Modern yaşamla birlikte hayatımıza dahil olan hızlı tempo, yoğun tüketim ve az üretim, insanı zamanla kendi varoluşunda kaybolmaya sürüklüyor. Günümüzde birçok insan yalnızca bir şeye sahip olduğunda mutlu olacağı yanılgısına kapılıyor. Ancak bu şeye sahip olunduğunda dahi tam anlamıyla mutlu ve tatmin olmuş hissetmek her zaman mümkün olmuyor. İşte bu noktada insan, varoluşsal sancı yaşamaya başlıyor. Boşluğa düşmekle sorgulamak arasında bir yerde sıkışıp kalabiliyoruz. Peki, anlamlı bir yaşam sürdürebilmek için ne gerekir? Bu sorunun cevabında bize rehberlik edecek kişi, Viktor Frankl olacaktır.
Viktor Frankl, Nazi kamplarında esir düşmüş bir psikiyatrdır. Bu kamplarda insanları gözlemleyerek, hayatta kalabilenlerle yaşamdan vazgeçenler arasındaki farkları incelemiştir. Gözlemleri sonucunda, geleceğe dair umut taşıyan bireylerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak daha dayanıklı olduklarını fark etmiştir. Öte yandan, yaşama dair umudunu kaybeden kişilerde çöküş çok daha hızlı olmuştur. Frankl’a göre, insanı yaşatan şey yalnızca fiziksel koşullar değil, hayata yüklediği anlamdır. Nazilerin uyguladığı ağır işkenceler, açlık, soğuk ve gaz odaları gibi ölümcül tehditler altında bile yaşamaya devam edebilmek için, kişinin varoluşuna dair güçlü bir anlam duygusuna sahip olması gerektiğini savunur. Bu anlam ise kişiye özeldir. Frankl bunu şu sözleriyle ifade eder:
“Hayat, koşullar yüzünden katlanılmaz hâle gelmez; yalnızca anlam ve amaç eksikliği yüzünden katlanılmaz olur.” (Frankl, 1988)
Eğer birey, kendi yaşamına dair bir anlam bulabilirse, karşılaştığı acılar ya da başarısızlıklar gözünde değerini yitirir. Çünkü bu acılar, artık bir amaca hizmet eder. Ancak kişi bu anlamı bulamazsa, modern dünyanın karmaşası ve anlamsızlığı onu içten içe tüketir, boşluğa sürükler. Birey eğer anlam arayışını başarılı tamamlayamazsa, depresyon, tükenmişlik sendromu ve anksiyete gibi psikolojik sorunlara varoluşsal sorun eşlik edebilir. Anlam arayışı içsel ve bireyseldir, ancak dışsal bir duruma da anlam verebiliriz. Bu noktada Frankl, “anlam aramak” değil, “anlam yaratmak” terimini kullanıyor. Dolayısıyla Frankl logoterapi ile de karşımıza çıkıyor.
LOGOTERAPİ NEDİR?
Logoterapi, bireyin yaşamında anlam bulma arayışını temel alan bir terapi yaklaşımıdır. Yaşamda amaç ve anlam arayışı sayesinde bireyin zorluklara katlanabilme yetisini güçlendirmeyi amaçlar. Bu yaklaşım yalnızca bir “terapi” değil; aynı zamanda ruhsal olarak kaybolmuşlar için bir felsefe, kafası karışık olanlar için bir eğitimdir. Logoterapi, acıya karşı bir destek, hasta olanlar için ise bir iyileşme yöntemi sunar (Guttmann, 2008).
Freud’un “haz arzusu” anlayışını yüzeysel bulan Frankl, insan için esas olanın “anlam arayışı” olduğunu vurgular.
Dereflection (yansıtmayı azaltma), bireyin odağını kendisinden uzaklaştırarak dış dünyaya yönlendirmesini amaçlayan bir tekniktir. Bu sayede kişi, bir sorun ya da endişe üzerine sürekli düşünmekten uzaklaşarak zihinsel rahatlama sağlar.
Paradoxical Intention (paradoksal niyet) ise bireyin en çok korktuğu şeyi bilinçli olarak istemesini ve gerçekleştirmesini önerir. Bu yöntem, kişinin korktuğu şeyin aslında o kadar da tehdit edici olmadığını fark etmesine yardımcı olur. Özellikle fobiler ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde etkili bir yaklaşımdır.
Socratic Dialogue (Sokratik diyalog) ise bireyin olaylara bakış açısını sorgulayarak kendi içinde saklı olan cevapları bulmasını hedefler. Bu teknikte kişinin anlatım biçimi incelenir ve kendi düşünce kalıplarını keşfetmesi sağlanarak öz-keşif süreci desteklenir.
SONUÇ
Modern dünyanın hızlı temposunda kendimizle ilgilenmeyi, yalnız kalmayı ve düşünmeyi ihmal edebiliyoruz. Oysa kendimize zaman tanıyıp, dış dünyanın koşuşturmasından biraz olsun uzaklaşırsak; her eylemimizin daha anlamlı, daha kolay ve daha tatmin edici hale geldiğini görebiliriz. Her birey zaman zaman boşluğa düşebilir; ancak tutunduğumuz bir anlam varsa, her düşüşümüzden daha güçlü kalkabiliriz. İçsel gücümüzü ve direncimizi, anlam arayışımızla inşa edebiliriz. Hayatın anlamını bulmak kolay olmasa da, bir yerden başlamak gerekir. Belki bir çiçekte, belki bir sevgide… Ama en önemlisi, hayata farklı bir gözle bakmaya cesaret edebilmekte.
KAYNAKÇA
Yeşilçayır, C. (2022). Viktor E. Frankl’ın yaşam felsefesi ve anlam. Yıl, 2022(18), 55–67
Frankl, V. E. (1988). The Unheard Cry for Meaning: Psychotherapy and Humanism (p. 21). Simon & Schuster.