Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İyi İnsan Olma Takıntısı: Ahlaki Ağırlık ve İçsel Yorgunluk

“İyi biri olmak” çoğu zaman övgüyle karşılanan bir özellik olarak kabul edilir.
Başkalarını düşünen, empatik, fedakâr, anlayışlı bir birey… Ancak bu erdemli görünümün altında, bazı bireyler için giderek ağırlaşan bir psikolojik sağlık yükü yatabilir. İyi olmaya dair içselleştirilmiş bu zorunluluk, kişinin sınırlarını aşmasına, öfkesini bastırmasına ve en sonunda tükenmişlik yaşamasına neden olabilir. Özellikle kadınlarda, “iyi kız”, “uyumlu eş”, “fedakâr anne” gibi kalıplar, bireyin benliğinden çok toplumun beklentilerini yaşamasına yol açar.
Peki, bu “iyi insan” olma zorunluluğu nereden gelir ve nasıl olur da bireyin psikolojik sağlığını tehdit eden bir takıntıya dönüşür?

Süperego ve Ahlaki İç Sesin Psikolojik Etkileri

Psikanalitik kuramda bu içsel baskının önemli bir açıklaması vardır: süperego.
Freud’un yapısal kuramına göre süperego, bireyin vicdanını, ahlaki değerlerini ve doğru-yanlış ayrımını temsil eder. Çocuklukta ebeveyn figürleriyle başlayan bu içselleştirme süreci, zamanla toplumsal normlarla birleşerek bireyin davranışlarını denetleyen güçlü bir iç ses haline gelir.
Sağlıklı bir süperego, kişinin etik sınırlar içinde davranmasına yardımcı olurken; aşırı katı bir süperego, bireyin özgürlük alanını daraltır, suçluluk duygularını tetikler ve davranışlarında sürekli bir öz-denetim yaratır. “İyi olmalıyım, kimseyi üzmemeliyim, herkes beni sevmeli” düşünceleri bu sürecin bir dışavurumudur.

Danışan Hikayesi: Elif’in İçsel Savaşı

Bu bağlamda, danışanım Elif’in (isim değiştirilmiştir) hikâyesi dikkat çekicidir.
Elif, yirmili yaşlarının sonlarında, üniversite mezunu, sosyal çevresinde “herkesin en çok sevdiği kişi” olarak tanınan biriydi. Ancak terapiye başvurma sebebi, yoğun anksiyete, uyku problemleri ve ilişkilerinde sürekli kendini “boğulmuş” hissetmesiydi.
Sevgilisiyle yaptığı her tartışmada kendini suçlu hissediyor, arkadaşlarına hayır diyemiyor, iş yerinde fazladan sorumluluk alıyor ama içten içe kırılıyor, öfkeleniyor, hatta bazen insanlardan nefret ettiğini hissediyordu. Ne var ki, bu öfkesini ifade edemiyor, bastırıyor ve sonra kendisini “kötü bir insan” olarak yargılıyordu.

Çocukluk Kalıplarının Etkisi ve Sınır Koymak

Terapi sürecinde Elif’in geçmişine indikçe, çocukluğunda sıkça “kızım akıllı olur, uslu olur, kimseyi üzmez” sözleriyle ödüllendirildiğini, ağladığında ya da karşı çıktığında “ayıp oluyor” denilerek susturulduğunu gördük.
Elif, zamanla kendi ihtiyaçlarını, duygularını ve hatta kimliğini bastırarak, dış dünyanın onayını almaya çalışan bir “iyi insan olmak” kimliği geliştirmişti.
Ama bu kimlik, onun gerçek duygularını yaşamaması, sınır koymakta zorlanması ve en sonunda ruhsal olarak tükenmesi anlamına geliyordu.

Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Psikolojik Sağlık

İyi insan olma takıntısı, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir meseledir.
Özellikle ataerkil toplumlarda kadınlara yüklenen “kendinden vazgeçerek başkalarını yaşatma” ideali, psikolojik sağlığı tehdit eden bir yapıdır.
Bu beklentiye uymayan kadınlar bencil, kaba veya sevimsiz olarak damgalanır. Oysa öz bakım, sınır koyabilme, öfkeyi ifade edebilme gibi beceriler psikolojik iyilik halinin vazgeçilmez parçalarıdır.
Gerçek iyilik, başkalarının sınırlarına saygı duyarken, kendi sınırlarını da koruyabilmektir.

İyilikle Değil, Gerçeklikle Gelen Dönüşüm

Elif’in terapi süreci, bastırılmış duygularının kabulüyle ve “kötü görünme” korkusuyla yüzleşmesiyle ilerledi.
Hayır demeye başladığında suçluluk hissetti ama bu duyguyu tanımayı ve yönetmeyi öğrendi.
En önemlisi, iyi bir insan olmanın herkesin beklentisini karşılamak değil, kendi benliğine sadık kalmak olduğunu keşfetti.
“Kendimi unutarak değil, kendimi tanıyarak iyi biri olabilirim” dediğinde yüzünde ilk defa bir huzur ifadesi vardı.

Sonuç: Kendine Yeterince İyi Olmak

Sonuç olarak, iyi insan olmak bir hedef değil, bir haldir. Bu hal, ancak bireyin kendi ihtiyaçlarını, sınırlarını ve duygularını kabul etmesiyle mümkün olur.
Başkalarının beklentilerini karşılamak için sürekli kendinden vazgeçen bireyler, sonunda sadece tükenmiş bir benlikle baş başa kalır.
Gerçek iyilik; dürüstlükle, dengeyle ve kendine şefkatle mümkündür.
Çünkü bazen “iyi olmak” için önce “kendine yeterince iyi olmak” gerekir.

Kaynakça

• Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development. Basic Books.
• Freud, S. (1923). The ego and the id. Standard Edition, 19, 12–66.
• Gilligan, C. (1982). In a different voice: Psychological theory and women’s development. Harvard University Press.
• Neff, K. D. (2011). Self-compassion: The proven power of being kind to yourself. William Morrow.
• Pipher, M. (1994). Reviving Ophelia: Saving the selves of adolescent girls. Riverhead Books.
• Tedeschi, R. G., & Calhoun, L. G. (2004). Posttraumatic growth: Conceptual foundations and empirical evidence. Psychological Inquiry, 15(1), 1–18. https://doi.org/10.1207/s15327965pli1501_01
• Young, J. E., Klosko, J. S., & Weishaar, M. E. (2003). Schema therapy: A practitioner’s guide. Guilford Press.

İrem Yaşar
İrem Yaşar
İrem Yaşar, psikoloji lisansı ve klinik psikoloji yüksek lisans eğitimi aldı. Psikolojik içerikler üreterek bireylerin kendilerini ve ilişkilerini daha iyi anlamalarına katkı sunmayı hedefliyor. Özellikle şema terapi, kişilik dinamikleri ve toplumsal psikoloji alanlarına ilgi duyan İrem, sosyal medya üzerinden yürüttüğü içerik serileriyle kendine ait bir okuyucu kitlesi oluşturmuş durumda. İçeriklerinde hem bilimsel temellere hem de duygusal derinliğe yer vererek psikolojiyi herkes için anlaşılır ve dokunaklı kılmayı amaçlıyor. Aynı zamanda yazı üretme sürecini bir tür içsel keşif alanı olarak görüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar