“Yitiyor işte, göz ardı edilen bedenim… Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi’’:
Edebi eserler, psikolojik bakımdan bireyin içsel evrenini, benlik yapısını ve duygusal yönelimlerini dolaylı yoldan inceleme imkânı veren önemli anlatım alanlarıdır. Şiir, özellikle yoğun duygusal deneyimlerin ve bilinç dışı süreçlerin sembolik düzlemde açığa çıktığı bir ifade biçimi olması bakımından değerlidir.
Nilgün Marmara’nın şiirleri, sadece bireysel bir melankolinin değil, aynı zamanda derin bir psikolojik dağılma ve varoluşsal kırılmanın metinsel izlerini taşımaktadır. Onun eserleri, estetik bir yaratım sürecinden ziyade, ruhsal acının ifadesi olan bir iç monolog gibidir. Marmara’nın dizeleri, yaşamla bağlantı kurmakta zorlanan, kendi benliğini dünyaya yerleştiremeyen ve giderek içe kapanan bir bireyin psikolojik haritasını sunar. Bu bağlamda, şiirleri hem edebi bir okuma hem de psikolojik bir değerlendirme imkânı sunar.
Bedenle İlişki: Yabancılaşma ve Depersonalizasyon
Nilgün Marmara’nın şiirlerinde beden, çoğu zaman öznenin evi olma işlevini yitirerek yabancılaşmış, göz ardı edilen ve taşınması güç bir nesneye dönüşür. Örneğin, “Göz ardı edilen bedenim” ifadesi, bedensel deneyimin reddedildiğini ve benlikle beden arasında bir bağın zayıfladığını ortaya koyar. Klinik psikolojide bu durum, özellikle majör depresyon ve dissosiyatif süreçlerle görülen depersonalizasyon belirtileriyle ilişkilendirilebilir. Birey, bedenini kendisine ait olarak hissetmez; onu dışarıdan gözlemleyen ya da bir yük olarak algılayan bir tavır benimser.
Bu yabancılaşma, sadece bedensel düzeyde değil, duygusal ve zihinsel boyutlarda da kendini göstermektedir. Marmara’nın şiirlerinde beden, duyguları taşıyan bir alan olmaktan ziyade, acıyı hapseden bir kabuk gibidir. Bu durum, erken dönem benlik gelişimi sırasında yaşanan kırılmalarla ve yeterince “tutulamayan” bir kendilik algısıyla bağlantılıdır.
Benlik Algısı ve İçsel Bölünme
Nilgün Marmara’nın ruhsal dünyasında belirgin bir benlik bölünmesi dikkat çeker. Şiirlerinde sıklıkla yer alan iç konuşmalar, kendini izleyen bir benlik ve yargılayan içsel bir ses barındırır. Psikodinamik açıdan bu yapı, güçlü bir üstbenlik oluşumu ve ego üzerinde yoğun bir baskı işaret eder. Öznenin kendine yönelttiği sert eleştiriler, suçluluk duyguları ve yetersizlik hissi, depresif yapının ana bileşenlerindendir.
Marmara’nın farkındalığı yüksektir; ancak bu farkındalık onu özgür kılmak yerine daha fazla acıya sürükler. Şair, yaşamı derinlemesine anlar; fakat bu anlayışını düzenleyecek, tolere edecek psikolojik kaynaklardan yoksundur.
Ölüm Düşüncesi: Varoluşsal Depresyon ve Umutsuzluk
Nilgün Marmara’nın şiirlerinde ölüm teması, patolojik bir dürtüden ziyade düşünsel olarak içselleştirilmiş bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar. “Olduğum gibi ölmeliyim” ifadesi, ölümü bir kaçış yolundan ziyade, varoluşsal bir tutarlılık arayışı olarak sunar. Psikolojik açıdan bu, varoluşsal depresyon kavramı ile açıklanabilir. Hayat, anlamlandırılamayan bir alana dönüşmüş; gelecek ise umut taşımayan bir zaman dilimi haline gelmiştir.
Bu noktada Marmara’nın şiirlerinde öğrenilmiş çaresizlik izleri de görülebilir. Öznenin çabası, dünyayı değiştirmeye veya kendisini dönüştürmeye yönelik değildir; aksine, “olduğu şekliyle” sona erme isteği ortaya çıkar. Bu, benliğin artık mücadele edecek gücünün kalmadığını gösterir.
Yalnızlık, Aidiyetsizlik ve Nesne İlişkileri
Nilgün Marmara’nın şiirlerinde yoğun bir yalnızlık ve dünyaya ait olma hissi yansır. Bu yalnızlık, fiziksel izolasyondan ziyade, psikolojik bir kopuşu işaret eder. Nesne ilişkileri bağlamında, şairin iç dünyasında “iyi nesne” temsillerinin zayıf olduğu ve içsel dünyanın çoğunlukla eksik, kırılgan ve kayıp nesnelerle dolu olduğu söylenebilir.
Bu durum, ilişkilerde süreklilik kuramama, bağlanma zorlukları ve duygusal güvensizlikle ilişkilidir. Marmara’nın şiirlerindeki yalnızlık bir seçim değil; kaçınılmaz bir sonuçtur. Dünya, onun için güvenli bir alan olmaktan çıkmıştır.
Şiir Yazmak: Koruma Aracı Mı, Kendini İfade Etme Mi?
Nilgün Marmara için şiir, etkili bir psikolojik koruma aracıdır. Yazma eylemi, acının dışarıya aktarılmasının ve kontrol edilebilir bir hale getirmenin bir yoludur. Bu açıdan şiir, süblimasyon işlevi taşır. Fakat Marmara’nın bu deneyimi her zaman iyileştirici bir nitelik taşımaz. Şiir, içsel yaraların sürekli açıldığı bir alan haline de dönüşebilir. Bu sebeple, Marmara’nın yazma süreci yaşama bağlı kalma ve kendini yok etme arasında gidip gelir. Şair, kelimelerle hayatta kalmaya çalışırken, aynı kelimelerle kendi karanlığını derinleştirir.
Sonuç
Nilgün Marmara’nın şiirlerinde ortaya çıkan psikolojik tasvir; yoğun depresyon, benlik ayrılığı, bedenden yabancılaşma, varoluşsal umutsuzluk ve derin yalnızlıkla şekillenmiştir. Onun şiiri, bir yardım çağrısı olmaktan çok, acı ile düşünmeyi tercih eden bir bilincin samimi yansımasıdır. Marmara, hayatı romantik bir biçimde sunmaz; onun ağırlığını ve dayanılmazlığını olduğu gibi gösterir.
Bu nedenle Nilgün Marmara’yı sadece trajik bitişiyle değil, ruhsal derinliği, yüksek farkındalığı ve kırılganlıklarıyla değerlendirmek gerekir. Şiirleri, psikopatolojiyi edebi bir forma dönüştüren metinler değil; insan ruhunun en karanlık yönlerine dair cesur ve etkileyici bir tanıklık sunmaktadır.
Kaynakça
American Psychiatric Association. (2022). DSM-5-TR: Zihinsel bozuklukların tanısal ve istatistiksel kılavuzu (5. baskı, metin revizyonu). Yazar. Marmara, N. (2017). Daktiloya çekilmiş şiirler. Yapı Kredi Yayınları. Marmara, N. (2019). Kağıtlar. Yapı Kredi Yayınları. Yalom, I. D. (1980). Varoluşsal psikoterapi. Basic Books.


