Cumartesi, Ekim 11, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Gazze’nin Sessiz Çocukları: Kırık Oyuncakların Ardında Saklı Ruhlar

Savaşın Gölgesinde Büyüyen Sessizlik

Gazze’nin sokaklarında yankılanan sesler artık top seslerinden ibaret değil; susturulmuş çocuk kahkahalarının da yankısı o seslerin içinde kayboluyor.
Yıkılan binaların altında yalnızca taşlar değil, çocukların güven duygusu da gömülüyor.
Savaşın en sessiz tanıkları onlar: her şeyin farkında olup hiçbir şeye söz hakkı olmayan çocuklar.

Korkunun Normale Dönüştüğü Dünyalar

Çocukluk, güvenin ve merakın şekillendiği en temel dönemdir.
Ancak savaşın ortasında bu dönem, korkuyla yoğrulmuş bir alışkanlığa dönüşür.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre savaş bölgelerinde yaşayan her dört çocuktan biri travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) semptomları gösteriyor.
Fakat bu çocukların çoğu yaşadıklarını “korku” olarak değil, “günlük hayat” olarak tanımlıyor.

Bu cümle, savaşın psikolojik tahribatını belki de en iyi özetleyen göstergedir:
Korkunun bile alışılmış hale gelmesi.
Bu noktada, çocuk psikolojisi savaşın görünmeyen cephesinde ağır bir yara alıyor.

Benlik Yerine Hayatta Kalma Refleksi

Savaş, çocuklar için yalnızca fiziksel bir tehlike değildir.
Aynı zamanda duygusal, bilişsel ve sosyal gelişimi sekteye uğratan bir travmadır.

Bir çocuğun güvenli alanı; annesinin sesi, okulun bahçesi ya da oyun arkadaşının tebessümüdür.
Fakat savaş bu alanları yerle bir ettiğinde çocuk, “ben kimim?” sorusunu değil, “bugün hayatta kalabilecek miyim?” sorusunu sormaya başlar.

Bu değişim, ilerleyen yaşlarda benlik değeri zedelenmesine, sosyal çekilmelere ve duygusal yoksunluklara yol açar.
Savaş travması, çocukların kimlik gelişiminde silinmesi zor izler bırakır.

Kayıp Oyunların Psikolojisi

Bir çocuğun dünyasında oyun, yalnızca eğlence değildir; güvenli bir alanın temsili, içsel düzenin ifadesidir.
Savaş bölgelerinde oyun, genellikle tekrar eden travmatik temalarla doludur:
Çocuklar oyuncak askerlerle savaşır, ev maketlerini yıkar, sonra yeniden kurar.

Bu davranış, bir tür “yeniden anlamlandırma” çabasıdır.
Çocuk, dış dünyada kaybettiği kontrolü oyunun içinde geri kazanmaya çalışır.
Ancak çevresinde güvenli bir yetişkin figürü yoksa, bu oyunlar da travmayı pekiştiren döngülere dönüşebilir.

İşte bu yüzden savaşın ortasında bir çocuğa en çok ihtiyaç duyduğu şey, bir oyuncaktan bile daha değerlidir:
Güvende hissettiren bir bakış.

Barış, Çocukların Yeniden Oyun Kurabilme Cesaretidir

Barış çoğu zaman diplomatik bir kavram gibi algılansa da, aslında psikolojik bir deneyimdir.
Bir çocuğun yeniden oyun kurabilmesi, kalem tutabilmesi, hayal kurabilmesi — işte gerçek barış budur.

Çünkü barış, çocukların iç dünyasında yeniden kök salan güven duygusudur.
Bugün Gazze’de bir çocuk, sessizce büyüyor.
Belki oyun arkadaşını kaybetti, belki ailesinden birini.
Ama her şeye rağmen elindeki taşla hâlâ bir ev maketi yapmaya çalışıyor.

Bu, hayatta kalma içgüdüsünden çok daha derin bir şey: yaşama tutunma isteği.
O yüzden barış sadece siyasetçilerin masasında değil, çocukların gözlerindeki korkuyu meraka çevirebilen herkesin kalbinde başlar.

Ve unutulmamalıdır: Barış, en çok çocukların hakkıdır.

Sessiz Tanıklardan Duyarlı Toplumlara

Savaş, sadece yaşandığı toprakları değil; dünyanın geri kalanını da sınar.
Çünkü acıya sessiz kalmak, o acının devamına zemin hazırlamak demektir.

Toplum olarak bizlere düşen, bu sessizliği kırmak; çocukların yaşadıklarını yalnızca bir haber başlığı olarak değil, insanlığın ortak sorumluluğu olarak görebilmektir.
Bu farkındalık, politik bir duruş değil, vicdani bir duruştur.

Her birey, kendi çevresinde küçük adımlar atabilir:
Savaş mağduru çocuklara yönelik psikolojik destek projelerine katılmak, bu konuda eğitim veren kurumlara gönüllü destek olmak ya da sadece konuşmak…

Çünkü konuşmak bile bazen sessizliği yıkar.
Empati, barışın ilk adımıdır.
Gazze’deki çocuklar bizden yardım değil, anlaşılmayı bekliyor.

Onların hikâyelerini görmek, duymak, hissetmek — işte gerçek duyarlılık budur.
Ve belki de bir gün, onların susturulan çocuklukları yeniden ses bulduğunda, dünya biraz daha iyileşir.

Bir Çocuğun Gülüşünde Başlayan Barış

Umut, bazen bir çocuğun eline geçen kırık pastel boyadır.
Bazen yıkılmış bir duvarın üzerine çizilmiş bir çiçek…
Ve bazen, dünyanın başka bir yerinde o çiçeğe bakan bir yetişkinin yüreğinde yeşeren merhamettir.

Toplum olarak bizim görevimiz, bu umudu büyütebilmektir.
Savaşın bıraktığı sessizlikleri, dayanışmayla doldurmak…

Bu, sadece bir yardım kampanyasına katılmak ya da bir paylaşım yapmak değildir; duygusal farkındalıkla yaşamak demektir.
Bir çocuğun gülüşüne değer vermek, barışı kelimelerden öteye taşımak, insanlığın ortak dili haline getirmektir.

Belki de en çok buna ihtiyacımız var: acının sıradanlaşmasına izin vermemek.
Her birimiz kendi alanımızda, küçük bir fark yaratabiliriz.
Çünkü bazen tek bir cümle bile bir çocuğun “ben unutulmadım” hissini uyandırabilir.

Şüheda Kevser Can
Şüheda Kevser Can
Şüheda, Psikoloji bölümü 4. sınıf öğrencisidir. Eğitim hayatı boyunca farklı kliniklerde ve bir rehabilitasyon merkezinde staj yaparak mesleki deneyim kazanmış, bu süreçte MMPI (Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri) – Yetişkinler İçin, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi ve Oyun Terapisi eğitimlerini tamamlamıştır. Edindiği deneyimler, Klinik Psikoloji ve Çocuk Psikolojisine yoğun ilgi duymasını sağlamış; bu da onun insan davranışlarını anlamaya yönelik araştırmalara yönelmesine katkı sunmuştur. Akademik gelişimine önem veren Şüheda, öğrenme sürecinde edindiği bilgileri paylaşmayı değerli bulmakta ve bu doğrultuda çeşitli yazılar kaleme almaktadır. Amacı, mesleki bilgi ve birikimini hem akademik hem de toplumsal fayda sağlayacak şekilde geliştirmek, aynı zamanda öğrendiği tüm bilgi ve deneyimleri başkalarına aktararak katkı sunmaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar