Salı, Aralık 30, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Karar Yorgunluğu: Seçim Özgürlüğünün Sessiz Bedeli

Modern toplum bize sınırsız seçenek sunduğunu söylüyor. Peki neden bu kadar yorgunuz? Belki de sorun, neyi seçtiğimiz değil, sürekli seçmek zorunda kalmamızdır. Gün içinde verdiğimiz kararların sayısı düşündüğümüzden çok daha fazladır. Sabah alarmı kaç kez erteleyeceğimizden, ne giyeceğimize; sosyal medyada hangi gönderiye tepki vereceğimizden, iş hayatında nasıl bir yol izleyeceğimize kadar uzanan bu süreç, çoğu zaman biz farkında olmadan ilerler. Ancak modern toplumda bu görünmez karar trafiği, bireylerde belirgin bir zihinsel ve duygusal yorgunluğa sebep olur. Psikolojide bu durum karar yorgunluğu olarak adlandırılmıştır (Baumeister et al., 1998).

Küçük Seçimlerin Birikimi ve Zihinsel Enerji

Karar yorgunluğu yalnızca hayat belirleyici ve büyük seçimlerle ilgili değildir. Aksine, çoğu zaman küçük ve gündelik kararların birikimiyle ortaya çıkar. Hangi e-postanın önce yanıtlanacağı, hangi mesajın görmezden gelineceği ya da günün hangi saatinde verimli olunması gerektiği gibi seçimlerimiz, zihinsel enerjimizi biz fark etmeden tüketir. Günün sonunda, “Aslında çok bir şey yapmadım ama çok yoruldum.” hissiyle baş başa kalırız. Bilişsel-davranışçı perspektife göre karar verme, dikkat ve özdenetim gerektiren sınırlı bir zihinsel kaynağa dayanmaktadır. Gün içinde bu kaynak tekrar tekrar kullanıldığında, kişi daha dürtüsel davranmaya, kararları ertelemeye ya da otomatik tepkilere yönelmeye başlar (Pignatiello et al., 2018). Akşam saatlerinde sağlıklı beslenme isteğine rağmen plansızca yemek siparişi vermek ya da önemli bir kararı “yarın daha net düşünürüm” diyerek sürekli ertelemek, bu tükenmenin gündelik örnekleridir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bu noktada bireyin otomatik düşüncelerini ve mükemmeliyetçi inançlarını fark etmesini ve daha işlevsel karar stratejileri geliştirmesini hedeflemektedir.

Psikodinamik Bakış ve İçsel Beklentiler

Ancak karar yorgunluğunu yalnızca bilişsel kaynakların tükenmesiyle açıklamak eksik kalır. Psikodinamik açıdan karar verme, bireyin içsel dünyasında taşıdığı beklentiler, suçluluk duyguları ve süperego talepleriyle yakından ilişkilidir. Freud’un da belirttiği üzere, insan yalnızca dış gerçekliğe değil, kendi iç dünyasındaki taleplere de yanıt vermeye çalışır (Freud, 1930/2010). Günümüzde birey çoğu zaman “ne istiyorum?” sorusundan önce “doğru olan ne?”, “yeterince iyi mi?”, “başkalarını hayal kırıklığına uğratır mıyım?” gibi sorularla karşı karşıya kalır. Bu da karar verme sürecini zihinsel olduğu kadar duygusal olarak da yorucu hâle getirir.

Sosyal Medya ve Performans Toplumu

Sosyal medya, bu içsel baskıyı daha da görünür kılmaktadır. Sürekli olarak başkalarının seçimlerine maruz kalmak, bireyin kendi kararlarını yetersiz hissetmesine neden olabilir. Daha doğru ilişkiyi seçmiş gibi görünenler, daha üretken olanlar ya da “hayatını yoluna koymuş” izlenimi verenler, kararların bir başarı ya da başarısızlık göstergesine dönüşmesine yol açar. Kohut’un kendilik psikolojisi açısından bu durum, benliğin sürekli dış onaya ihtiyaç duyması ve kırılganlığının artmasıyla ilişkilidir (Kohut, 1971). Byung-Chul Han’ın “performans toplumu” kavramsallaştırması bu noktada önemli bir çerçeve sunmaktadır. Han’a göre modern birey, artık dışsal bir otorite tarafından değil, kendi içselleştirdiği performans beklentileri tarafından zorlanır (Han, 2015). Sürekli daha iyi kararlar verme zorunluluğu, karar yorgunluğunu yalnızca bilişsel bir tükenme olmaktan çıkarıp varoluşsal bir yorgunluk haline dönüştürür. Kişi artık “yanlış” bir kararın bedelini yalnızca sonuçlarıyla değil, kendilik değeri üzerinden de öder.

Karar Yorgunluğuyla Nasıl Çalışılabilir?

Bilişsel-davranışçı müdahaleler, karar verme süreçlerini sadeleştirmeyi ve zihinsel yükü azaltmayı hedefler. Günlük hayatta tekrar eden kararların mümkün olduğunca otomatikleştirilmesi, karar sayısını bilinçli olarak sınırlamak ve “en doğru karar” arayışını sorgulamak bu yaklaşımın temel adımlarıdır. Ayrıca kararların ertelenmesini besleyen felaketleştirme düşünceleriyle çalışmak, kişinin karar verme üzerindeki baskıyı azaltmasına yardımcı olabilir. Psikodinamik açıdan ise müdahale, bireyin karar verirken taşıdığı içsel baskıları fark etmesine odaklanır. Kimin beklentisini karşılamaya çalıştığını, hangi kararlarda suçluluk ya da utanç hissettiğini anlamak, karar yorgunluğunun duygusal kökenlerini görünür kılar. Bu farkındalık, her kararın benlik değerinin bir ölçütü olmadığını içselleştirmeye alan açar. Terapötik süreçte kişi, “yanlış karar verirsem değerim azalır” inancını sorgulamaya başlayabilir.

Sonuç

Karar yorgunluğu, sadece çok fazla düşünmenin değil, çok fazla anlam yüklenen kararlar vermenin sonucudur. Modern toplum bireye özgürlük vaat ederken, bu özgürlüğün psikolojik yükünü de bireyin omuzlarına bırakır. Belki de mesele, daha doğru kararlar vermek değil; her kararın bizi tanımladığına dair inancı sorgulamaktır. Çünkü bazen asıl iyileştirici olan, seçmek değil, seçmenin yükünü biraz olsun hafifletebilmektir.

Kaynaklar

  • Baumeister, R. F., Bratslavsky, E., Muraven, M., & Tice, D. M. (1998). Ego depletion: Is the active self a limited resource? Journal of Personality and Social Psychology, 74(5), 1252–1265.

  • Freud, S. (2010). Civilization and its discontents (J. Strachey, Trans.). W. W. Norton & Company. (Original work published 1930)

  • Han, B.-C. (2015). The burnout society (E. Butler, Trans.). Stanford University Press. (Original work published 2010)

  • Kohut, H. (1971). The analysis of the self: A systematic approach to the psychoanalytic treatment of narcissistic personality disorders. University of Chicago Press.

  • Pignatiello, G. A., Martin, R. J., & Hickman, R. L. (2018). Decision fatigue: A conceptual analysis. Journal of Health Psychology, 25(1), 123–135.

Melek Ferhatoğlu
Melek Ferhatoğlu
Melek Ferhatoğlu, klinik psikolog ve yazar olarak psikoloji alanında çeşitli deneyimlere sahiptir. Lisans eğitimini İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji bölümünde, yüksek lisans eğitimini Varşova Vizja Üniversitesi’nde klinik psikoloji üzerine tamamlayan Ferhatoğlu, özellikle anksiyete, kaygı ve depresyon alanlarına yoğunlaşmış, psikodinamik psikoterapi ve bilişsel davranışçı terapi alanlarında uzmanlaşmıştır. Kaygı ve depresyonu sade, anlaşılır ve içten bir dille anlatmayı misyon edinmiş olan yazar, bu alanda bireyleri bilgilendirmeye yönelik içerikler üretmeye devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar