Perşembe, Aralık 11, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kaybın Ardından: Yas ve Zihnin Kaybı Anlamlandırma Süreci

Bir kayıp yaşadıktan sonra hayat, daha önce hiç fark etmediğimiz kadar farklı görünmeye başlar. Sanki dünyanın tüm düzeni yerli yerinde duruyordur ama biz o düzenin içinden geçen başka bir zamana, başka bir gerçekliğe taşınmışız gibi hissederiz. Çünkü kayıpla birlikte ilk olarak zihin bir adaptasyon sürecine girer. Giden kişinin yokluğuyla yaşamaya hazırlanması gerekir. Fakat bu, o kadar da kolay olmaz. Çünkü kaybın yaşandığı ana kadar hayatın akışı aynıdır; evimiz, odamız, giydiğimiz kıyafetler, gittiğimiz ortamlar, hayatımızı oluşturan rutinler… Her şey aynı görünmeye devam eder. Ama bu aynılığın içinde artık çok belirgin bir farklılık vardır: giden kişinin bıraktığı boşluk. Zihin tam da bu boşluğu, değişmeyen tüm ayrıntıların içinde anlamaya çalışır.

Bir süre boyunca zihnin bu boşluğu anlamakta güçlük çekmesi çok doğaldır. Hatta bazen anlamak istemez; çünkü anlarsa, yüzleşmek zorunda kalacaktır. O boşluğun gerçekten orada olduğunu kabul etmek demek, hayatın artık o boşluğun etrafında yeniden şekilleneceğini kabullenmek anlamına gelir. Bu da derin bir acıyı beraberinde getirir. İşte bu nedenle hayat akar gider, kaybın gerçekleştiğine dair bir bilgi zihnimizde vardır ama o bilgi henüz gerçek anlamda işlenmemiştir. Zihin için kayıp, yalnızca duymakla bilinen bir şey olmaktan çıkıp içsel bir gerçeğe dönüşmemiştir.

Eğer bir kayıp yaşadıysanız bunu muhtemelen fark etmişsinizdir: Siz ve sizinle aynı kaybı yaşayanlar birbirinden çok farklı tepkiler verebilir. Çünkü herkesin kaybı anlama ve anlamlandırma şekli kendine özgüdür. Kaybı anlamak yas sürecinin parçalarından biridir; anlamlandırmak ise o parçaların zamanla bir araya gelerek bir bütüne dönüşmesidir. Zihnin kaybı anlaması, anlamlandırma sürecinin ilk basamağıdır. Kabullenme ile birlikte zihin o boşluğun varlığını fark eder ve artık hayatı o boşluğun etrafında yeniden düzenlemesi gerektiğini anlar.

Bu fark ediş çoğu zaman sancılıdır. Çünkü boşluğu kabul etmek, onu istediğimiz anlamına gelmez. Hatta tam tersi, o boşluktan kurtulmak isteriz. Onu silmek, yok etmek, geri almak… Ama mümkün değildir. İşte tam o noktada “öfke” kendini gösterir. Kurtulmak için çabaladığımız, ama asla kurtulamayacağımızı fark ettiğimiz o boşluğa duyulan öfke… Bu öfke çoğu zaman yönünü bile bulamaz; bazen kendimize, bazen başkalarına, bazen hayata, bazen de giden kişiye doğrultulur. Fakat öfke de tıpkı yasın diğer adımları gibi sürecin doğal bir parçasıdır.

Öfkeyle mücadele ettikçe ve o duyguyu taşımaktan yoruldukça, bu çaba yerini yavaşça bir umutsuzluğa bırakır. İşte o umutsuzluk, anlamlandırma sürecine adım attığımızın göstergesidir. Zihin artık yeni sorular sormaya başlar: “Ya bu boşluk büyürse? Ya beni de içine çekerse?” Bu kaygıyla birlikte hayat dışarıda akmaya devam eder. Günler geçer, rutin işler sürer, zaman akar gider. Ve bir noktada fark ederiz ki, o yoğun kaygı yavaş yavaş azalmaya başlamıştır.

Çünkü zihin, hayatın o boşluğun içine çekilmediğini, aksine hayatın yavaş yavaş o boşluğun etrafında şekillenmeye başladığını fark eder. Bu kez sorular değişir: “Peki ben bu boşlukla nasıl yaşayacağım? Hayatımı onun etrafında nasıl düzenleyebilirim?” Ve sanki o boşluk sessizce cevap verir: “Karanlığıma ışık tutarak.”

Karanlığa ışık tuttuğumuzda zihin bir şey fark etmeye başlar: Giden aslında tamamen gitmemiştir. O boşluğun içinde ona dair anlar, bize ait hikâyeler, paylaşılan duygular saklıdır. O boşluğun ne kadar dolu olduğunu, sadece karanlık olduğu için göremediğimizi fark ederiz. Zamanla bu farkındalık, o boşluğun içi gibi dışını da şekillendirebilme gücü verir. Çünkü kayıp bizden tamamen kaybolmaz. Bizde kalır. Anılarıyla, bıraktığı izlerle, bize kattıklarıyla hayatımızda var olmaya devam eder.

Elbette bu anılar bazen acı verir. Bu acı, artık o kişiyle yeni anılar oluşturamayacağımızı bilmenin sızısıdır. Fakat tıpkı boşluğun karanlığına bakma cesareti bulduğumuz gibi, zamanla o acıyla da konuşmayı öğreniriz. Acı bize şöyle der: “Ben sizin sevginizin bir göstergesiyim. İçimde hüzün de var, mutluluk da… Suçluluk, pişmanlık, heyecan, öfke… Size ait her şey bende saklı.”

Ve işte o zaman anlarız: Kayıp bir yok oluş değil, yeni bir anlam kurma sürecidir. Acı, yasın dili; anılar ise kaybın bize bıraktığı en değerli mirastır.

Zeynep Merve Uzbaş
Zeynep Merve Uzbaş
Zeynep Merve Uzbaş, psikolog ve yazar olarak psikolojik danışmanlık alanında akademik araştırmalarıyla kendini geliştirmiştir. Bilgilerini ve tecrübelerini daha geniş kitlelere ulaştırmaya önem veren yazar kendini geliştirme sürecine aktif olarak devam etmektedir .Lisans eğitimini psikoloji üzerine tamamlamıştır. Şu anda bireysel terapi alanında çalışmalarını ilerletmektedir. Uluslararası platformlarda psikoloji alanında çalışması bulunan Uzbaş, yeni yazılarını paylaşmayı sizlerle birlikte sürdürecektir . Psikolojiyi ve psikolojik iyi oluşu kendi deneyimlerinden faydalanarak geniş kitlelere ulaştırmayı hedefleyen yazar ruh sağlığı alanında çalışmalarına devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar