Çarşamba, Eylül 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Stres Yalnızca Zararlı mıdır, Yoksa Bizi Geliştirecek Bir Fırsat da Sunar mı?

Stresin Olumlu Yüzü: Eustress ve Psikolojik Dayanıklılık

Stres, modern toplumda çoğunlukla olumsuz bir deneyim olarak tanımlanır. Günlük yaşamda sıkça kullandığımız “çok stresliyim” ifadesi, kaygı, baskı ve tükenmişliği akla getirir. Ancak psikoloji literatürü, stresin yalnızca olumsuz sonuçlar doğurmadığını ortaya koymaktadır. Belirli koşullarda stres, bireyleri motive eden, performanslarını artıran ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunan bir unsur haline gelebilir. Hans Selye’nin (1976) öncü çalışmalarında vurguladığı gibi, “eustress” (olumlu stres) bireyin yaşamında adaptif bir rol oynarken, “distress” (sıkıntı verici stres) yıpratıcı ve zararlı sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle stresi yalnızca olumsuz bir deneyim olarak görmek yerine, farklı yönleriyle değerlendirmek gerekir.

Distress ve Eustress Ayrımı

Stresin doğasını anlamak için öncelikle bu iki kavramın ayrımını yapmak önemlidir. Distress, bireyin kaynaklarını aşan talepler karşısında yaşadığı olumsuz deneyimleri ifade eder ve kaygı, tükenmişlik, uykusuzluk gibi sonuçlara yol açabilir. Eustress ise, bireyin üstesinden gelebileceği ancak aynı zamanda zorlayıcı olan durumlarda ortaya çıkar. Türkçede “eustress” için genellikle “olumlu stres”, “distress” içinse “sıkıntı verici stres” ifadeleri kullanılmaktadır.

Lazarus ve Folkman’ın (2013) bilişsel değerlendirme modeline göre, bir stres etkeni “tehdit” olarak değil de “meydan okuma” olarak algılandığında, bireyler bu durumu gelişim fırsatı olarak görür. Selye’nin (1976) genel uyum sendromu kuramı da bu ayrımı destekler. Ona göre stres, organizmanın herhangi bir değişime verdiği tepkidir. Bu tepki, kontrol edilebilir sınırlar içinde kaldığında öğrenmeyi, uyumu ve gelişimi teşvik eder. Dolayısıyla stresin tamamen ortadan kaldırılması değil, yönetilmesi ve doğru biçimde yönlendirilmesi esastır.

Günlük Yaşamda Eustress

Eustress’in en belirgin örnekleri günlük yaşamda gözlemlenebilir. Örneğin bir öğrenci sınav öncesinde yoğun bir heyecan yaşayabilir. Bu durum aşırıya kaçmadığı sürece dikkati artırır, öğrenilen bilgilerin hatırlanmasına yardımcı olur ve performansı yükseltir. Benzer şekilde, bir iş görüşmesinde hissedilen stres, kişinin daha dikkatli hazırlanmasına ve güçlü bir izlenim bırakmasına yol açabilir. Spor bağlamında ise rekabetin yarattığı stres, bireyin performansını en üst seviyeye çıkarmasına katkı sağlar.

Eustress, yalnızca akademik ya da profesyonel ortamlarda değil, yaşamın diğer alanlarında da ortaya çıkabilir. Yeni bir işe başlamak, taşınmak ya da evlilik gibi yaşam değişiklikleri başlangıçta stresli görünse de, kişinin uyum becerilerini güçlendirir. Bu süreçler sayesinde birey, kendi kapasitesini yeniden keşfeder ve yeni durumlara adapte olur. Bu örnekler, stresin otomatik olarak olumsuz bir deneyim olmadığını; aksine belirli koşullarda işlevsel bir mekanizma olarak çalıştığını göstermektedir.

Psikolojik Dayanıklılık ve Eustress

Eustress, yalnızca anlık performansı artırmakla kalmaz, aynı zamanda uzun vadede psikolojik dayanıklılığı da güçlendirir. Zorlayıcı ancak yönetilebilir durumlarla başa çıkmak, bireylerin problem çözme becerilerini geliştirir ve öz yeterlik duygusunu artırır. Araştırmalar, eustress yaşayan bireylerin daha yüksek düzeyde yaşam doyumu bildirdiğini ortaya koymaktadır (Nelson & Simmons, 2003). Bunun nedeni, küçük streslerin bir tür “psikolojik aşı” işlevi görmesidir.

Kişi, kontrol edebildiği zorluklarla yüzleşerek gelecekteki daha büyük stres etkenlerine karşı direnç kazanır. Dayanıklılığın bu boyutu yalnızca birey açısından değil, toplum açısından da önemlidir. Eğitim sisteminde veya iş hayatında bireylerin yalnızca zorluklardan kaçınmaya değil, aynı zamanda onları fırsata çevirmeye teşvik edilmesi, daha üretken ve dengeli bir toplumun temelini oluşturur. Bu nedenle eustress, bireysel gelişimin yanı sıra toplumsal ilerlemenin de önemli bir yapı taşıdır.

Stresi Yeniden Çerçevelemek

Son yıllarda Kelly McGonigal’ın (2015) çalışmaları, stresin algılanma biçiminin sonuçlar üzerindeki belirleyici rolünü vurgulamaktadır. McGonigal’a göre stresin sağlığa zarar verdiğine inanmak, bireyde olumsuz biyolojik tepkileri tetiklerken, stresin faydalı olabileceğine inanmak bu etkileri hafifletir. Dolayısıyla stresle kurulan zihinsel ilişki, onun fiziksel ve psikolojik sonuçlarını doğrudan etkilemektedir.

Bu perspektif, stresle baş etme stratejilerinde bilişsel yeniden çerçevelemenin önemini öne çıkarır. Kişinin, bir stres kaynağını tehditten ziyade gelişim fırsatı olarak görmesi, deneyimin niteliğini değiştirebilir (Lazarus & Folkman, 2013; McGonigal, 2015).

Sonuç

Stres, modern yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Onu tamamen ortadan kaldırmaya çalışmak gerçekçi olmadığı gibi, faydalı yönlerini de göz ardı etmek anlamına gelir. Distress bireyler için zorlayıcı ve yıpratıcı olabilirken, eustress motivasyon, öğrenme ve psikolojik dayanıklılık’ın temel taşlarını oluşturur (Selye, 1976). Bu nedenle psikoloji literatürü ve uygulamaları, stresin yönetilmesi kadar onun doğru biçimde değerlendirilmesine de odaklanmalıdır. Gelecekte daha sağlıklı toplumlar için stresin yalnızca olumsuz değil, aynı zamanda gelişimsel bir potansiyel taşıyabileceğini kabul etmek önemlidir.

Kaynakça

  • Folkman, S., & Lazarus, R. S. (2013). Stress: Appraisal and coping. In M. D. Gellman & J. R. Turner (Eds.), Encyclopedia of behavioral medicine (pp. 1913–1915). Springer. https://doi.org/10.1007/978-1-4419-1005-9_215

  • McGonigal, K. (2015). The upside of stress: Why stress is good for you, and how to get good at it. Penguin.

  • Nelson, D. L., & Simmons, B. L. (2003). Health psychology and work stress: A more positive approach. In J. C. Quick & L. E. Tetrick (Eds.), Handbook of occupational health psychology (pp. 97–119). American Psychological Association. https://doi.org/10.1037/10474-005

  • Selye, H. (1976). Stress without distress. In G. Serban (Ed.), Psychopathology of human adaptation (pp. 137–146). Springer. https://doi.org/10.1007/978-1-4684-2238-2_9

Melisa Figenli
Melisa Figenli
Melisa Figenli, McMaster Üniversitesi Yaşam Bilimleri Bölümü’nden onur derecesiyle mezun olmuş; şu anda Queen Mary University of London’da Mental Health: Psychological Therapies yüksek lisansını tamamlamaktadır. Milli bir buz hokeyi sporcusu olarak, tezinde bireysel ve takım sporlarının çocuklar ve gençler üzerindeki psikososyal etkilerini, katılım motivasyonlarını ve spor ile ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi incelemektedir. Klinik, sosyal, anormal ve nöropsikoloji ilgi alanları arasındadır. Türkiye ve yurtdışında klinik ve gönüllü çalışmalara katılmış; edindiği akademik ve kişisel birikimlerini yalnızca mesleki bir donanım olarak değil, insanlara dokunabilmenin ve onlarda anlamlı bir fark yaratabilmenin yolu olarak görmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar