Cuma, Ekim 31, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

“Zor Çocuk” Etiketinden Kabul Görme Mücadelesine: Anne With An E’de Ötekileştirme ve Psikolojik Dayanıklılık

Her çocuk, dünyayı kendi gözlerinden anlamlandırır; kimisi sessizce gözlemler, kimisi merakını sözcüklere döker. Toplumda “zor” ya da “uyumsuz” olarak etiketlenen çocuklar, çoğu zaman iç dünyalarında neler yaşadıklarının fark edilmediği bireylerdir. Bu etiketler, çocuğun davranışlarının ardındaki duygusal ihtiyaçları anlamak yerine onları bastıran bir dil oluşturarak olumsuz bir etki yaratır ve genellikle çocuğun karmaşık iç dünyasını gizler. Netflix yapımı Anne with an E dizisi, bu önyargılı bakış açısını derinlemesine sorgulayan bir örnektir.

Roman uyarlaması olan dizi, dönemin toplumsal değerlerini yansıtırken farklılıkların çocuklar üzerindeki etkisini evrensel bir bakışla ele alır. Ana karakter Anne Shirley, yetimhanede büyümüş ve yüksek hayal gücü ile güçlü anlatım diliyle dikkat çeken bir çocuktur. Ancak konuşkanlığı, farklı görünümü ve sıra dışı düşünceleri nedeniyle çevresi tarafından “uyumsuz” olarak etiketlenmektedir. Ancak bu etiketlerin ardında, aidiyet kurma, sevilme ve görülme isteği yatan bir çocuk vardır. Marilla ve Matthew Cuthbert tarafından evlat edinilmesiyle başlayan hikâye, Anne’in hem çevresiyle hem de kendisiyle kurduğu karmaşık ilişkilere ayna tutar.

Bu yazı, Anne with an E dizisi üzerinden, ötekileştirme, toplumsal etiketleme ve psikolojik dayanıklılık kavramlarını ele alarak, çocukların kabul görme mücadelesine psikolojik bir perspektiften bakmayı amaçlamaktadır.

“Etiketlerin Gücü: “Zor” Olarak Görülen Çocuklar

Etiketleme kuramına göre, bireye atfedilen toplumsal tanımlar, onun benlik algısını biçimlendirebilir (Becker, 1963). Anne Shirley’nin çevresinde sürekli olarak “tuhaf”, “aşırı konuşkan” ya da “uyumsuz” olarak nitelendirilmesi, onun kendine dair inancını zayıflatır. Çocukların çevrelerinden aldıkları geri bildirimler, onların benlik gelişiminde belirleyici bir rol oynar ve öz-değer duygusunu derinden etkiler (Lemert, 1972). Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde etiketlenme, dış değerlendirmelere aşırı duyarlılıkla da birlikte çocuğun öz-değer duygusunu bir diğer adıyla benlik gelişimini sekteye uğratarak “ben yanlışım” inancının yerleşmesine neden olabilir. Bu nedenle “zor çocuk” olarak adlandırılan davranışlar, çoğu zaman çocuğun benimsenmeme korkusuna karşı geliştirdiği savunma biçimleridir. Anne’in hikayesi, bu yanlış inancın zamanla nasıl içselleştirildiğini gösterir.

Ötekileştirilmenin Psikolojik Etkileri

Ötekileştirme, bireyin farklı olduğu gerekçesiyle sosyal gruplardan dışlanmasını ifade eder. Bu süreç, çocuklarda reddedilme duygusu ve sosyal geri çekilme ya da aşırı onay arayışı gibi davranışları tetikleyebilir (Nesdale & Flesser, 2001). Anne with an E dizisinde, Anne’in fiziksel görünümü, farklı düşünme biçimi ve geçmişi nedeniyle akran zorbalığına maruz kaldığı sahneler bunu somutlaştırır; sınıf arkadaşları tarafından küçümsenir ve alay edilir. Dikkat çekici olan ise Anne’in bu olumsuz deneyimlere sessizlikle değil, yaratıcılıkla yanıt vermesidir. Burada psikolojik dayanıklılık kavramı devreye girer.

Dayanıklılık, bireyin olumsuz yaşam deneyimlerine (stres, kayıp, travma vs.) rağmen uyum sağlama ve işlevselliğini sürdürme becerisidir (Masten, 2001). Anne, hayal gücü, kitap sevgisi ve öz değerini içsel kaynaklarla besleyebilmesi sayesinde, ötekileştirmenin yıkıcı etkilerine karşı direnç geliştirebilir.

Kabul Görmenin İyileştirici Gücü

Araştırmalar, çocukların sosyal çevrelerinden aldıkları duygusal desteğin psikolojik dayanıklılığı güçlendirdiğini göstermektedir (Luthar & Cicchetti, 2000). Dizide Marilla ve Matthew Cuthbert’in zamanla Anne’i kabullenmesi, onun içsel güven duygusunu onarır. Başlangıçta “fazla konuşan” veya “uyumsuz” olarak gördükleri Anne’i tanıdıkça, onun duygusal derinliğini fark ederler. Bu kabul, çocukların “kendilik algısını” onaran bir aynadır ve çocuğun kendine inancını yeniden kurmasını sağlar.

Sevildiğini hisseden bir çocuk, farklılıklarını kusur olarak değil, kimliğinin bir parçası olarak görmeyi öğrenir. Böylece ötekileştirme deneyimi, bir gelişim fırsatına dönüşebilir.

Sonuç ve Öneriler

Anne with an E, “zor çocuk” etiketinin ne kadar indirgemeci bir bakış açısı olduğunu hatırlatır. Anne’in “zor” olarak görülmesinin ardında, toplumsal önyargılar, görünüş temelli yargılar ve iletişim eksiklikleri yatmaktadır. Ancak sevgiyle inşa edilen ilişkiler, çocuğun içsel dengesini yeniden sağlamakta ve psikolojik dayanıklılığını geliştirmekte önemli bir rol oynamaktadır.

Etiketlemek yerine anlamaya yönelik bir yaklaşım hem çocuğun hem de toplumun dönüşümünü mümkün kılar. Çocuklarla kurulan ilişkilerde dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar şunlardır:

  • Davranışın ardındaki duyguyu anlamak: Her “zorlayıcı” davranışın altında yatan bir ihtiyaç veya duygusal sinyal bulunmaktadır.

  • Kıyaslamadan kaçınmak: Farklılıklar, bir eksik değil, bireysel gelişimin doğal bir parçasıdır.

  • Sözcüklerin gücünü kavramak: “Tuhaf”, “yaramaz” veya “fazla duygusal” gibi etiketler, çocukta kalıcı bir kimlik algısı oluşturabilir.

  • Kabul ve sabırla yaklaşmak: Çocuklar, kabul gördükleri ortamlarda benliklerini daha sağlıklı bir şekilde inşa ederler.

Çocukları etiketlemek yerine, davranışlarını anlamak ve yönlendirmek, uzun vadede daha etkili ve sağlıklı bir yaklaşım sağlar.

Kaynakça

  • Becker, H. S. (1963). Outsiders: Studies in the sociology of deviance. Free Press.

  • Lemert, E. M. (1972). Human deviance, social problems, and social control. Prentice-Hall.

  • Luthar, S. S., & Cicchetti, D. (2000). The construct of resilience: Implications for interventions and social policies. Development and Psychopathology, 12(4), 857–885.

  • Masten, A. S. (2001). Ordinary magic: Resilience processes in development. American Psychologist, 56(3), 227–238.

  • Nesdale, D., & Flesser, D. (2001). Social identity and the development of children’s group attitudes. Child Development, 72(2), 506–517.

Gözde Vicdan Ünüvar Gerez
Gözde Vicdan Ünüvar Gerez
Gözde Vicdan Ünüvar Gerez, psikoloji lisansının ardından aile ve evlilik danışmanlığı alanında yüksek lisans yaparak uzmanlaşmıştır. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ekolü üzerine çalışmalarına devam eden yazar, gelişim psikolojisine olan ilgisiyle ebeveyn-çocuk ilişkileri üzerine yoğunlaşmaktadır. Ebeveynler ve çocuklarla yürüttüğü danışmanlık süreçlerinde aile içi iletişimi güçlendirmeyi ve çocukların sağlıklı gelişimlerini desteklemeyi amaçlamaktadır. Kaleme aldığı yazılarında ebeveynlere yol göstererek, çocukların ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılmasına ve aile bağlarının güçlenmesine katkı sağlamayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar