Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Travma Bağlanması, Stockholm Sendromu: Celladına Aşık Olmak

Birinin size iyi gelmediğini, hatta zarar verdiğini bildiğiniz halde o insanla bir ilişki yaşayabilir misiniz? Halk arasında celladına aşık olmak olarak bilinen, kendisine zarar verici davranışlarda bulunan birine bağlanmak olarak açıklanan bir ilişki türü mevcuttur. Bu ilişki türünün altında birçok psikolojik etmen bulunmaktadır. Bunlardan ilki bir savunma mekanizmasıdır; güç eşitsizliği, yalnızlık ve hayatta kalma içgüdüsü bu tür zehirli bir ilişkiye yol açabilmektedir. Öğrenilmiş çaresizlik; olumsuz durumdan kurtulamayacağımızı bilmemiz ve buna göre davranmamız anlamına gelir. Kişi kurtulamayacağını bildiği durumda iş birliği yaparak hayatta kalmaya çalışır. Hayatta kalması, minnet duygusuyla beraber duygusal bağa dönüşebilmektedir. Sağlıklı bir çocukluk geçirmemiş bireyler, kendilerine tanıdık ve bilindik olan duygu ve davranışları kendine yakın hisseder ve bu türde ilişkiler kurar.

Bu türde ilişkiler kurmaya Stockholm sendromu da denmektedir. Stockholm sendromu, mağdurun kendisine zarar verdiğini bildiği bir ilişki içine girmesidir. Rehine, istismar veya travmatik bağlanma durumlarında daha sık görülür. Bu durum 1973 yılında İsveç Stockholm’da bir banka soygununda görülmüştür. Soygunda rehin alınan banka çalışanları, silahlı soyguncularla altı gün birlikte kalmışlar ve serbest bırakıldıktan sonra soyguncuları mahkemede korumuşlardır ve onları savunmuşlardır (Bejerot, 1974; Namnyak et al., 2007). İsveçli kriminolog ve psikiyatrist Nils Bejerot, mağdurların saldırganlara karşı geliştirdiği bu sempatiyi “Stockholm sendromu” olarak adlandırmıştır (Bejerot, 1974). Stockholm sendromunun temelinde hayatta kalma güdüsüyle gelişen bir savunma mekanizması bulunmaktadır. Kişi, saldırgana karşı pozitif duygular hissederek güvenlik hissi yaratmaya çalışır (Singh, 2022). Pozitif duygularla beraber mağdur; faili kötü olarak görmemeye başlar, haklı olabilecek sebeplerini bulur ve içinde iyilik olduğuna kendini inandırır.

Psikoloji literatüründe bu tür bağlanmalara travma bağlanması denir. Dutton ve Painter’a (1993) göre bu tür bağlanmalarda tekrar eden bir döngü gelişir: Kişi negatif ve zarar verici davranışlara maruz kalır, ardından kısa süreli iyilik hali gösterilmesiyle mağdurun faille duygusal bir bağ kurmasına neden olur. Zarar verici davranışın ardından kısa süreli de olsa şefkat, düşünceli bir tavır gösteren fail, mağdurun kendisinin zararlı biri olmadığına inandırır. Mağdur, olumlu davranışlarının büyüsüne kapılıp faili affetme davranışı gösterebilmektedir. Travma bağlanması, bağımlı kişilik özellikleri, Kompleks Travma Sonrası Stres Bozukluğu (C-PTSD), duygudurum düzenleme sorunları, çocukluk çağı bağlanma travmaları gibi bozuklukların içinde açıklanabilmekle beraber tek başına bir bozukluk sayılmaz. Bu durum daha çok bağlanma ve hayatta kalma stratejisi olarak görülür.

Celladına aşık olmak döngüsü neden tekrar tekrar yaşanır? Birey, zarar gördüğü ilişkiyi bitirmek istese de duygusal olarak kopamaz. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri mağdurun kendisini hatalı olarak görmesidir. “Eğer ben sabretseydim böyle olmazdı” veya “Sesimi çıkartmasaydım bu yaşanmazdı” gibi düşüncelerle kişi, failin hatasını kendisine atfeder ve kendini suçlu görür. Failin aralıklı olarak negatif ve ardından gelen pozitif davranışlarıyla beraber mağdurun beyninde bir öğrenme mekanizması yaratır. Belirsiz ödül sistemleri bireyi daha fazla bağlar (Dutton & Painter, 1993). Mağdur, iyi davranışı hak etmeye çalışır, ufak bir ödül için çabalar. İyi davranışı hak etmesi gerektiğine inanır. Failin mağduru sosyal, ekonomik, duygusal olarak izole etmesi, kendisine bağımlı hale gelmesini sağlar ve mağdur, faili bırakmayacak duruma gelir. Bu durum sadece ilişki içinde duygusal veya davranışsal gerçekleştirilen durumlardan kaynaklı oluşmaz; çocukluktan gelişen bağlanma stillerimize bağlı olarak da celladımıza aşık olma eylemi gösterebiliriz.

John Bowlby’nin bağlanma kuramına göre, çocukluğumuzda bakım verenle kurulan ilişki, yetişkinlik hayatındaki romantik, sosyal, duygusal ilişkilerin temelini oluşturur. Kaygılı bağlanan bireyler sıklıkla terk edilme korkusu yaşarlar. Partneri tarafından terk edilmemek için zararlı davranışlara boyun eğer, istismar içeren bir ilişki içinde olsalar bile terk edilmemek için ilişkiyi sürdürmeye devam edebilirler. Travma bağlanmasının en yoğun görüldüğü gruplardan biridir (Carnelley, Pietromonaco & Jaffe, 1994). Kaçıngan bağlanan kişiler yakınlıktan, bağ kurmaktan uzak dururlar ve duygularını bastırırlar. Bastırma savunması, zarar verici davranışları inkâr etme veya küçümseyici bir tavırla ilişkilerini sürdürmelerine yol açabilir (Levy, Ellison, Scott & Bernecker, 2011). Çocuklukta bağ kurmayı öğrenme şeklimiz, yetişkin hayatımızın birçok alanında karşımıza çıkmaktadır.

Travma bağlanması yaşayan kişiler, öncelikle durumun farkına varmalıdırlar. Güvenli destek ağları oluşturmak, bu tür zararlı ilişkilerin farkına varılmasına ve bırakılmasına yardımcı olur. Güvenli destek ağları bazen arkadaş çevremizken bazen ailemiz olabilmektedir. Bu durumun sona erdirilmesine yardımcı olması için bir uzmana danışarak terapi alınabilir. Travma bağlanmasına sebep olan durum anlaşılarak, uygulanacak olan terapi yöntemleriyle ilerlenir. Terapi, hem bağlanma stilini dönüştürür hem de travmanın etkilerini en aza indirger. Bu süreçte bir uzmanla çalışmak önemli bir yer tutmaktadır. Celladına aşık olmak olgusu güzellenmemesi gereken ciddi bir durumdur. Celladına aşık olmak, zehirli bir bağa tutunmak gibidir; tutundukça o zehir sizi içten içe çürütür. Farkındalık ve destekle beraber bu döngü kırılabilir ve yolunuzu yeni, temiz bağlara döndürebilir.

Elif Aktaş
Elif Aktaş
Elif Aktaş, Balıkesir Üniversitesi Psikoloji Bölümü 4. sınıf öğrencisidir. Lisans eğitimini sürdürürken yapılan çalışmaları takip eder ve psikoloji alanında kendini geliştirmeye çalışmaktadır. Balıkesir Üniversitesi Psikoloji Topluluğu'na üyedir. Psikoloji topluluğunun gerçekleştirdiği, uzman psikologların katıldığı sempozyumlara katılım göstermektedir. Bölüm dersleri kapsamında bir tutum ölçeği ve deneysel araştırma yürütmektedir. Klinik psikoloji alanında uzmanlaşmak istemekle birlikte, çalışmalarını ve araştırmalarını bu alanda yürütmektedir. Hedefi, psikoloji alanında açık bir anlatımla kişileri bilinçlendirmek ve okumaya teşvik etmektir. Bir psikoloji öğrencisi olarak hem kendisine hem de okuyuculara katkı sağlamayı ve psikolojik iyi oluş hakkında içerik üretmeyi amaçlamaktadır.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar