Çarşamba, Aralık 3, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yükün Ne Kadarı Sana Ait? Fazla Sorumluluk Almanın Görünmez Bedeli

Bazı insanlar vardır; bir şey ters gittiğinde ilk kendini yoklar:
“Acaba ben mi bir şey yaptım?”
Hiç ilgisi olmasa bile zihninin otomatik olarak suçluluk kaydığını hisseder. Çünkü abartılı sorumluluk çoğu zaman abartılı suçluluk hissini de beraberinde getirir.

Sorumluluk sahibi olmakla “Her şey benim kontrolümde olmalı” düşüncesi aynı şey değildir. Ama çoğumuz bu ikisini fark etmeden birbirine karıştırıyoruz. Çünkü sorumluluk almayı “iyi insan olmak”, “iyi evlat olmak”, “iyi eş olmak” gibi kimliklerle eşleştiriyoruz. Bu yüzden sorumluluğu bırakmak, sınır koymak veya “benim alanım değil” demek suçluluk hissini tetikliyor.

Sevdiğimiz biri hastalandığında “Daha önce fark etseydim böyle olmazdı,” diye kendimizi suçluyoruz. Bir arkadaşımız zor bir dönemden geçiyorsa “Ben daha çok yanında olsaydım.” diye düşünmeden edemiyoruz. Hatta kontrolümüzün olmadığı durumlarda bile suçun bir kısmını üzerimize almaya çok meyilliyiz. Çünkü içimizdeki o tanıdık ses hemen devreye giriyor:
“Belki de sen bir şeyleri kaçırdın.”

Zihnin “her şey senin kontrolünde” dediği anlarda aslında kontrol çoktan kaymıştır. Çünkü kişi kendi gerçek etkisini olduğundan büyük, başkalarının payını olduğundan küçük görmeye başlar. Bu da hem kaygıyı artırır hem de günlük yaşam enerjisini tüketir.

Oysa hayatın büyük bir kısmı bizim kontrol alanımızda değildir. İnsanların duyguları, kararları, davranışları, sağlıkları… Hepsinin sadece küçük bir bölümüne etki edebiliriz. Yine de bir şey ters gittiğinde faturayı ilk kendimize keseriz. İşte aşırı üstlenme tam da bu noktada ortaya çıkar: Senin payında olmayan yükleri de kendi omzuna alırsın.

Abartılı Sorumluluk Gündelik Hayatta Nasıl Görünür?

Aslında çok tanıdık yerlerde.
Arkadaşının yüzü asıktır, “Kesin bana kırıldı,” dersin.
Toplantıda bir huzursuzluk olur, “Galiba yanlış bir şey söyledim,” diye düşünürsün.
Evin içinde bir gerilim varsa, “Bunu ben çözmeliyim” diye kendine yüklenirsin.

Abartılı sorumluluk çoğu zaman görünmezdir; çünkü kişi bunu iyi niyet, duyarlılık, fedakârlık gibi değerlere sarılarak taşır. Ama bedeli ağırdır:
Sürekli tetikte hissetmek, kolay yorulmak, herkesin duygusunu düzenlemeye çalışmak, kendi ihtiyaçlarını geri plana atmak…

Zamanla kişi şunu fark eder:
“Ben herkes için bir şey yapıyorum, ama kimse benim yükümü fark etmiyor.”
Bu da hem yorgunluk hem kırgınlık biriktirir.

Klinik Çerçeveden Bakınca: Bu Döngü Nasıl İşliyor?

Abartılı sorumluluk genellikle üç duygusal bileşeni birlikte taşır:

  1. Kişiselleştirme: Olaylarla kendimiz arasında otomatik bir bağ kurmak.

  2. Suçluluk: Kontrolümüz dışında olsa bile sorumlulukun bir kısmını üstlenmek.

  3. Aşırı kontrol davranışı: İlişkileri, duyguları, gerginlikleri, süreçleri yönetmeye çalışmak.

İşin ilginç yanı, bu kontrol çabası kısa bir süre rahatlama sağlar.
“Kötü bir şey olmadı çünkü ben ilgilendim,” gibi bir düşünce gelir.
Bu rahatlama da döngüyü güçlendirir.
Kişi giderek daha çok yük almaya başlar.

Uzun vadede ise kişi gerçek kapasitesinin çok üzerinde yaşar; ilişkilerinde ebeveynleşir, iş hayatında tükenir, kendi duygusal ihtiyaçlarını fark edemez hâle gelir.

Günlük Hayattan Mini Örneklerle Fark Daha Net

�� Abartılı sorumluluk: “Arkadaşımın moral bozukluğunu fark ettim… Galiba dün yazdığım mesajı yanlış anladı.”
✓ Gerçekçi sorumluluk: “Onun moralini etkileyen pek çok şey olabilir. Benden kaynaklı olup olmadığını sormadan öğrenemem.”

�� Abartılı sorumluluk: “Ofiste çıkan problemin önüne geçebilirdim.”
✓ Gerçekçi sorumluluk: “Ben kendi iş tanımımdan sorumluyum; diğer süreçler ekipçe yürütülür.”

�� Abartılı sorumluluk: “Ailede gerginlik var… Belki daha fazla uğraşsam herkes toparlanır.”
✓ Gerçekçi sorumluluk: “Destek olabilirim ama bütün sistemin yükünü ben taşıyamam.”

Bu örneklerde görülen şey şu:
Abartılı sorumluluk, kişinin o anki duygusal yükünü artırırken kontrol yanılsaması yaratır. Bu bir düşünce tuzağıdır. Gerçekçi sorumluluk ise sınırları belirginleştirip kişiyi rahatlatır.

Peki Bu Yükü Hafifletmek Mümkün mü?

Evet. İlk adım, içimizdeki o otomatik sesi fark etmektir. Sonraki adım ise şu üç soruyu sorabilmektir:

  • Bu olayın ne kadarı gerçekten benim kontrolümde?

  • Yükün tamamını üstlenmek bana mı ait, yoksa ben alıştığım için mi böyle geliyor?

  • Başkasının duygusunu yönetmeye çalışmak gerçekten benim görevim mi?

Bu soru bile çoğu kişiye bir rahatlama getirir, çünkü yükün tamamının onlara ait olmadığını fark ederler. Ve sanılanın aksine, yükün size ait olmayan kısmını bıraktığınızda ilişkiler zayıflamaz, aksine daha gerçek, daha dengeli hale gelir.

Son Bir Not

Abartılı sorumluluk çoğu zaman iyi niyetin gölgesinde büyür; “doğru olanı yapmak” isteği zamanla “her şeyden ben sorumluyum” inancına dönüşebilir. Fakat gerçek sorumluluk böyle işlemez. Gerçek sorumluluk, kişinin kendi payını net görmesi, geri kalan alanların ise başkalarına, koşullara ve hayata ait olduğunu kabul edebilmesidir.

Bu kabul, vazgeçmek ya da umursamazlık değildir.
Aksine, kişinin hem kendine hem ilişkilerine daha gerçekçi bir yerden yaklaşabilmesidir.

Sonuçta mesele şudur:
Sorumluluk almak bizi güçlendirir; ama herkesin ve her şeyin sorumluluğunu almak bizi tüketir.

Ve bazen en iyileştirici adım, kendimize şu cümleyi hatırlatmaktır:
“Yükün tamamı bana ait değil — ve bu tamamen normal.”

Hayatın ağırlığı, her hesabı kendimize kesmekten değil; hangi yükün bize ait olduğunu seçebilmekten hafifler.

Elifnur Kapaklıkaya
Elifnur Kapaklıkaya
Elifnur Kapaklıkaya, Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nden onur öğrencisi olarak mezun olmuş, eğitimine Altınbaş Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programında devam etmektedir. Lisans ve yüksek lisans eğitimi süresince çeşitli kurumlarda staj yapmış; eğitim koordinatörlüğü sürecinde ve sonrasında alana dair birçok eğitime katılarak teorik bilgisini pratik deneyimle birleştirmiştir. Kadıköy 29 Ekim İlkokulu’nda bir yıl süren zorunlu stajını başarıyla tamamlamış; bu süreçte birçok öğrenciyle bireysel görüşmeler gerçekleştirmiş, test uygulamaları yapmış ve değerlendirme deneyimi kazanmıştır. Ayrıca velilerle görüşmeler yapmış ve öğrencilere yönelik seminerler düzenlemiştir. “Herkes için psikoloji” anlayışıyla hareket eden Elifnur Kapaklıkaya, psikolojinin çeşitli alanlarından faydalanarak kendini geliştirme sürecine devam etmektedir. “Bilgi paylaştıkça çoğalır” anlayışıyla kaleme aldığı makalelerde, bireylerin kendilerini tanımalarına ve ruh sağlığına dair farkındalık kazanmalarına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar