Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

EĞİTİMİN MİMARİSİ: MONTESSORİ OKULLARI VE MEKAN

Yüzyıllardır insanoğlunun yapmış olduğu her mekân aslında kendi ruh hallerinden kattığı  parçalarla anlam bulur. Yüklenen anlamlar, yapıların içselleştirilmesine zemin hazırlayarak  mimari dokuların psikolojik süreçlerle olan ilişkisini anlamamıza olanak sağlar. Mekân kavramı, insanların algı düzeyine ve sınırlarına bağlı olarak; doğal mekân, yapay  mekân ve karma mekân olarak üç gruba ayrılır (Altan, 1993). Fakat mekânı oluşturan tek bir  ögeden söz etmek mümkün değildir. Mekân, kendini oluşturan ögeler bütünüdür. Bu ögeler,  kişilerin ve toplumların ihtiyacına göre şekillenen doğal ya da yapay unsurlar olabilir (Solak,  2017). 

Psikoloji ve mimarinin bu etkileşimi, duygusal süreçlerimizle ilgili bazı terimleri içinde  bulunduğumuz mekânlarla da özdeşleştirir. Tüm bu öğelerin insan psikolojisiyle olan olumlu  etkileşimi, güvende hissettiğimiz mekânla aramızdaki aidiyeti artırır. Yuva olarak  nitelendirdiğimiz ve ait hissettiğimiz bir yapıyı “güvenli” olarak kodlamamız gibi. Çünkü, ne  sebeple olduğumuz fark etmeksizin, içinde bulunduğumuz yapıdaki en temel gereksinimimiz  “güvenli” olmasıdır. 

O hâlde, güvenli mekân kavramını mimari çerçeveden çıkarıp psikolojik olarak ele  aldığımızda, bireylerin kendilerini fiziksel, duygusal ve psikolojik açıdan güçlü ve güvende  hissettikleri alan olarak tanımlamak yanlış olmaz.Elbette mekân ve psikoloji etkileşimi sadece  güven duygusuyla sınırlı değildir. Fakat güven, bir mekân için en temel gereksinimlerin  başında geldiğinden dolayı insan psikolojisinden bağımsız düşünülemez. Bu yüzden, bir  mekân inşa edilirken yapılan harca sadece mimari malzemeler değil, insan duyguları da  katılmalıdır. 

Peki ya çocuklar için güvenli mekân nedir? 

Çocuklar, doğdukları ilk andan itibaren kendileri için tasarlanan birçok mekân ile iç içe bir  şekilde büyürler. Dolayısıyla, mekân kavramına yüklediğimiz duygusal hisler ve aidiyet  sadece yetişkinler için değil, çocuklar için de geçerlidir. Özellikle de hayatlarının ilk  yıllarında her gün gittikleri okul ortamı için. 

Okullarımızın mimarisi güvenli alan olarak nitelendirilebilir mi? 

Öğrencilerin içinde bulundukları mekânsal sınırların, özellikle eğitim gördükleri okullardaki 

atmosferle olan etkileşimi, öğrenme süreçlerini doğrudan etkiler. Okul ortamı ve eğitim  ilişkisi için yapılan nitel bir çalışmada, okulların bina yapısının ve bahçelerinin fiziki olarak  uygunluğunun hem öğrencileri hem de öğretmenleri etkilediği ve eğitim-öğretim kalitesini  etkileyen değişkenlerden biri olduğu gözlemlenmiştir (Karasolak, 2009). Bu yüzden, birçok eğitimci eğitimin sınırlarını mekân kavramıyla ilişkilendirerek yeni eğitim  sistemlerini günümüz eğitim içeriklerine uyarlamaya çalışmış ve yapıların eğitim  süreçlerindeki rolü üzerine tartışarak mevcut mekânların yetersizliğini sorgulamıştır. Ve bu sorgulamalar, yeni yaklaşımları meydana getirmiştir. Bu yaklaşımlardan biri de  Montessori Okullarıdır. 

Montessori, İtalya’nın ilk kadın tıp doktorudur. Asistanlık yaptığı yıllarda çocukları  gözlemleme fırsatı bulmuş ve birçok problemin pedagojik sorunlardan dolayı kaynaklandığını  savunarak, kendi ismini verdiği bir yaklaşım modeli oluşturmuştur (Montessori, 2016). Bu  yaklaşım, üç temel unsurdan oluşur: Rehber rolündeki öğretmen, kendi kendine öğrenmeyi  destekleyen erken çocukluk çağı eğitim materyalleri ve bir yetişkin tarafından tamamen  çocuğun ihtiyaçlarına odaklı hazırlanmış çevredir (Türk ve Sarı, 2022, s. 5). Direkt mevcut eğitim sistemine karşı bir yapı olarak ortaya çıkan bu yaklaşım, çocuğu bir  birey olarak kabul etmesi ve çocuk merkezli bir öğrenme süreci gerçekleştirmesinin yanı sıra,  mekânsal olarak da diğer yaklaşımlardan ayrılmaktadır (Türk ve Sarı, 2022).Montessori  metodunun benimsemiş olduğu bu vizyon, öğrencilerin fiziksel çevresinin öğrenme  süreçlerinde etkili olduğu görüşünü benimseyerek çocuk ve ortam ilişkisini dikkate alır.  Böylece, mekân kavramına bilinen geleneksel sistemlerden farklı stratejilerle yaklaşır. Öğretmenlerin öğretmen rolünden çok rehber rolünde olması ve bu bağlamda görevleri  arasında çocuğun bulunduğu çevre ve mekânı uygun hâle getirmesi de mekân ve çocuk  etkileşiminin önemsendiği bir model olmasından kaynaklanır.İçinde bulunulan sınıftaki  materyal dağılımı ve öğretmenin çocukların dikkatini çekmeyecek konumlarda bulunması,  materyal dolaplarının basit yapılardan karmaşık yapılara doğru sıralanması ya da düzenin sade  bir şekilde kurularak çocukların eşyalara kolaylıkla ulaşabilmesinin sağlanması gibi özellikler  de çocuk ve mekân etkileşimine örnek olarak verilebilir (Topbaş, 2004). 

Montessori metodunun temel unsurlarından biri de “hazırlanmış çevre” kavramıdır. Bu  kavram çerçevesinde model, çocukların kendini özgürce ifade edebileceği ortamlar olmasına,  ihtiyaç ve ilgilerine yönelik mekân tasarımlarının yapılmasına olanak sağlar. Çocuk ve mekân dediğimiz zaman, eğitim yaklaşımlarından akla gelen ilk yaklaşımın 

Montessori olmasının sebebi, eğitimin içine mekân ve çevre kavramını bu denli sokan ilk  yaklaşımlardan olmasıdır. Yaklaşım, kendi eğitim modelini çocuk ve çevre ilişkisi üzerinden  değerlendirmiş ve geleneksel yapıdaki öğretmen-öğrenci etkileşimini en asgari düzeyde  tutarak öğretmeni çocuğun öğrenme deneyimine eşlik eden rehber konumunda tutmuştur. Özetle, bu eğitim modeli mekânın sınırlarını çocukların öğrenmesinin en elverişli olacağı  şekilde düzenleyerek deneyim odaklı ve çocuk-mekân etkileşimlerini en üst düzeyde  önemseyen bir yaklaşım sergilemektedir. 

Bu yaklaşımı diğer metotlarla kıyasladığımızda, paragrafın başında sorduğumuz “Çocuklar  için güvenli mekân nedir? Okullarımızın mimarisi güvenli alan olarak nitelendirilebilir mi?”  sorusunun, geleneksel eğitim sistemimizde yalnızca mekânsal sınırlar koyarak çocukları  kısıtlayan bir bakış açısıyla ele alındığını fark etmişsinizdir. 

Bu nedenle, okulların mimarisini sadece fiziksel güvenlik ve koruyuculuk açısından değil;  çocuklar için ne kadar destekleyici ve deneyim odaklı olduğu üzerinden değerlendirip, mimari  yapılarımızı insan psikolojisiyle birlikte ele alırsak daha nitelikli bir eğitim anlayışı ve  kapsamlı bir güvenli mekân kavramı oluşturabiliriz. 

KAYNAKÇA 

  1. Altan, İ. (1993). M*marlıkta mekân kavramı. Ps*koloj* Çalışmaları, 19, 75–88. 2. Karasolak, K. (2009). M*mar* özell*kler* farklı *lköğret*m okullarındak* öğrenc* ve  öğretmenler*n okullarının b*na ve bahçeler* hakkındak* görüşler*n*n *ncelenmes*  (Yüksek l*sans tez*, Sosyal B*l*mler Enst*tüsü). 
  2. Montessor*, M. (2016). Çocuğun Keş’. (1. Baskı). İstanbul: Kaknüs Yayınları. 4. Solak, S. S. G. (2017). Mekân-K*ml*k Etk*leş*m*: Kavramsal ve Kuramsal B*r Bakış /  Space-Ident*ty Interact*on: A Conceptual and Theoret*cal Overv*ew. MANAS Sosyal  Araştırmalar Derg*s*, 6(1), 13–37. 
  3. Topbaş, E. (2004). Montessor* Yöntem* *le Çocuk Eğ*t*m*. İstanbul: Tekağaç Eylül  Yayınları. 
  4. Türk, S. A., & M*d*ll* Sarı, R. (2020). Montessor* Okullarında Mekânı Kavramlarla  Okumak. Sanat ve Tasarım Derg*s*, 10(1), 82–105.  

https://do*.org/10.20488/sanattasar*m.830694

Sıla Ecem Çoban
Sıla Ecem Çoban
Sıla Ecem Çoban, 2003 doğumlu olup Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü 3. sınıf öğrencisidir. Akademik gelişimine önem vererek, ulusal kongrelerde üç bildiri sunmuş, çeşitli platformlarda yazılar kaleme almış ve Halita Dergisi’nin kurucu editörlüğünü üstlenmiştir. Birçok farklı danışmanlık merkezinde staj deneyimi edinmiş olan Çoban, şu anda Çınar Danışmanlık’ta mesleki gelişimini sürdürmektedir. Ayrıca Türk PDR Derneği’ne bağlı Psikolojik Danışmanlar Öğrenci Konseyi'nde üniversite temsilci başkanlığı görevini yürütmüş, çeşitli öğrenci kulüplerinde liderlik pozisyonlarında bulunmuştur. Seminerler, kongreler ve zirvelere katılarak mesleki ve kişisel gelişimine aktif olarak devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar