Victor Hugo bir sözünde şöyle der: “Hayat bir çiçekse, aşk onun balıdır.”
Yüzyıllardır şiirlerden romanlara, sinemadan efsanelere kadar uzanan bir ilham kaynağıdır aşk.
Kimi zaman mutluluğun anahtarı olarak idealize edilir, kimi zamansa yokluğunda içimizde yankılanan bir boşluk.
Peki ya aşk, bir anda çarpan büyülü bir duygu olmaktan çok, emek isteyen bir beceri, hatta bir sanat ise?
Tam da bu noktada Erich Fromm bize rehberlik eder: Aşk, sadece hissetmek değil, öğrenilmesi gereken bir yaşam pratiğidir.
Fromm’un Gözünden Aşk ve Sevgi
Erich Fromm, psikanalist, filozof ve sosyolog kimliklerini aynı potada eriten bir düşünürdür.
Marx ve Freud’dan etkilense de, temelde hümanist bir çizgide ilerler.
Onu en çok etkileyen deneyimlerden biri, gençliğinde tanıklık ettiği savaştır. Bu deneyim, insana dair temel bir farkındalık kazandırır:
İnsan, yalnızca koşulların pasif ürünü değil; onları dönüştürme potansiyeline sahip aktif bir varlıktır.
Fromm’a göre bu potansiyelin en güçlü ifadesi, sevme kapasitesidir.
Ama aşk, yalnızca bir duygu değil; öğrenilmesi, geliştirilmesi gereken bir yetidir.
Bir müzisyenin ya da ressamın yıllar boyunca ustalaştığı gibi, insan da sevmeyi çalışmalı, denemeli, sabretmeli ve öğrenmelidir.
İşte bu nedenle, sevme sanatı insana dair en derin ustalık alanıdır.
Aşkı Öğrenmek Neden Zor?
Modern toplum, ilişkilere de bir pazar mantığıyla yaklaşır.
Tüketim kültürü “al, tüket, yenisi gelsin” anlayışını yalnızca nesnelere değil, duygulara ve bağlara da taşır.
İnsan kendini çoğu zaman bir otomat gibi hisseder: kuralları takip eden ama derinlik kuramayan biri.
Bu zeminde aşk, şansa ya da tesadüfe bırakılamaz.
Çünkü Fromm’a göre gerçek sevgi, rastlantı değil; çalışma ve farkındalık gerektirir.
Bu, aşkın psikolojisi açısından bir devrim niteliğindedir.
Sevginin Beş Yüzü
Erich Fromm, sevgiyi tek biçimli değil, çok katmanlı bir ekosistem olarak görür.
Hayatın farklı alanlarında farklı şekillerde tezahür eden beş temel sevgi biçimi tanımlar:
Birinci biçim, çocuklukta deneyimlenen anne ve baba sevgisidir.
Fromm, bu iki sevgiyi birbirinden ayırır:
Anne sevgisi, koşulsuz kabulün ve güvenin ilk modelidir.
Baba sevgisi ise ilke, yön ve sorumlulukla rehberlik eden, daha koşullu bir sevgidir.
Sağlıklı gelişim, bu iki kutbun denge içinde sentezlenmesiyle mümkün olur.
İkinci biçim, kardeş sevgisidir.
Bu, yalnızca biyolojik kardeşlikle sınırlı olmayan, evrensel bir empati ve sorumluluk sevgisidir.
“Yakınım olmayanı da kardeşim gibi gözetmek” yaklaşımıyla, Fromm bu sevgiyi tüm insani bağların temeli olarak görür.
Üçüncüsü, çoğunlukla yanlış anlaşılan öz sevgidir.
Bu, bencillik değil; kişinin kendini değerli, saygıya layık ve sorumluluk taşıyan biri olarak görebilmesidir.
Fromm’a göre, kendini sevmeyen biri başkasını da sağlıklı şekilde sevemez.
Dördüncü sevgi biçimi, romantik/cinsel sevgidir.
İki birey arasında özel ve seçici bir bağdır bu.
Fiziksel çekimin ötesinde, karşılıklı teslimiyet, bireyselliği koruyarak yakınlık kurma becerisini içerir.
Fromm burada önemli bir ayrım yapar:
Kardeş sevgisi evrenseldir, herkese yönelir; romantik sevgi ise seçicidir ve yalnızca bir kişiye özgüdür.
Beşinci ve son biçim ise Tanrı’ya ya da yüce olana duyulan sevgidir.
Bu, dinle sınırlı olmayan bir varoluşsal bağdır.
İnsanlığın daha büyük bir bütünle, anlamla veya hakikatle kurmaya çalıştığı ruhsal bir yönelimdir.
Bu beş yüz, birbirini dışlamaz.
Aksine, biri güçlendikçe diğerlerini de besleyen bir yapı oluşturur.
Olgun Aşk ve Simbiotik Tuzağı
Fromm’un en çok alıntılanan ayrımı burada devreye girer:
“Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var” — bu, olgunlaşmamış aşkı tanımlar.
Oysa “Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum”, olgun aşkın özüdür.
Olgun aşk, iki kişinin bütünlüklerini kaybetmeden birleşebildiği bir ilişkidir.
Bir limana sığınıp kalmak değil, birlikte yola çıkmak ve birlikte büyümektir.
Fromm’a göre aşk, yalnızca bir duygu değil; bir karar ve bir sözdür.
Bu bağlamda, Fromm’un uyardığı en temel tuzaklardan biri simbiotik ilişkidir.
Birinin yutucu, diğerinin yapışıcı olduğu ilişkilerde bireysellik silinir.
Gerçek sevgi ise “iki kişi bir olur ama iki kişi kalır” dengesini kurabilir.
Vermek: Sevgide Neden Bu Kadar Merkezde?
Tüketim mantığı “almak” üzerine kurulu olsa da, Fromm’a göre sevgide esas olan vermektir.
Ama bu verme, bir eksiklikten değil, taşan bir canlılıktan kaynaklanır.
İnsan, sevgide zamanını, ilgisini, bilgisini, neşesini ve şefkatini sunar.
Tıpkı Küçük Prens’teki gibi:
“Gülünü önemli kılan, ona harcadığın zamandır.”
Emek verdiğimiz şeye bağlanırız. Onu büyütürüz. Ve onunla birlikte büyürüz.
Bu da sevme sanatının merkezindeki üretken sevgidir.
Sevginin Dört Temel Unsuru
Erich Fromm, sevgiyi etkin bir emek olarak tanımlar ve bunun dört temel bileşeni olduğunu belirtir:
-
İlgi (özen): Karşımızdakinin varlığına, gelişimine gerçekten eğilmek.
-
Sorumluluk: İçten gelen bir yönelişle ihtiyaçlara yanıt verebilir olmak.
-
Saygı: Kişiyi olduğu gibi görebilmek, onun özgürlüğünü tanımak.
-
Bilgi: Yüzeyin ötesine geçerek özünü anlamaya çalışmak.
Bu unsurlardan biri eksik olduğunda, sevgi zamanla alışkanlığa, bağımlılığa ya da idealleştirmeye dönüşebilir.
Peki, Sevme Yetisi Nasıl Gelişir?
Fromm, hızlı çözümler sunmaz.
“Mutlu aşk için 10 adım” diye bir reçeteye inanmaz.
Tıpkı bir sanatçı gibi, insanın da sevme becerisi zamanla gelişir:
Disiplin, yoğunlaşma, sabır ve en yüksek dikkat bu gelişimin olmazsa olmazlarıdır.
Günlük hayattaki küçük eylemler — dinlemek, ertelememek, dürüst ama şefkatli olmak, sınır koymayı bilmek — zamanla sevme kaslarımızı güçlendirir.
Bu, aşkın psikolojisi açısından sevginin bir karakter haline dönüşmesidir.
Fromm Bize Ne Söylüyor?
Hızla akan, yüzeyde kalan, “trend”lere kapılan bir çağda yaşıyoruz.
Ama Fromm’un söyledikleri hâlâ canlı:
Gerçek sevgi, kullan-at kültüründe değil; emek, sorumluluk ve saygı içinde yeşerir.
Bu nedenle “aşk var mı yok mu?” sorusundan önce, şu soruyu sormalıyız:
“Ben sevmeyi nasıl ele alıyorum?”
Kapanış: İçten Bir Davet
Meister Eckhart bir sözünde şöyle der:
“Kendinizi severseniz, başkalarını da kendiniz gibi seversiniz.”
Bu söz, Erich Fromm’un sevgi anlayışıyla örtüşür.
Öz sevgisi eksik olanın, olgun ve özgür bir sevgi kurması da zordur.
Fromm’un çağrısı, sadece bireye değil, topluma yöneliktir:
Sevgi, olağanüstü bireylerin ayrıcalığı değil; insan olmanın çekirdeğidir.
Bir an durmak, sonra küçük ama ısrarlı adımlarla sevmeye çalışmak —
İşte Sevme Sanatı’nın bize bıraktığı en güçlü miras budur.
Kaynakça
Eckhart, M. (1981). The Essential Sermons, Commentaries, Treatises and Defense (E. Colledge & B. McGinn, Ed.). New York: Paulist Press. (Bu metinden bireysel çeviri yapılmıştır.)
Fromm, E. (2012). Sevme sanatı (A. Tekşen, Çev.). İstanbul: Say Yayınları. (Orijinali 1956’da yayımlanmıştır.)
Saint-Exupéry, A. de. (2015). Küçük Prens (S. Kıray, Çev.). İstanbul: Can Yayınları. (Orijinali 1943’te yayımlanmıştır.)