Almancası das Unheimliche yani tanıdık olanın bilinçdışında bastırıldıktan sonra geri dönmesidir. Heimlich yuva olan, tanıdık ve güvenli olan anlamına gelmektedir, bunun olumsuz anlamlısı olan unheimlich ise Türkçeye tekinsiz olarak çevrilir yani evde olmayan, güvensizlik veren anlamındadır.
Sigmund Freud’un tekinsizlik başlıklı makalesinde de açıkladığı ve kelime anlamlarının bize gösterdiği üzere; tekinsizlik öncesinde bize tanıdık ve güvenli olan şeylerin bastırılıp bize güvensiz ve yabancı gelmesidir. Bu da üzerimizde belli bir his olan tekinsizlik hissini uyandırır. Bu rahatsız edici his hayatımızın birçok yerinde karşımıza çıkar.
Hadi daha detaylı bu terimi konuşalım.
Freud’un da makalesinde belirttiği üzere bize tekinsiz gelen bastırılmış bir şeydir. Bizim karşılaşmak istemediğimiz, bilinçdışına gömdüğümüz bir nosyonun karşımıza çıkmasıdır. Bu bizi ürkütür ve güvensiz hissettirir.
Freud bu kavramı daha iyi anlatmak için makalesinde Hoffmann’ın Kum Adam adlı hikayesini kullanmıştır. Bu hikaye gibi edebiyat, sanat, sinema gibi alanlarda çok kullanılarak bir korku ögesi haline gelmiştir. Freud’un tanımladığı gibi, tanıdık olup yabancılaştırılanın geri dönüşü şeklinde, gerçek ve hayal arasındaki sınırlar bulanıklaştığında ya da beden bütünlüğüne karşı tehditlerde görebiliriz bu kavramı.
Buna Örnek Bir Sahne Düşünelim
Mesela bir sabah uyandığınızı düşünün. Uykulu bir şekilde kalkıyor, lavaboya gidiyor yüzünüzü yıkıyor ve aynaya bakıyorsunuz: AHA! Bir de ne göresiniz, uykulu ve yorgun bir yüz göreceğiniz yerde yansımanız size gülümsüyor. İşte bu bedenin bütünlüğüne bir tehdit olarak gösterilebilir.
Ya da bir oyuncak bebekle göz göze geliyorsunuz. Size göz kırpıyor, herkes sizin delirdiğinizi düşünüyor ama sadece siz baktığınızda bebek göz kırpmaya devam ediyor. Gerçek mi hayal mi emin olamıyorsunuz.
Ya da evinizde oturuyorsunuz, ama tek başınızasınız ve elektrikler kesildi. Kendi eviniz, bu zamana kadar yaşadığınız eviniz size ürkünç hissettirmeye başlıyor. Yaşanan durum evle ilgili olan bütün bastırdığınız korkuları ortaya çıkarıyor.
Peki Tekinsizlik Kavramı Başka Hangi Sanat Temalarda Kullanılabilir?
Aynalı temalar özellikle benlik bütünlüğüne tehdit sağladığı için kullanılır. Örneğin, Siyah Kuğu adlı filmde, Alice Harikalar Diyarı gibi edebiyat eserlerinde bunlara çok rastlarız.
İkizlik teması da aynı zamanda beden bütünlüğüyle ilgili olduğu için sıkça kullanılır. Bu yüzden şekildeğiştiren yaratıklar korku kategorisine girmesine katkı sağlamış olabilir. Mesela Supernatural dizisinde bulunan Shapeshifter gibi yaratıklar buna örnek gösterilebilir.
Kuklalar ve bebekler, insan benzeri objeler bizi gerçeklik ve hayal arasındaki çizgide gezinmeye iter. Bu da birçok eserde kullanılır. Chucky, Annebelle adlı korku filmleri, daha önce bahsettiğimiz Hoffmann’ın Kum Adam hikayesindeki otomatlar.
Yer değiştirme ve kimlik kaybı da bu tema üzerinde çok kullanılır. Dövüş Kulübü, Momento gibi filmleri düşünebiliriz bu noktada.
The Others (Diğerleri) ve Tekinsizlik
Alejandro Amenábar’ın 2001 yapımı eseri Diğerleri filmi tekinsizlik kavramını incelememiz için güzel bir örnektir. Başrolünde Grace karakterini canlandıran Nichole Kidman, İngiltere kırsalında kocasını 2. Dünya Savaşı’na yollamış ve iki çocuğuyla kocaman bir malikanede yaşayan bir kadındır.
Hizmetçilerin aniden kaybolmasıyla, yeni işe giren hizmetçilerin işe başlamasının ardından bize sunulan klasik (!) bir lanetli ev hikayesi…
Tanıdık olanın yabancılaşması noktasından baktığımızda Grace ve çocuklarının uzun zamandır kaldığı ve güvende hissettiği evlerinin artık onlar için ürkünç bir yer haline gelmesi tam bir tekinsizlik örneği sergilemektedir. Yer değiştiren eşyalar, duvarlardan gelen sesler…
Hatta zaman zaman Grace’in çocukları bile ona yabancılaşmaya başlar.
Bunların gerçek olup olmadığına inanıp inanmamak tabii ki gerçekliğin sorgulanmasına neden olur. Grace’in lanetli evi gerçek miydi yoksa bunlar onun zihninin oynadığı oyunlar mıydı?
Bir varlığı hissetmek ama onu görememek, emin olamamak tam olarak bir tekinsizlik örneği oluşturur.
Buradan Sonrası Spoiler İçermektedir!
Grace’in aşırı derecede olan din ve disiplin takıntılarını film boyunca görmekteyiz.
Çocuklarına dayattığı kurallar film boyunca o ve çocukları arasındaki çatışmanın kaynağıdır. Aynı zamanda çok dindar olan Grace, çocuklarını da bu anlayışla yetiştirmeye çalışır. Filmi izlerken çoğu zaman bu obsesyon bizi rahatsız edecek dereceye gelebilir. Burada da bir bastırılmışın geri dönüşüne şahit oluruz aslında. Bu bastırılan aslında film boyunca bizim tarafımızdan da bastırılır (gösterilmez).
Burada bastırılan aslında Grace’in suçluluğudur, din sayesinde bu suçluluktan kaçar Grace. Suçluluğu ne mi peki?
Eşinin savaştan geri dönmeyeceğini anladığında çocuklarını boğmak ve intihar etmek.
Evet, aslında hayalet olan baştan beri kendileriydi. Evde hissettikleri varlıklarsa korkuttukları insanlar. Tekinsizlikin nesnesi olanlar aslında Grace ve çocuklarıdır.
Ölü olduklarının farkında olmayan bu karakterlerin bastırdıkları şey aslında ölümdür.
Referenslar
Freud, S. (1919). Das Unheimliche. Imago, 5(5–6), 297–324.