Cumartesi, Ekim 11, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

İçimdeki Uçurum: Ben ve İdeal Ben

Daha iyi, daha güzel, daha başarılı, daha becerikli, daha, daha ve nice dahalar daha.
Olmak istediğimiz, olabileceğimize inandığımız ya da belki olduğumuzda insanların beğenisini kazanacağımızı düşündüğümüz ideal benlik, zihnimizin yarattığı en “ideal” halimizdir.

İdeal benlik, açıkça idealdir. Her şey mükemmeldir.
Başarıdan başarıya koştuğumuz, övgülere boğulduğumuz bir versiyonumuzdur.

Öte yandan eksilerimiz ve artılarımızla harmanlanmış, hiçbir ideal “daha” düşüncemizi, doğal olarak, istikrarla gerçekleştiremeyen gerçek benlik, idealden çok farklıdır.
İçimizde oluşan “ideal benlik” ve “gerçek benlik” arasındaki uçurumun derinleşmesiyle, kontrolden çıkmış bir kaygı, özsaygıda ciddi bir çöküş ve genel olarak ne yaparsak yapalım yok edemeyeceğimiz bir tatminsizlik duygusu bizi karşılar.

Benlikler Arası Uçurumun Gündelik Yansımaları

Gün içinde onlarca kez bu uçurumla karşı karşıya geldiğimiz an yaşarız.
İnsanın bir işi “mükemmel” yapamayınca yaşadığı en basit hayal kırıklığı ve kaygının boyutu, bize benlikler arası uçurumun derinliğini gösterir.

Elbette, bir işi istediğimiz gibi, ya da daha doğrusu idealize ettiğimiz haliyle yapamayınca kaygılanmamız, kendimizi başarılı bulamamız oldukça normaldir.
Bir şeyi idealize etmek insanın doğasındadır ve kontrol edilebildiği takdirde bireyi hep bir adım öne taşır.

Ancak devamlı gerçeklikten uzak bir ideal benlik peşinde koşmak, kişiyi gereksiz kaygıya ve depresyona yöneltir.

Sosyal Medyanın Parlak Aynamızdaki Rolü

Etrafımızda, özellikle sosyal medyada insanların en mutlu, en başarılı, en ideal hallerini görmek, kendimizi onlarla karşılaştırmamayı imkânsız hale getirir.
Her gün sosyal medyaya adımımızı attığımız anda ne kadar “ideal” halimizde olmadığımız yüzümüze çarpılır.

Bir sosyal medyadaki hayatlara, bir de kendi gerçekliğimize bakar sonsuz bir karşılaştırma uğraşına gireriz.
Bu, kendi hayatımızdan ve benliğimizden tatmin alamamamıza sebep olur.

Carl Rogers, “ideal benlik” ve “gerçek benlik” arasındaki bu mesafe ne kadar büyükse kişinin o kadar uyumsuzluk (incongruence), ne kadar küçükse o kadar uyum (congruence) içinde olduğunu savunur.
İki benlik arasındaki uyum ne kadar fazlaysa, insanın özgüveni o kadar sağlıklıdır.
İki benlik arasında uyumsuzluk arttığı takdirde kişi kendini aslında başarısızlığa sürükler.

Kendimizi sürekli başkalarıyla kıyaslama eğilimi geliştirebilir, başarısızlık korkusu nedeniyle risk almaktan kaçınabilir ve potansiyelini gerçekleştirmede engellerle karşılaşabiliriz.

Ancak “ideal benlik” ve “gerçek benlik” arasındaki bu mesafeyi azaltmak imkânsız değildir.
Kendi gerçekliğimize daha yakın hedefler koyarak aşırı mükemmeliyetçiliğe izin vermemek, öz şefkat üzerine çalışarak başarılarımızı gerçekçi bir şekilde değerlendirmek bu konuda oldukça yardımcı olacaktır.

Gerçek Benliğe Dönüş: Öz Şefkatin Gücü

Kendi gerçekliğimizi kabul etmek, kendimizi geliştiremeyeceğimiz anlamına gelmez.
Aksine “ideal benlik” kaygısından kurtulup insanın gerçek idealine ulaşabilmek için oldukça önemli bir adımdır.

Gerçek benlik”imizi tarafsız ve sağlıklı bir şekilde değerlendirmek ve hedeflerimizi bu gerçekliğe uygun şekilde tasarlamak gerekir.
Bu süreçte kendimizi sık boğaz etmeden, sakin davranmalıyız.

İnsanın en büyük engeli aslında kendisine yaptığı acımasız eleştirilerdir.
Bu eleştirileri olabildiğince susturup, gereksiz mükemmeliyetçiliği bırakıp, kendimize şefkatle yaklaştığımızda benlikler arası uçurumun azalmasında çok yararlıdır.

Öz şefkat pratiği yapmak, başarısızlık anlarında kendimize karşı anlayışlı olmak ve kendi sınırlarımızı kabul etmek, kişiyi hem ruhsal olarak güçlendirir hem de ideal benlik ile gerçek benlik arasında daha sağlıklı bir denge kurmasına yardımcı olur.

Sonuç: Uçurumu Küçültmek, Kendimizle Barışmak

Sonuç olarak, herkesin içinde bir “ideal benlik” ve bir de “gerçek benlik” var.
Ve evet, bu ikisinin birbirinden uzaklaşabiliyor olması kadar doğal, insani bir şey yok.
Ama bu, başarısız olduğumuz veya yetersiz olduğumuz anlamına gelmiyor.

Kendimizi sürekli başkalarıyla kıyaslamak, sosyal medyanın parlak hayatlarını örnek almak ve kendi eksiklerimize odaklanmak sadece kaygıyı ve tatminsizliği büyütür.

Bunun yerine, küçük ama gerçekçi adımlarla ilerlemek, kendi başarılarımızı fark etmek ve kendimize öz şefkat göstermek çok daha etkili.

Günlük hayatın koşuşturması içinde, ideal benlik kaygısından uzaklaşıp gerçek benlik ile barışık olmak, özgürleştirici bir deneyimdir.
Hepimiz eksiklerimizle, kusurlarımızla ve hatalarımızla insanız; ama aynı zamanda güçlü ve değerliyiz.

Kendimizi yargılamayı bıraktığımızda ve başarılarımızı takdir etmeyi öğrendiğimizde, içimizdeki uçurum küçülür ve özgüvenimiz yükselir.

Unutmayalım ki, gerçek benliğimizle barışık olmak, ideal benliğin peşinden koşmaktan çok daha özgürleştirici.
Hepimiz eksiklerimizle, kusurlarımızla ve hatalarımızla insanız; ama aynı zamanda güçlü ve değerliyiz.
Kendimizi yargılamayı bırakıp, küçük adımları kutladığımızda, içimizdeki uçurum küçülür ve özgüvenimiz yükselir.

Kendi hayatımızda tatmin ve dengeyi bulmak, mükemmel olmaktan çok, kendimizle barışık olabilmekle mümkündür.

İpek Altan
İpek Altan
İpek Altan, 2022 yılında ODTÜ Koleji’nden mezun olduktan sonra TED Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde lisans eğitimine başlamıştır. Klinik psikoloji, adli psikoloji ve travma psikolojisi alanlarına ilgi duyan Altan, hem üniversite topluluğundaki etkinliklerde görev alarak hem de çeşitli kurumların düzenlediği çevrimiçi eğitim ve seminerlere katılarak akademik gelişimine katkı sağlamaktadır. Ruhsal süreçler, suç davranışlarının psikolojik temelleri ve travmatik yaşantıların etkileri üzerine yoğunlaşan Altan, psikolojiyi disiplinler arası bir bakış açısıyla ele alarak toplumsal farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar