Bazen bir his belirir içimizde…
Tanıdık ama bir o kadar da uzak. Nereden geldiğini, neye ait olduğunu tam çıkaramayız ama bir şekilde bizi bulur. Sessizce içeri sızar, kalbimizin bir köşesinde oturur. Belki bir şarkının melodisinde, belki bir kokunun hatırlattığı anda ya da birinin ses tonunda kendini belli eder. O an, zihnimizin bir yerinde bir kapı aralanır — yıllardır dokunmadığımız, üzeri tozla kaplanmış bir kitabı raftan indiriyormuşuz gibi.
Kapağını açmaya bile gerek yoktur bazen. Sadece elimizde tutmak, o ağırlığı hissetmek bile yeter. Çünkü bilirsiniz o kitabı. Sayfalarının arasında kimleri tanıdığınızı, hangi cümlelerde takılıp kaldığınızı, hangi satırların gözlerinizi yaşarttığını hatırlarsınız. Her kelimesi tanıdıktır, her sayfası sizdendir.
Tozunu üflediğinizde havaya karışan o ince tabaka, aslında zamanın biriktiği tortudur. Bir dönemin sessiz tanığı. Unutmak sandığımız şeyin aslında sadece biraz ertelenmiş bir hatırlayış olduğunu anlarız o an. Çünkü duygular, kitaplar gibidir; bir kere yazıldı mı, bir daha silinmez.
Zamanla Değişen Sayfalar, Değişen Biz
Bazı kitapları yıllar sonra yeniden okursunuz; hikâyeyi zaten bilirsiniz ama farklı bir yerinden yakalar sizi bu kez. Belki aynı satırlarda ağlamazsınız, belki aynı sayfalarda gülmezsiniz ama bir şey değişmiştir: siz değişmişsinizdir. Duygular da böyledir. Aynı hisle karşılaştığınızda, artık onu eskisi gibi yaşamazsınız. Çünkü aradan geçen zaman sizi olgunlaştırmıştır. Artık o his size eskisi kadar ağır gelmez, belki de daha derin gelir.
Ama bazı duygular vardır ki, sadece adını duyduğunuzda bile içiniz ürperir. O kitabın kapağını açmaya cesaret edemezsiniz. Çünkü bilirsiniz o hikâyenin sayfaları gözyaşlarıyla ıslanmıştır. Onun içinde kaybettiğiniz parçalarınız vardır. O yüzden uzak durursunuz. Kaldığınız yerden devam etmeye hazır olmadığınızı hissedersiniz.
Yine de o kitap oradadır. Tozun altında, bekler. Sizi yargılamaz, acele etmez. “Bir gün,” der gibi sessizce. “Bir gün beni açacak cesareti bulacaksın.”
Ve belki o gün geldiğinde fark edersiniz; hikâye sandığınız kadar korkutucu değildir aslında. İçinde acı kadar güç de vardır. Kayıp kadar öğrenilmiş bir bilgelik, yalnızlık kadar kendini tanıma vardır. O kitabı okumadan bugünkü siz olamazdınız.
Duygular, yaşamın sayfalarına düşen notlardır. Kimini kalemle yazarsınız, kimini gözyaşınızla. Bazılarını hemen bitirirsiniz, bazılarınıysa yıllarca içinizde taşır, bir türlü son cümleyi koyamazsınız. Ama hepsi, sizi anlatır.
Bir kitabın değeri, sadece mutlu sonlarında değildir; tüm sayfalarında saklıdır. Tıpkı hayat gibi.
Belki de yapılması gereken tek şey, o tozlu kitabı yeniden elinize almak. Korkmadan, utanmadan, kaçmadan…
Onu açmak, sayfalarını karıştırmak, bazen sadece kokusunu içinize çekmek. Çünkü o kitap, sizsiniz. Yazarı da, karakteri de, okuyucusu da sizsiniz.
Ve belki de o zaman anlarsınız:
Hiçbir duygu gerçekten geçmez, sadece şekil değiştirir. Tıpkı kitapların farklı zamanlarda bize farklı şeyler öğretmesi gibi.
Her his, yaşamın bir bölümü her bölüm de sizi siz yapan bir cümle.
Ama her kitap gibi, her his de aynı merakla açılmaz. Bazılarını özlemle arar, bir solukta tekrar okuruz. Çünkü o duygular bize iyi gelen, içimizi ısıtan, hatırladıkça yüzümüzde tebessüm oluşturan satırlardır. Kalbimizin raflarında, en görünen yerde dururlar.
Bazılarını ise… sadece düşünmek bile içimizi sızlatır. Onlar, kapağını açmaya korktuğumuz, bizi yoran, belki de yaralayan hikâyelerdir. O yüzden tozlu rafların arkasına saklarız onları. “Bir daha açmam” deriz. Görmek bile istemeyiz. Oysa oradadırlar, sessizce beklerler; okunmamış son cümlelerini, anlaşılmamış duygularını bize hatırlatacak bir anı bekleyerek.
Ama bilmez miyiz ki, her kitabın bir nedeni vardır? Bazıları bizi güldürmek, bazıları büyütmek, bazılarıysa sadece içimizi aynalamak için yazılmıştır. O korktuğumuz, kaçtığımız duygular aslında içimizde kalan eksik bir cümlenin tamamıdır. Biz yüzleşmedikçe yarım kalır, yarım kaldıkça da kendini hatırlatır.
Belki bir rüya aracılığıyla, belki bir tanıdık bakışta, belki de bir kokunun bıraktığı izde çıkar karşımıza. Ve biz o an, tanıdık bir ürpertiyle yeniden hatırlarız: “Bu his… daha önce de buradaydı.”
Kendimizi korumak için uzaklaştığımız o hisler, aslında içimizdeki en büyük öğretmenlerdir. Çünkü acıtan duygular, yüzleşilmediğinde büyür; ama kabul gördüğünde dönüşür. Tıpkı bir kitabın yalnızca kapağına bakarak hikayesini anlayamayacağımız gibi, bir duyguyu da ancak içine girerek tanıyabiliriz.
Kendini Yeniden Bulduğun An
Belki de o yüzden bazı kitapları tekrar açmak gerekir. Tozunu silmek, sayfalarını yavaşça çevirmek, kaldığımız yerden devam etmek…
Belki bazı bölümleri hâlâ canımızı acıtır, belki bazı satırlarda gözlerimiz dolar ama bu kez fark ederiz: biz artık o kitabı ilk okuduğumuz kişi değiliz. Zaman, acıyı dönüştürmüş; duygular kabuğunu değiştirip bize olgunlaşmayı öğretmiştir.
Ve o an anlarız — kitapları saklamak onları unutturmaz, sadece içimizde bekletir. Duygular da öyledir. Ne kadar gizlesek de bir yerde, bir anda yeniden karşımıza çıkarlar.
Belki de yapılması gereken, o tozlu rafa dönüp kitabı elimize almak. Korkmadan, yargılamadan, sadece anlamak için.
Çünkü her his, yaşamın bir bölümü; her bölüm, bizim hikâyemizin bir parçası.
Ve biz, o hikâyenin hem yazarı hem okuruyuz.
Ve sonra fark edeceksiniz…
Tozunu sildiğiniz o kitapların arasında, aslında kendinizi bulduğunuzu. Her sayfanın bir yönünüzü, her satırın bir zamanınızı temsil ettiğini. Kimi bölümlerde güçlü bir siz, kimi satırlarda kırılgan bir siz gizli. Ama hepsi siz.
Birlikte yaşadığınız, büyüdüğünüz, hata yaptığınız, sevdiniz, kaybettiniz, tekrar ayağa kalktınız.
Bir süre sonra farkına varacaksınız ki, hiçbir kitap “bitmez” aslında.
Siz okudukça yeni anlamlar doğar, yeni cümleler yazılır.
Her yeniden okuduğunuzda başka bir yerinizi iyileştirir, başka bir duygunuza dokunur. Çünkü hayat, kendi kendini sürekli yeniden yazan bir hikâyedir.
Artık bazı kitaplardan kaçmak zorunda değilsiniz.
Bazılarını ağlayarak, bazılarını gülerek okuyabilirsiniz.
Hatta bazılarını yarım bırakabilir, sonra döndüğünüzde başka bir yerden devam edebilirsiniz.
Bu da normal. Çünkü hiçbir duygu sonsuza kadar aynı kalmaz; siz de kalmazsınız.
Bir zamanlar sizi inciten bir cümle, bugün içinize su gibi işler, şefkatle sarar belki.
Bir zamanlar anlam veremediğiniz bir olay, bugün kendinizi daha iyi anlamanıza vesile olur.
İşte bu yüzden, raflarınızdaki her kitap değerlidir.
İyisiyle, zoruyla, karmaşığıyla…
Her biri sizin varlığınızın bir kanıtı, her biri bir “ben yaşadım” izidir.
Ve bir gün, o raflara baktığınızda, artık toz görmeyeceksiniz.
Yerine, parlayan kapaklar göreceksiniz: yaşanmışlık, cesaret, farkındalık, kabulleniş…
İşte o zaman anlayacaksınız — hikâyeniz sadece okunmaya değil, kutlanmaya da değer.
Kaleminizi elinizden bırakmayın.
Yeni sayfalar sizi bekliyor.
Ve bu kez, hangi duyguyla yazarsanız yazın, bilirsiniz ki hepsi sizi tamamlıyor.


