindeki hayatı yaşamaya çalışıyoruz?
İnsanlarla büyüyoruz, çevremizle öğreniyoruz; ancak büyürken kendimizi göz ardı ediyoruz. Etrafımıza o kadar çok bakıyoruz ki aynaya bakmıyoruz. Biz ne istiyoruz, aynada nasıl birini görmek istiyoruz düşünmüyoruz. Rol modelleri izlerken kendimize, çevremizdeki kişilerin onayladığı birini seçiyoruz ve “Ben bu olacağım!” diyoruz. O kişiye ulaşmak için yapılması gerekenleri listeliyoruz. Herkesin bizde görmek istediği özellikleri listemize ekleye ekleye ilerliyor, kusursuz insan karakterine bürünmek için maddeleri tamamlamaya başlıyoruz.
Rollerin İçinde Kaybolmak: Benliğin Sessiz Çöküşü
Sonra bir bakmışsın ki her sabah başka bir kişilikle uyanmışsın: okulda öğretmenlerinin istediği kişisin, arkadaşlarının yanında onların istediği arkadaş, ailenin yanında mükemmel evlat; hatta ve hatta terapi koltuğunda psikoloğunun duymak istediği cevapları veren bir danışan.
Hepimizin sosyal rolleri var. Okulda öğrenciyiz, evde çocuk, bazen bir arkadaş, bazen bir sevgili. Bu roller, düzenin devam etmesi ve sosyal hayatın sürekliliği için gereklidir; herkesin birer parçasıdır. Ayırt edilmesi gereken nokta, bu rollerin inşasında başkalarının isteklerini ne kadar gözettiğimizdir.
İnsanların hayatımıza dahil olması, onların istedikleri kişi olmamız koşuluyla olmamalı. Biz, kendi istediğimiz şekilde, kendi karakterimizle bu rolleri yerine getirdiğimizde yanımızda olmak isteyen insanlar hayatlarımızın bir parçası olur ve bizi kalıplara sokup benliğimizden uzaklaşmamızı beklemezler.
Ancak biz en başında, bu insanlar bizimle kalsın, hayatımıza dahil olsun diye benlikten uzak bir sosyal kimlik seçersek, bu kimliği oynamayı bıraktığımızda yalnız kalmaya mahkûm oluruz. Çünkü çevremizdeki insanlar bizim değil, kurgu karakterimizin yani kusursuz kimliğimizin arkadaşıdır, ailesidir, sevgilisidir. Onlar için kurduğumuz bu kusursuz kişiliğin tek bir kusuru, onlara fazla gelir ve daha ilişki kurması kolay, sorunsuz kişilere yönelirler.
Uyumlu olanı herkes sever; ama kimse sormaz, uyumlu olmak için kendini ne kadar yıprattığını, kalıplara soktuğunu, kendini herkesin onu yargıladığından daha çok yargıladığını.
Herkes için kusursuz olmaya çalışırken, başkalarının fısıltılarını o kadar dinler ki kendi isteklerinin çığlığını duymaz. Zamanla bu çığlıklar, benliklerimiz gibi tamamen kaybolur. Yeni kimliklerinin arkasına saklanan insanlar, kalabalıkta savrulurken mutludur. Yalnız kaldığında, uyum sağlaması gereken biri olmadığında, tüm maskelerini indirir ve aynada büyük bir bulanıklıkla karşılaşır.
Aynayla Yüzleşme: Kaybolan Benliği Geri Çağırmak
Otur, derin bir nefes al ve düşün: Ben kimim? Aynada gördüğüm kişi kim?
Sabah uyanıp aynaya bakmadan taktığın maskelerden birini seçmek alışkanlık haline gelmiş.
Büründüğün kişilikler arasında birinden diğerine savrulurken kaybolmuşsun; kendi kimliğini taşıdığını sanarken bir sürü sahte kimliğin olmuş.
Hepsi sensin ama hiçbiri sen değilsin; hepsinden bir parçasın ama hiçbiri senin bütünün değil.
Ait değilsin sana yüklenen rollere; boğulmuşsun, herkes için en mükemmel olmaya çalışırken üstüne yüklenen yüklerle.
Maskelerin hepsini bir kenara koyup kendi hikâyeni yazmaya başlayınca aynada gördüğün bulanıklık seni korkutmaya başladığında, asıl arayış başlayacak.
Bir sürü kimliğin vardı ama kendinden uzaktın. Şimdi kendine en yakın noktada benliğini inşa etme vakti. Bulanık gördüğün her şey netleşecek.
O ait olmadığın kimlikler yavaş yavaş silinirken, kendini keşfetmenin tadına erişeceksin.
Savrulduk, kaybolduk, maskeler taktık; ama şimdi kendi parçalarımızı seçip bütün olma vakti.
Her sosyal kimliğimizin ardında savrulmuş bir benlik var; ama artık bu kimlikleri başkalarının sevdiği, onayladığı gibi değil, kendi mutluluğumuzu merkeze alarak oluşturma vakti.
Bu yeni benlik kolay kolay ortaya çıkmayacak; yeri gelecek yalnız kalacağız, yeri gelecek karar veremeyeceğiz, hatta yine kaybolacağız.
Ama bu kez kaybolduğumuz rüzgârın yönünü biz değiştireceğiz.
Maskeler birer birer düşerken karşılaştığımız her yeni öz benlik, bizden bir parça olacak.
Ve bir sabah uyanıp aynaya baktığımızda tüm netliğiyle “kendimizi” göreceğiz; artık savrulmayacak, kendi rüzgârımızı yöneteceğiz.


