Pazar, Ekim 12, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Antalya Şehrinin Psikolojik Açıdan İncelenmesi

Antalya… Akdeniz’in en gösterişli yıldızı. Bu kadar parlak ve kalabalık bir şehir ne hissediyor olabilir?
Tıpkı bir insanda olduğu gibi, bir şehrin de mutlu olması için karşılanması gereken temel ihtiyaçları vardır. Psikolojide bu ihtiyaçlar üç ana başlıkta toplanır: özerklik (kendi kararlarını verebilme), yeterlik (başarılı ve yetenekli hissetme) ve ilişkisellik (ait olma, bağ kurma).
Antalya’nın ruhunu bu üç temel ihtiyaç üzerinden inceleyelim.

Antalya Psikolojisi: Özerklik ve Öz-Uyumsuzluk Gerilimi

Şehir, sürekli artan nüfusuyla, yeni betonlaşma ve global turizm talepleri (lüks oteller, mega projeler) nedeniyle, şehrin “kendisi olma” yetisini zorluyor.
Bir yandan popüler bir turizm markası olarak başarılı olmak isterken, diğer yandan Akdeniz kültürünü, tarihini ve yerel dokusunu korumak ister. Bu durum, bireyin “içselleştirilmiş baskı” yaşamasına benzer: “Benim özüm bu değil, ama herkes benden bunu bekliyor.”

Antalya, adeta popüler bir rol oynamaya zorlanan, ancak derinlerde kendi özgünlüğüne dönmek isteyen bir birey gibi, sürekli bir öz-uyumsuzluk gerilimi yaşar. Şehir, lüks tatil beldesi rolünü (gerçek benlik) sürdürürken, aslında daha dengeli, daha yerel bir Akdeniz merkezi (ideal benlik) olmak istiyor.

Yeterlik ve Eksik Alan Duygusu

Şehrin en büyük başarısı, doğal zenginliklerini koruyabilmesidir. Deniz temizliği ve plajların kalitesi konusunda gösterdiği yüksek çevre standartları, çevresel yeterliğini kanıtlar.
Ancak şehir, büyük şirketler ve fabrikalar konusunda İstanbul veya İzmir gibi metropollerin gerisinde kalır. Ekonomik çeşitlilik ve üretim yeterliği algısında bir boşluk yaratır.

Bu durum, bireyin bir alanda çok başarılıyken, diğer bir alanda kendini yetersiz hissetmesine benzer, psikolojik bir Eksik Alan Duygusu yaratır. Antalya’nın yaşadığı Eksik Alan Duygusu, bir alandaki parıltılı başarının, diğer bir alandaki gelişme ve güçlenme isteğini tam olarak doyuramamasıdır.
Şehir, yalnızca “görülen” değil, aynı zamanda “üreten” yönüyle de kendini yeterli hissetmek istiyor. Bu boşluk hissi, şehrin ideal benliğine ulaşmasını engelleyen en büyük iç dinamiklerden biridir.

Şehir Kimliği ve Sosyal Yalıtım Riski

Antalya, Osmanlı’nın son dönemlerinde Girit’ten gelen göçmenler ve yerli halkın bir arada yaşadığı bir şehirdir. Bu iki grup arasındaki tarihi ve kültürel farklılıklar, bazen “yerli ve onlar” şeklinde bir grup içi/grup dışı (in-group/out-group) ayrımına yol açabilir.

Hızla artan diğer göçlerle birlikte aidiyet hissi derinleşmek yerine, sosyal kimlik dağınıklığına doğru gidebilir. Güçlü bir aidiyet bağı yerine, farklı grupların yan yana ama ayrı durduğu bir sosyal yalıtım riski oluşur.

Konyaaltı ve Lara: Başarılı Ama Yalnız Benlik

Bu modern ve prestijli bölgeler, lüks konutlar ve yüksek yaşam standardıyla Antalya’nın yeterlik ve özerklik ihtiyacını zirvede yaşıyor.
Ancak bu parlak başarı, Hale Etkisi (Halo Effect) denilen bir algı hatasına yol açıyor. Hale Etkisi, bir şeyin tek bir yönünün (çok iyi olması durumunda) diğer tüm yönlerinin de otomatik olarak iyi olduğunun sanılmasıdır.

Antalya, bu iki semtin başarısıyla algılanır, ancak arka plandaki sorunlar gözden kaçar.
Bu bölgelerin en büyük açığı ilişkisellik alanındadır. Yüksek güvenlikli rezidans siteleri ve bireysel yaşam tarzları, sosyal yalıtım yaratır.

Sosyal yalıtım, bir kişinin çevresinde insanlar olmasına rağmen derin, anlamlı bağlar kuramaması ve kendini yalnız hissetmesidir. Özellikle Konyaaltı’ndaki yoğun yabancı göçü (Rusya ve diğer ülkelerden gelenler) bu durumu daha da karmaşık hale getirir. Farklı diller ve kültürler, komşuluk ilişkilerini zorlar.

Kepez: Kolektif Gücün Alanı

Kepez, şehrin hızlı göç alan, emek yoğun ve sosyoekonomik zorlukların daha belirgin olduğu bölgesidir. Bu zorluklar, başarılı olma ve hayat üzerinde kontrol duygusunu zayıflatabilir.
Ancak Kepez, bu olumsuzluğu güçlü bir kolektif bilinç ile dengeler.

Yüksek nüfus ve ortak zorluklar, kolektif bilinç etrafında birleşmeyi sağlar. Kolektif bilinç, bir grubun ortak inançları, değerleri ve dayanışma duygusudur. Kepez’de bu bilinç, kolektif yeterlik dayanışma gücü olarak kendini gösterir; yani, bireysel yetersizlikler, güçlü komşuluk ve sosyal destek ağı sayesinde telafi edilir.

Öte yandan Kepez’in popüler sahil bölgelerine olan uzaklığı ve çevresel izolasyonu, sosyolojideki “mekânsal dışlanma” kavramıyla açıklanabilir. Bu, merkezin tüm imkânlarına tam erişimi olamayan, coğrafi olarak kenara itilmişlik hissidir.

Kaleiçi: Rolüne Teslim Olan Ego

Kaleiçi, şehrin ilk yerleşim yeri ve kalbi iken bugün tamamen popüler bir turistik role bürünmüştür.
Burası, bireyin geçmiş travmaları veya zorlukları göz ardı ederek, kendini tamamen turizme adadığı bir “gösteri benliği” olarak işlev görür. Kaleiçi, özerkliğini turizmin taleplerine teslim etmiş, karşılığında ise ekonomik bir yeterlik kazanmıştır.

Tarihi Travma ve Kimlik Yarası: Surların Laneti

Antalya’nın geçmişinde, kentin özerklik ve yeterlik algısını kökten sarsan travmatik bir olay yatar:
1930’lu yıllarda Belediye Başkanı Hüsnü Karakaş’ın “şehir hava alsın” gerekçesiyle tarihi surların büyük bir kısmını yıktırması.

Bu eylem, modernleşme adına kimliğin bir kısmının koparılması anlamına gelerek, kentin “öz yıkımına” yol açan bir an olarak tarihe geçmiştir.
Olayın psikolojik ağırlığı, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu yıkımı görmesi ve Karakaş’a sert eleştiride bulunmasıyla zirveye ulaşır.

Bu, sadece bir idarî hata değil, aynı zamanda kentin narsisistik yaralanmasıdır. Antalya, en güzel ve en başarılı olma çabasındayken, en yüksek otoriteden gelen bu eleştiri, tarihi mirası koruyamama utancını kentin kolektif belleğine kazımıştır.

Bu yara, günümüzde kentin tarihi alanları (Balbey) ihmal etme eğilimini ve modern imaja (Lara/Konyaaltı) aşırı yatırım yapma isteğini tetikleyen bir savunma mekanizması olarak işlev görmüş olabilir.
Surlar yıkılırken, kentin tarihi özerkliği de bir anlamda yıkılmıştır.

Balbey Mahallesi: Kendini Gerçekleştiremeyen Potansiyel

Balbey’in durumu, şehrin en büyük psikolojik dramıdır. Bu mahalle, Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nin zirvesindeki kendini gerçekleştirme basamağının engellenmesini somutlaştırır.

Kendini gerçekleştirme, bir bireyin sahip olduğu tüm potansiyeli kullanma, yeteneklerini tam olarak ifade etme ve en iyi versiyonu olma arzusudur.
Balbey, muazzam kültürel ve tarihi potansiyelini taşıdığı halde, dış koşullar yüzünden atıl kalmıştır. Ne yıkılıp yenilenebilir ne de aktif olarak yaşama katılabilir.

Balbey, gelişme özerkliği elinden alınmış, potansiyelini kullanma yeterliği kilitlenmiş bir semboldür.
Adeta Antalya’nın ilerlemeyi bekleyen, donmuş ve askıya alınmış egosu olarak kent belleğinde bir kriz anını temsil eder.

Sonuç: Şehrin Psikolojik Denge Arayışı

Antalya’nın psikolojik incelemesi, şehrin varoluşsal bir denge arayışında olduğunu gösterir.
Başarılı bir birey gibi, Antalya da en temel ihtiyaçları olan özerklik, yeterlik ve ilişkisellik arasında sürekli bir gerilim yaşar.

Kentin yaşadığı öz uyumsuzluk, ekonomik eksik alan duygusu ve sosyal yalıtım riski, bu dengeyi bozmaktadır.
Kentin geleceği, bu psikolojik baskıları yönetebilme yeteneğine bağlıdır.

Konyaaltı ve Lara’nın yüksek yeterliği ile Kepez’in kolektif bilinci arasındaki sosyal makas kapanmalı; Kaleiçi’nin turistik maskesi ile Balbey’in atıl kalmış potansiyeli arasındaki tarihi çelişki çözülmelidir.

Aksi takdirde, Antalya dışarıdan ne kadar parlak görünürse görünsün, içerideki askıya alınmış potansiyel (Balbey) ve yalnızlık (Lara/Konyaaltı) duygusu, şehrin uzun vadeli huzurunu ve gelişimini tehdit etmeye devam edecektir.
Sağlıklı bir şehir, tüm parçalarını bütünleştiren, kim olduğunu bilen ve tüm sakinlerine derin bir ait olma (ilişkisellik) hissi verebilen şehirdir.

Kaynakça

  • Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2000). The “what” and “why” of goal pursuits: Human needs and the self-determination of behavior. Psychological Inquiry, 11(4), 227–268.

  • Self-discrepancy: A theory relating self and affect. Psychological Review, 94(3), 319–340.

  • Maslow, A. H. (1943). A theory of human motivation. Psychological Review, 50(4), 370–396.

  • Thorndike, E. L. (1920). A constant error in psychological ratings. Journal of Applied Psychology, 4(1), 25–29.

  • Bandura, A. (2000). Exercise of human agency through collective efficacy. Current Directions in Psychological Science, 9(3), 75–78.

  • Akıltopu, T. (t.y.). Antalya Hatıraları ve Kent Tarihi Üzerine Makaleleri. [Tarık Akıltopu’nun çeşitli dönemlerde yayımlanan ve kent tarihi üzerine odaklanan yazıları].

  • Selekler, A. (t.y.). Antalya’nın Yaşayan Belleği. [Antalyalı görgü tanıklarının ve tarih meraklılarının aktardığı anlatılar].

Selin Türkmen
Selin Türkmen
Selin Türkmen, İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunudur. Eğitim sürecinde farklı kurumlarda klinik stajlar yaparak çeşitli yaş gruplarıyla çalışma deneyimi kazanmıştır. Psikodinamik kuramlar, bağımlılık psikolojisi ve nöropsikolojik değerlendirme alanlarına ilgi duyan, Antalya’da kurduğu Psikoloji Topluluğu ile bireyleri psikolojiyle buluşturan atölye ve etkinlikler düzenlemektedir. Amacı, bilimsel bilgiyi herkes için erişilebilir kılmak ve psikolojik farkındalığı artırmaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar