Cumartesi, Kasım 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kronik İşlevsellik: Sürekli “İşe Yaramaya” Mahkûm Olmak

Bazı insanlar için hayat, sürekli bir “hareket hâli”dir. Her zaman bir şeyler yapılmalı, birine yardım edilmeli, bir kriz çözülmeli, bir eksik tamamlanmalıdır. Durgunluk, bu insanlar için neredeyse dayanılmaz bir hâl alır. Yalnızca aktif olduklarında, bir işe yaradıklarında var olduklarını hissederler. Fakat bu görünür dinamizmin altında çoğu zaman derin bir kırılganlık yatar — kabul edilmeme, değersizlik ve boşluk korkusu.
Engin Geçtan, Dersaadet’te Dans adlı kitabında bu durumu Kronik İşlevsellik kavramıyla tanımlar. Ona göre kronik işlevsellik, kişinin başkalarının ihtiyaçlarına sürekli cevap vererek, kendi duygusal gerçekliğinden uzaklaşmasıdır. Geçtan şöyle der:
“Yaşamlarının başından kabul edilmeyi yaşayamamış insanlar, gerçekten kabul edildiklerinde, kabul edilme gerçeğiyle ne yapacaklarını bilemedikleri için, kabul edilmeyi kabul edemediklerini bilemezdi.”
Bu satırlar, kronik işlevselliğin özünü anlatır: insanın “yardım eden” rolüne tutunarak kendi kabul edilmemişliğini bastırması.

Kronik İşlevselliğin Dinamikleri

Kronik işlevsel bireyler, genellikle kriz anlarında parlayan, ilişkilerinde “her zaman orada olan”, sürekli çözüm üreten kişilerdir. Bir yakınları zor durumda kaldığında ilk aranan kişi onlardır; bir problem olduğunda hızla organize olur, destek verir, sorumluluk alırlar.
Ancak bu hareketlilik bir erdem değil, çoğu zaman bir savunma mekanizmasıdır. Çünkü “yardım ederken” kontrol onlardadır; edilgenlik, beklemek ya da kendi ihtiyacını dile getirmek onlara yabancıdır.
Bu kişiler, dışarıdan bakıldığında özverili, güvenilir, olgun görünürler. Oysa iç dünyalarında sürekli “yeterince iyi değilim” duygusuyla savaşırlar. Bu yüzden birine yardım ettiklerinde geçici bir “varlık” hissi kazanırlar. Ne var ki bu his uzun sürmez; tıpkı bir ilaç gibi, etkisi geçince yeniden birine “yardım etme” ihtiyacı doğar.

Psikodinamik Köken: Koşullu Kabul Ve Çocukluk İzleri

Psikanalitik açıdan kronik işlevsellik, erken dönemde yaşanan koşullu sevgi deneyimlerine dayanır. Çocuk, ebeveynlerinden sevgi ve onay görebilmek için “iyi çocuk”, “yardımsever çocuk” ya da “başarılı çocuk” rollerini benimsemiştir.
Bu roller, yetişkinlikte de içselleştirilmiş bir yaşam tarzına dönüşür. Kişi, yalnızca başkalarının ihtiyaçlarına yanıt vererek değerli olduğunu düşünür. Kendi duygularını, öfkesini ya da kırılganlığını bastırır; çünkü “yardım eden biri öfkelenmez, yorulmaz, bencil olmaz.”

Bu durum, Freud’un reaksiyon formasyonu dediği savunma biçimiyle de açıklanabilir: kişi, aslında hissettiği yetersizlik ve sevgisizlik duygusuna karşıt bir kimlik geliştirir — “ben güçlü ve faydalıyım”. Böylece duygusal acısını işlevsellikle maskeler.
Bu bölüm tamamen Psikodinamik temellidir.

İlişkilerde Kronik İşlevsellik

Kronik işlevselliğin en belirgin sonuçları romantik ve aile ilişkilerinde görülür. Bu kişiler, partnerleriyle ya da aile üyeleriyle ilişkilerinde genellikle “bakıcı” rolündedir. Karşısındaki kişi duygusal ya da fiziksel bir sıkıntıya düştüğünde hızla devreye girer; yardım etmeyi, onarmayı, kurtarmayı görev edinir.
Ancak bu süreçte farkında olmadan duygusal eşitliği zedelerler. Çünkü “yardım eden” ile “yardım edilen” arasında görünmez bir hiyerarşi oluşur. Bir taraf sürekli veren, diğeri sürekli alan konumundadır.
Bu dinamik uzun vadede hem ilişki tatminini hem duygusal yakınlığı zayıflatır. Yardım eden kişi, zamanla içten içe tükenir; çünkü verdiği emeğin karşılığında görmek istediği minneti ya da sevgiyi alamaz. Yardım edilen kişi ise farkında olmadan “yetersiz” konumuna yerleştiği için rahatsızlık duyar. Bu nedenle kronik işlevsellik, ilişkilerde bağımlı-bağımsız çatışmasının temel nedenlerinden biri olabilir.

Dışarıdan Görünüm Ve İçsel Çatışma

Kronik işlevsel bireyler çoğu zaman çevreleri tarafından takdir edilir. “Ne kadar güçlü, ne kadar özverili biri!” sözlerini sık duyarlar. Fakat bu takdir, onların içsel yalnızlığını büyütür.
Çünkü kimse onların yorgunluğunu, korkularını, kendi ihtiyaçlarını fark etmez.
Geçtan’ın da belirttiği gibi, bu insanlar bazen bencillikten o kadar uzak dururlar ki, çevresindekilere bile “bencilmiş” hissi verebilirler. Çünkü varlıklarını sürekli başkalarının hayatında anlamlandırırlar; kendileri için durmak, nefes almak, hiçbir şey yapmamak onlara suçluluk hissettirir.
Bazı durumlarda, başkalarının pasifliği ya da sessizliği bile onları huzursuz eder. Çünkü hareketsiz bir ortamda kendi duygularıyla baş başa kalmaktan korkarlar. Bu nedenle “yardım etmek” eylemi, aslında içsel sessizliği bastıran bir gürültüye dönüşür.

İyileşme: Durabilme Cesareti

Kronik işlevsellikten iyileşmek, hareketi durdurmaktan çok kendini duymayı öğrenmektir. Bu süreçte ilk adım, “her şeyi düzeltmek zorunda değilim” farkındalığıdır. Kişi, yardım etme arzusunun çoğu zaman kendi kabul edilme ihtiyacından doğduğunu gördükçe, ilişkilerdeki rolünü yeniden tanımlayabilir.
Psikoterapi sürecinde kronik işlevsel bireyler, özellikle şu üç beceriyi geliştirir:

1. Duygusal Sınır Koyma

Her yardım isteğine “evet” demenin sağlıklı olmadığını fark etmek. Bu, hem kendini hem ilişkileri korumak adına kritik bir Sınır becerisidir.

2. Edilgenliği Yeniden Tanımlamak

Beklemek, durmak ya da hiçbir şey yapmamak pasiflik değil, bazen şefkattir.

3. Kendine Yönelmek

Yardım enerjisini dışarıya değil, kendi ihtiyaçlarına yönlendirmeyi öğrenmek.

Bu farkındalık, kişinin hem kendine hem ilişkilerine daha dengeli bir biçimde yaklaşmasını sağlar. Artık “işe yaramak” yerine “var olmak” öncelikli hâle gelir.
Engin Geçtan’ın sözünü ettiği “kabul edilme gerçeğiyle ne yapacağını bilememek” hâli, işte bu noktada çözülmeye başlar: kişi önce kendisini kabul etmeyi, sonra da edilmeden de değerli olabileceğini öğrenir.

Sonuç

Kronik işlevsellik, dışarıdan bakıldığında bir güç, içten bakıldığında bir kaçıştır. Kişi, sürekli başkalarının sorunlarını çözerek kendi duygusal yaralarını örtmeye çalışır. Ancak bu çaba, zamanla içsel tükenmişlik, ilişki dengesizliği ve derin bir yalnızlık yaratır.
Gerçek iyileşme, hareketin değil, durmanın içinde başlar. Çünkü insan ancak kendi sessizliğinde, kimseye faydası dokunmadığında bile “var” olabileceğini fark ettiğinde özgürleşir.
Kronik işlevselliğin panzehiri, “hiçbir şey yapmadan da sevilebilir olduğuna” inanmaktır.
Bazen en büyük yardım, kimseye yardım etmemek — sadece yanında, sessizce kalabilmektir.

Kaynakça

Geçtan, E. (2016). Dersaadet’te Dans. Metis Yayınları.
Bradshaw, J. (2005). Healing the Shame That Binds You. Health Communications.
Nichols, M. P., & Schwartz, R. C. (2020). Family Therapy: Concepts and Methods. Pearson.
Winnicott, D. W. (1965). The Maturational Processes and the Facilitating Environment. International Universities Press.
Johnson, S. M. (2019). Attachment Theory in Practice: Emotionally Focused Therapy (EFT). Guilford Press.

Sabriye Senanur KARAKAYA
Sabriye Senanur KARAKAYA
Sabriye Senanur Karakaya, psikolojik danışman ve araştırmacı olarak psikolojik danışmanlık, danışmanlık yöntemleri ve eğitim danışmanlığı alanlarında çalışmalar yürütmektedir. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Necmettin Erbakan Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünde tamamlayan Karakaya; oyun terapisi, masal terapisi, bilişsel davranışçı terapi, EMDR, sanat terapisi, spor performans psikolojik danışmanlığı ve psikolojik değerlendirme testleri üzerine uzmanlaşmıştır. Çocuklar, ergenler ve yetişkinlerle bireysel danışmanlık, kariyer psikolojik danışmanlığı, eğitim danışmanlığı ve psikolojik test uygulamaları gerçekleştirmekte; bireylerin psikolojik iyi oluşunu destekleyen güncel yaklaşımlar üzerine içerikler üretmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar