Yetişkinlik İhtiyaçlarını Göz Ardı Etmek
Bazen gün uzun ve yorucu geçiyor, değil mi? Eve koşarak gidip üzerindekileri çıkarıp hiçbir şey yapmadan kendini koltuğa bırakmak, büyük bir ihtiyaç haline geliyor. Yetişkinlik ihtiyaçlarıysa, pek konuşulmuyor aslında. Sanki biz yetişkinler büyüdüğümüzde insan olmayı üzerimizden bir hırka gibi çıkarıyor, yorulmayan ve sürekli bir şeylere yetişmeye çalışan programlanmış robotlara dönüşüyor gibiyiz. Üstelik çoğumuz bu durumu fark bile etmiyoruz. Sanki birbirimize hata yapmadan, “falso” vermeden yaşamaya çalışıyoruz. Çünkü “diğerleri gibi olmazsam, insanlar beni yargılar” düşüncesiyle uyum sağlamaya çalışıyoruz. “Herkes böyle değil mi zaten?” cevabının verdiği boşvermişlik. Oysa hâlâ gelişiyor, dönüşüyoruz. Peki, bu gerçekliği nasıl göz ardı ediyoruz?
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi: İnsanın Derin İhtiyaçları
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini duymuşsunuzdur. Aşağıdan yukarıya doğru yükselen bir piramit şeklindedir. Bir grup fizyolojik ve psikolojik ihtiyacın karşılanmasının sırasından ve öneminden bahseder. En alt basamakta fizyolojik ihtiyaçlar yer alır: Barınma, su, yemek, boşaltım, cinsellik, uyku gibi. Üst katmanlara çıktıkça psikolojik ve bilişsel ihtiyaçlar belirir. Örneğin, barınma ve su, yiyecek gibi temel ihtiyacın olmadığı yerde; ruhsal bir iyilik hali çok da beklenemez. Bu ihtiyaçlar karşılanmadan diğerleri zaten bize hizmet edemez. Tabii ihtiyaç kavramını bu kuram bazında da dar bir pencereden yorumlarsak bütün yazım çöpe gitmiş olur. Maslow bizzat kendisi şöyle bir görüş katıyor: “İnsanın amacı sadece ihtiyaç gidermek değil, anlam yaratmak ve bütünlük kurmaktır.”
Ama biz kendi yetişkinlik ihtiyaçlarımızın derinliğini çoğu zaman sorgulamayız. Mesela bir bebeğin ya da çocuğun ihtiyaçlarını sorsam, hepimiz az çok cevap verebiliriz. Peki ya bizim? Kendi kıyafetimizi giyiyor, kendi yemeğimizi yiyebiliyor ve ağladığımızda yanımıza gelen biri her zaman olmuyor; ancak yetişkin olduk diye sevgiye, şefkate, saygıya, eğlenceye ya da birinin varlığına duyduğumuz ihtiyaç yok mu artık? Kendimizi ve çevremizi keşfetmek artık yersiz mi? Yetişkinlik, bunların bittiği bir yer mi?
Yetişkinlik: Yıkılmaz Güç Yanılgısı
İşte burada kaçırdığımız bir şey var: Yetişkinliği sanki yıkılmaz bir güç gibi görme ihtiyacı. Yetişkin olunca gelişim ve değişim duruyor da biz de hayatı çözmüş gibi hayatta sadece “gerekenleri yapıyoruz”. Çoğumuz daha fazlası yokmuş gibi davranıyoruz. Bu yüzden de her şeyi tek başımıza aşmamız gerektiği yanılgısına kapılıyoruz. Hatta başkasına ihtiyaç duymayı, kendimizin istediğine bakmayı bir safsata olarak nitelendiriyor, karşı taraf anlamadığında da öfke duymaya başlıyoruz. Belki biz paylaşmayı reddediyoruz.
Oysa ki yetişkinlerin birbirine söylemediği pek çok şey var:
- Bu kadar sorumluluk arasında tükenmek, bazen her şeyi bırakıp gitmek istemek…
- Özellikle hassas anlarda birine duygusal olarak ihtiyaç duymak…
- Moralin bozukken işe gülümseyerek gitmek…
- Eve gelince yorgunluk hissi, yemek, temizlik, çocuk ve eş derken kendine zaman ayıramamak…
- Eğlenmeyi özlemek, sosyalleşme ihtiyacı, geçim derdi, sağlık sorunları, yakın arkadaşların ve yakın çevrenden başkasının senin yaralarını görme ihtimalinden duyulan büyük endişe…
- Eksik hissedilen noktaların başkalarında tam olduğunu düşünme, kendini acımasızca yargılama, bazen kendini sevmeme, bazense hep hayal ettiğin şeyleri elde ettiğinde düşündüğün kadar keyifli olmaması…
- Kendini bazen kendine bile kanıtlama istemi, tam aştım derken aslında daha küçük bir yokuşun sonunda olduğunu görmek, hayallerinin arasına gerçeklerin sıkışması…
Ve bazılarımızın yaşadığı daha ciddi fiziksel ya da ruhsal problemler… Bütün bunlarla mücadele ettiğimiz için şu an kendimizi tebrik etmeliyiz çünkü hâlâ insanız. Ve bu kadar çok şeyin arasında gerçekten her zaman devrilmeden hepsini tek halledebilmeyi meziyet sanıyoruz. Gerçek şu ki; devriliyoruz.
Duygusal Denge: İhtiyaçları Kabul Etmek
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine açıp bakarsanız, sevgi, ait olma, saygınlık ve kendini gerçekleştirme aşamalarını da görürüz. Bu da yetişkinlikte yetişkinlik ihtiyaçlarımızın olduğunu kabullenmenin ve bu yolda ilerlemenin önemini gösterir. Büyüdük diye içimizdeki öfkeyi, üzüntüyü, mutluluğu dışarıya yansıtmamamız gerektiği yanılgısı da var. Ama bu da bir ihtiyaçtır, hem de büyük bir ihtiyaç. İçeride sıkışan duyguları dışarı çıkarmayı öğrenmeliyiz. Bunu çocukluktaki gibi hoplaya zıplaya ya da saklanarak yapmak zorunda değiliz hep, farklı yolları mevcut ve ruh sağlığı için hayati öneme sahip.
Kendimize kulak vermez, yetişkinlik ihtiyaçlarımızı fark edip kabul etmezsek; onları önce kendimize, sonra çevremize ifade etmekten çekinirsek, bu ihtiyaçların karşılanma ihtimali de azalır. Oysa ihtiyaçlarımız karşılandığında, hayatın sadece bir mücadele alanı olmadığını; yetişkinliğin de her şeye dayanmak zorunda olan bir robot hali olmadığını anlarız. Anlam yaratmak ve bütünlük hissetmenin ne demek olduğunu görmeye başlarız. “Kendini gerçekleştirme” yolu kolay bir yol değildir her zaman, bunu keşfetmeye başlarız. Zirve deneyimlere yaklaşırız. Bu, yediğimiz yemeğin tadının güzelleşmesine benzer. Dikkatle baktığımızda, bu farkındalık ruhsal ve zihinsel sağlığımızı duygusal dengede tutmamıza yardımcı olur.
Duygusal Dengeyi Bulmak: Kendi Yolumuzu Keşfetmek
Bu noktada metni kuramlarla doldurmak yerine, önce sizin düşünmenizi istiyorum. Kendinize ve çevrenize şöyle bir göz atarsanız, hayatın neredeyse her alanında denge ilkesinin geçerli olduğunu göreceksiniz. İnancınız, fikirleriniz, düşünceleriniz, yaşam tarzınız ne olursa olsun, duygusal denge her zaman işin merkezindedir. Fiziksel sağlıkta da, ruhsal iyilik halinde de bir şeyler dengeden uzaklaştığında sistem bize çeşitli sinyaller vermeye başlar. Kimi zaman bu, profesyonel bir destekle aşılacak kadar derinleşir; kimi zaman ise sadece farkındalıkla çözülebilir.
Günlük hayatın içinde arada bir durmak, yetişkinlik ihtiyaçlarımızı keşfetmeyi ve dillendirmeyi öğrendikten sonra, kendimize yaklaşma yoluna girmek sandığımızdan da önemlidir. Ben de kendimi iyi hissetmediğimde belirgin bir sebep yoksa oturur, kendimi gözden geçiririm. Ve çoğu zaman fark ederim ki beni besleyen ruhsal kaynaklara uzun zamandır dokunmamışım. Yani beni içten doyuran, beni ben yapan, bana anlam katan şeyleri yapmadığımda içsel dengesizlik oluşuyor; negatif ya da nötr duygular, pozitif olanlara baskın geliyor. Ve bu dışarıya da yansıyor.
Hatırlayalım ki bu duygusal denge her birey için farklı yollarla sağlanır: Kimisi için spor, kimisi için sanat, bazıları için sosyal ilişkiler, kimi içinse ibadet, doğada vakit geçirmek ya da seyahat etmek, özel bir alana ilgi duymak… gibi iç dünyamızı besleyen kaynaklar kişiseldir.
Sonuç: Yetişkinlik, İhtiyaçlara Açık Olmaktır
Bütün bu kaçınılmaz karmaşa içinde hayatı bazen bize “öğretilen” gibi değil, “keşfedilen” gibi yaşamamız gerek. Zira hakikat dışarıdan gelenle değil, içeriden fark edilenle başlar. Yetişkinlik, sorumluluk ve zorunluluklarla ete kemiğe ve bir ruha bürünmüş değil, hâlâ yetişkinlik ihtiyaçlarına açık olmakla ilgilidir. Bazense küçük bir çocuğun onay arayan halinin gölgesidir. Kierkegaard’ın dediği gibi:
“Kaygı, özgürlüğün sersemliğidir.”
Ne hissediyoruz? Neye ihtiyaç duyuyoruz? Nerede savruluyoruz?
Bu sorularla başlamak, yetişkinlik kavramına nasıl baktığımızın başlangıcı olabilir.
Kaynakça
- Maslow, A. H. (1943). A Theory of Human Motivation. Psychological Review.
- Erikson, E. H. (1950). Childhood and Society. New York: W. W. Norton & Company.
- Gross, J. J. (1998). The emerging field of emotion regulation: An integrative review. Review of General Psychology.
- Kierkegaard, S. (1844). The Concept of Anxiety.



Çok çok güzel bir yazı olmuş İrem Hanım, kaleminiz çok kuvvetli. Yazınızı okurken, üzerine kafa yorduğum konuların bu kadar sade ve anlaşılır dille ifade edilmesi beynimdeki sis bulutunu aralayarak zihnimi ve ruhumu tatlı bir dansa davet etti resmen 🙂 teşekkürler!