Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Konuşulması Gereken Çok Şey Var: “İçimde Ölen Biri Var!”

“İntihara Dair”

“İntihar”… Çoğu zaman dile getirilmekten bile kaçınılan o kelime… Belki de dile gelmesi istenen ancak getirilemeyen pek çok kelime onun içinde…
Anlatılamayan, paylaşılamayan ve konuşulamayan şeyler; birikir, dönüşür ve sıkıştırır en temel ihtiyaçlarından biri anlatmak ve anlaşılmak olan insanı.
Anlaşılmadığını, sıkıştığını düşünen birey ise kendini yalnız ya da çaresiz hissedebilmekte, karşılaştığı sorunların bir çözümü olmadığını, tek çözümün ölüm olduğunu düşünebilmektedir.

İşte böyle bir noktada birey, sanılanın aksine yaşamına değil, yaşadığı sorunlara bir son vermek istemektedir. Bu eylemin ardında uzun süredir devam eden, görülmeyen ve en sonunda vazgeçilen bir mücadele yer almaktadır.
Bireyin kendi içinde verdiği bu mücadelenin bir haykırışa dönüşmesini gösteren en güzel örnekler arasında “İçimde Ölen Biri Var!” şarkısı yer almaktadır:

Bana bir şeyler anlat
Canım çok sıkılıyor
Bana bir şeyler anlat, anlat
İçim içimden geçiyor

… Yanımdasın, susuyorsun
Susuyor, konuşmuyorsun
Bakıyor, görmüyorsun

… Dokunsan donacağım
İçimde intihar korkusu var
Bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen
Kendimi bulacağım

… Depremler oluyor beynimde
Dışarıda siren sesi var

Her yanımda susmuş, insanlar susmuş
İçimde ölen biri var…

İşte bu sözler konuşamayanların, duyulamayanların, içi çığlıklarla dolu suskunların bir yakarışı…
Sözle değil bakışla konuşan, omuzları düşük, sesi kısık, ama içi bağıran insanlar “Bana bir şeyler anlat. İçim içimden geçiyor.” diyorlar.
Belki de yapabileceğimiz tek şey, gerçekten “orada olmak” ve “konuşmak”. Sormak mesela: “Nasılsın?” Sonra gerçekten susup dinlemek…

Bu şarkı bize, yaşamaktan vazgeçmek zorunda olduğunu düşünse de aslında yaşamak isteyen, hâlâ umut arayan ve yaşamla bağ kurmaya çalışan, birinin gülüşünde ağlamak isteyenleri görmemiz gerektiğini söylemektedir.
Çünkü konuşmak, yalnız olmadığını bilmek, bu ruhsal bunalımın en büyük panzehiridir.

Ancak pek çok insan bu konuların konuşulmaması gerektiğini, konuşulduğunda sorunlu bir birey olarak algılanacağını, anlaşılmayacağını, yargılanacağını ya da damgalanacağını düşünmekte ve bu düşünceler nedeniyle yaşadığı sorunların içinde kendi başına bocalamaktadır.
Ya da bizler, bocalayan birilerini gördüğümüzde sanki sorarsak, konuşursak aklında olmayan şeyleri aklına düşüreceğimizden çekinmekteyiz.

Oysa tek bir kelimemiz ya da gülümsememiz bile içinde depremler olan birine uzanan bir elin olduğunu göstererek kendini ve yolunu bulmasına destek olabilir.

Her gün, belki de yanımızdan geçen birinin gözlerinin içinde bu şarkı var.
Aslında baksak duyabileceğimiz bu şarkıya, çoğu zaman bizimle göz göze gelmek için çırpınan gözler tamamen kapandığında kulak veriyoruz.
Git gide içine kapanarak, sözleriyle ve davranışlarıyla bu şarkıyı mırıldananların bize gönderdikleri sinyalleri çoğu zaman ciddiye almıyoruz.

“Artık dayanamıyorum”, “Keşke hiç doğmasaydım”, “Ölsem de kurtulsam”, “Yarından beklediğim bir şey yok” gibi cümleleri yalnızca bir sitem olarak algılayabiliyor ya da karşımızdakinin ilgi çekmek için böyle davrandığını düşünebiliyoruz.
Biz bu düşüncelerle meşgulken, bazen bize sessizce veda eden birinin olduğunu fark edemiyoruz. Ancak o sırada, içinden haykırıyor: “Ben gidiyorum…”
Ve biz çoğu zaman bu gidişi, mücadeleden kaçmak olarak görüyor; hatta zayıflıkla etiketliyoruz.

Halbuki bu bir zayıflık değil, görünmeyen bir çaresizliğin, artık dayanacak gücün kalmadığı bir iç savaşın sonucudur.
Birey; uzun süre kendi içinde büyük bir mücadele vermiş, tükenmiş, yardım istemiş ama sesini duyuramamış olabilir.
Bizler, çoğu zaman bu kırılmayı yalnızca zayıf insanların ya da psikolojik rahatsızlığa sahip olanların yaşayabileceğini sanıyoruz.

Oysa intihara sürüklenen herkesin ruhsal bir hastalık tanısı almış olması gerekmez.
Hayatın içinde karşılaşılan büyük değişimler, iş kayıpları, bir yakınını kaybetmek, ayrılıklar, ekonomik zorluklar ya da toplumdan dışlanmışlık gibi etkenler de bir insanı yalnızlık ve umutsuzluğun eşiğine getirebilir.
Çünkü her insan, yeterince zorlandığında ayağa kalkamayacak kadar yorulduğunu hissedebilir.

Ve işte böyle bir anda, onun içindeki gücü yeniden fark etmesini sağlayacak bir el, bir söz, bir destek… her şeyi değiştirebilir.

Ne yazık ki hâlâ birçok insan, intiharın önlenemez bir son olduğuna inanıyor.
Ancak intihar, çoğu zaman bireydeki uyarı işaretlerinin fark edilmesi, empatik bir anlayış, destek ve güçlü sosyal bağlar sayesinde büyük ölçüde önlenebilir bir süreçtir.
Yeter ki fark edelim, kulak verelim, yaklaşmaktan korkmayalım.

Bazen yalnızca bir kişi, yargılamadan ve gerçekten dinleyerek, bir başkasının yaşamla olan o son bağını tutabilir ve tekrar umutla doğrulmasına vesile olabilir.

Ve bizler; sessiz kalanlara bakalım, belki içlerinden “Dokunsan donacağım” diyordur.
Göz göze geldiğimiz birini hafife almayalım, belki beyninde “depremler oluyordur.”
“İçimde Ölen Biri Var” diyen bu şarkı aslında bize bir sorumluluk yüklüyor:
Dinle. Anla. Yanında ol.

Elbette bazen dinlemek, anlamaya çalışmak ve yanında olmak tek başına yeterli olmayabilir.
Bireyin içinde bulunduğu karanlık, onun taşıyabileceğinden ve bizim destekleyebileceğimizden daha ağır olabilir.

Bizden beklenen her zaman, bu yükü omuzlamak değil; bazen de o kişiyi doğru yöne, doğru desteğe yönlendirebilmektir.
Çünkü bizi aşan durumlar karşısında, bir uzmandan yardım almak gerektiğini hatırlamak da en az empati kadar değerlidir.

Bu tıpkı bir yaraya pansuman yaparken derinleştiğini fark edip bir doktora yönlendirmek gibidir…
Ruhun da bazen daha fazlasına ihtiyaç duyduğunu kabul etmek ve o kişi adına doğru kapıları aralayabilmek yapabileceğimiz en büyük iyilik olabilir.

Hayat bazen karmaşık, bazen beklenmedik, bazen de fazlasıyla ağır olabilir.
Ama doğru destekle, yönlendirmeyle ve anlayışla, hiçbir karanlık sonsuza kadar sürmeyecektir.

Selver Kılıç Erdem
Selver Kılıç Erdem
Selver Kılıç Erdem, Sağlık Bakanlığında Psikolog olarak akademik ve saha deneyimini kullanarak ruh sağlığını koruyucu eğitimler düzenliyor, toplum temelli çalışmalar yürütüyor ve bağımlılıkla mücadele, intiharı önleme ile psikososyal destek alanlarında aktif rol alıyor. Yüksek lisans sürecinde, bilişsel esneklik, iş-yaşam dengesi ve tükenmişlik ilişkileri üzerine akademik araştırmalar yapıyor. Bilimsel bilgiyi anlaşılır ve etkileyici bir şekilde sunarak geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar