Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Mağdur Neden Suçlanır? Türkiye’de Kadın Taciz Anlatıları Üzerine Psikolojik ve Toplumsal Bir Değerlendirme

Türkiye’de son yıllarda kadınların yaşadıkları kadın tacizi deneyimlerini sosyal medya aracılığıyla görünür kılmaları, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde önemli bir gündem yaratmıştır. Kadınların yaşadıklarını kamusal alana taşıma çabası, yalnızca bireysel bir adalet arayışı değil, aynı zamanda toplumsal farkındalık oluşturma çabasıdır. Ancak bu süreçte dikkat çeken en önemli sorunlardan biri, mağdurların yaşadıklarını paylaşmalarına rağmen suçlanmaları, sorgulanmaları ve toplumun belirli kesimlerince itibarsızlaştırılmalarıdır. Mağdur suçlamanın normalleşmesi, kadınların ruh sağlığı üzerinde derin etkiler yaratırken, toplumsal psikoloji açısından da önemli kırılmalar doğurmaktadır.

Kadınların taciz deneyimlerini paylaşmaları, Türkiye’de toplumsal cinsiyet normlarının kökleşmiş etkilerini açığa çıkarmaktadır. Ataerkil kültürel yapılar, kadınların “uygun davranış” ve “ahlak” üzerinden değerlendirilmesine yol açmakta; bu da mağdurun failden önce sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu durum yalnızca bireysel önyargılardan ibaret değildir; kuşaklar boyu aktarılmış değerler, aile içinde ve sosyal çevrede yeniden üretilerek kadınların davranışlarını kısıtlayan kolektif bir denetim mekanizması yaratmaktadır (Kandiyoti, 1988).

Psikolojik açıdan bakıldığında, mağdur suçlamasının temelinde bireylerin güvenlik duygularını korumaya yönelik savunma mekanizmaları vardır. Adil dünya inancı (just-world belief), insanların kötü şeylerin yalnızca “hak edenlerin” başına geldiğine inanma eğiliminden kaynaklanır. Bu eğilim, mağduru suçlama yoluyla bireylere “benim başıma gelmez” yanılsaması sunar (Lerner, 1980). Böylece birey kendi kaygısını azaltırken, mağdurun yaşadığı travmayı derinleştirir.

Sosyal medyanın bu süreçteki rolü de çelişkilidir. Bir yandan kadınların dayanışma kurmasını, seslerini duyurmasını ve toplumsal farkındalık yaratmasını sağlamaktadır. Öte yandan, aynı ortam linç kültürünün ve itibarsızlaştırmanın da zemini haline gelmiştir. Algoritmaların öfke ve kutuplaşmayı öne çıkarma eğilimi, mağdurları suçlayan içeriklerin hızla yayılmasına neden olur. Böylece deneyimlerin paylaşımı, bir yandan güçlendirici olurken, diğer yandan kadınların tekrar sessizleşmelerine de yol açabilmektedir (Baer, 2016).

Bireysel düzeyde mağdur suçlaması, kadınların psikolojik iyilik halini doğrudan etkilemektedir. Araştırmalar, cinsel şiddet mağdurlarının önemli bir kısmında depresyon, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğu görüldüğünü ortaya koymaktadır (Campbell et al., 2009). Türkiye’de ise kadınların çoğu zaman adalet mekanizmaları tarafından korunmaması, psikolojik iyileşme sürecini daha da zorlaştırmaktadır. Kadınların yaşadıklarını paylaşmaları, iyileşme sürecinde önemli bir adımken, suçlayıcı tepkiler bu süreci kesintiye uğratmakta ve yeniden travmatizasyona yol açmaktadır.

Toplumsal düzeyde ise mağdur suçlaması, yalnızca bireysel deneyimleri değil, kadınların kolektif mücadelesini de doğrudan etkilemektedir. Kadınların yaşadıklarını kamusal alana taşımaları, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini görünür kılma açısından kritik bir adımken; suçlayıcı tepkiler, kolektif dayanışmayı zayıflatmakta ve toplumsal değişimin önünde engel oluşturmaktadır. Medyanın kullandığı cinsiyetçi dil de bu süreci pekiştirir. Fail yerine mağdurun davranışlarını öne çıkaran haberler, kolektif bilinçte kadınların güvenlik arayışını tehdit unsuru gibi sunar (İnam ve Şahin, 2020). Bu durum, kadınların toplumsal görünürlüğünü sınırlar, güvenlik algısını zedeler ve eşitlik mücadelesini sekteye uğratır.

Toplumsal psikoloji perspektifinden bakıldığında, mağdur suçlaması bir tür “kolektif savunma mekanizması” olarak da işlev görmektedir. Grup üyeleri, tehdit edici olaylar karşısında sorumluluğu bireyselleştirme eğilimi göstererek, topluluğun bütünlüğünü korumaya çalışır. Bu nedenle taciz vakaları, failin toplumsal sistemle bağını sorgulamak yerine, mağdurun davranışları üzerinden açıklanır. Böylece toplum kendi değerlerini sorgulamak zorunda kalmaz. Ancak bu mekanizma, kolektif travmanın derinleşmesine yol açar. Kadınların yaşadığı şiddet yalnızca bireysel değil, toplumsal bir yara haline gelir; sessizleştirme pratikleri ise bu yaranın iyileşmesini engeller.

Sonuç

Türkiye’de kadınların taciz deneyimlerini kamusal alana taşımaları, bireysel ve toplumsal açıdan önemli bir dönüm noktasıdır. Ancak mağdur suçlamasının normalleşmesi, kadınların ruh sağlığı üzerinde ağır yükler oluşturmakta ve kolektif dayanışmayı zayıflatmaktadır. Kadınların yaşadığı travmaların derinleşmesi, güvenlik algılarının sarsılması ve toplumsal eşitsizliklerin yeniden üretilmesi bu sürecin en görünür sonuçlarıdır.

Bu tabloyu değiştirmek için bireysel ve toplumsal düzeyde eş zamanlı müdahaleler gereklidir. Bireysel düzeyde, psikolojik danışma ve destek hizmetlerinin güçlendirilmesi, mağdurların yaşadıkları deneyimlerden ötürü suçlanmadan destek alabilmelerini sağlayacaktır. Toplumsal düzeyde ise cinsiyet eşitliği eğitimlerinin yaygınlaştırılması, medyada sorumlu bir dilin benimsenmesi ve fail odaklı bir yaklaşımın geliştirilmesi hayati önem taşımaktadır.

Kaynakça

Baer, H. (2016). Redoing Feminism: Digital Activism, Body Politics, and Neoliberalism. Feminist Media Studies, 16(1), 17–34.
Campbell, R., Dworkin, E., & Cabral, G. (2009). An Ecological Model of the Impact of Sexual Assault on Women’s Mental Health. Trauma, Violence, & Abuse, 10(3), 225–246.
İnam, Ö., & Şahin, N. H. (2020). Kadına yönelik şiddetin Türk medyasındaki temsil şekli: sistematik derleme araştırması [Systematic review of the representation of violence against women in Turkish media]. Marmara Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Dergisi, 4(1), 1-15. https://doi.org/10.35333/mukatcad.2020.212
Kandiyoti, D. (1988). Bargaining with Patriarchy. Gender & Society, 2(3), 274–290.
Lerner, M. J. (1980). The Belief in a Just World: A Fundamental Delusion. New York: Springer.

Dila Gürer
Dila Gürer
Dila Gürer, psikoloji alanında akademik ve mesleki çalışmalar yürüten bir psikolog ve araştırmacıdır. Koç Üniversitesi Psikoloji ve Sosyoloji bölümlerinden onur dereceleri ile mezun olmuştur. Lisans hayatı boyunca çeşitli hastane ve özel kurumlarda yaptığı stajlarla klinik psikoloji alanına olan ilgisini ve deneyimini pekiştirmiştir. İçinde bulunduğu gönüllü projelerde farklı yaş gruplarıyla çalışma imkanı bulmuş, pozitif gelişim üzerine eğitimler vermiştir. Akademik yolculuğunda çeşitli projelerde araştırmacı olarak rol almış; çevresel faktörler, farklı psikoterapi yaklaşımları ve psikolojik süreçler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Çocuk, ergen ve yetişkinlerle çalışan Dila; Çocuk Merkezli Oyun Terapisi ve Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi eğitimlerini tamamlamıştır. Aktif olarak Bilişsel Davranışçı Terapi eğitimi devam etmektedir. Şu anda çocuklarla dikkat eksikliği odaklı seanslar gerçekleştirmekte ve Koç Üniversitesi bünyesinde bağımsız araştırmacı olarak rol almaktadır. Hedefi, bireylerin ruh sağlığına dair farkındalıklarını artırmak, teori ve pratiği birleştirerek psikolojiyi günlük yaşamla ilişkilendirebilir hale getirmektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar