Sanat ve müzik… Bana göre yaratıcının insanlığa bahşettiği en büyük nimetlerden! Bazılarımız için ekmek, su veya barınmak gibi birincil bir ihtiyaç; en sessiz, en coşkulu ve en yalnız anlarımızda bize eşlik eder, duygularımızı dibine kadar yaşamamıza izin verir. Onun karşısında tamamen çıplağız. En sevdiğiniz şarkıyı dinlediğinizde büründüğünüz ruh hallerini düşünün, yeryüzünde insan kadar duygu durum geçişlerinin bu denli hızlı olduğu bir tür daha yoktur sanırım.
Fransız yazar Stendhal, Floransa’daki sanat eserlerini gezerken kalp atış hızının atması, baş dönmesi ve bayılma gibi belirtiler yaşadığını anlatmıştı. Bu bir tesadüf müydü? Hiç sanmam.
Çünkü bazı ruhlar yaratmak için dünyaya gönderilmişlerdir, onlar sanatçıdır; ruhları sanat eserine, güzelliğe ve estetiğe olan zaaflarla bezenmiştir. Herkesin sanatsal yeteneğe sahip olmadığı gibi, güzelliğe veya estetiğe düşkün olmasını da bekleyemeyiz elbette.
Florence ya da Stendhal sendromu, psikoloji literatüründe psikososomatik rahatsızlıklar arasında yer alsa da, Floransa sanatı karşısında başı dönen, bayılan insanların yaşadığı duygu yoğunluğu bütünüyle gerçektir.
Duygularımızın Notaları
İşte, bu denli güçlü bir büyü: Tüm hayatımız belli bir ritimle başlar ve devam eder… ilk ritim anne rahminde kalp atışlarıyla ortaya çıkar. Nabzımızda, nefesimizde dahi müzik varken, bunun sadece bir sanat formu olduğunu söylemek büyük bir saçmalık olurdu. Bu yazımda benim de yakından ilgilendiğim sanat ve müziğin psikolojiyle ilişkisini ele alacağım.
Fark ettiniz mi? Gündelik hayatımızda neredeyse her duygumuzu notalarla anlamlandırıyoruz. Müzik, kimileri için sadece bir sesten ibaretken kimileri için de ruhun gizli bir terapistidir. Bazen bir piyano sesi içimizdeki drama kraliçesini canlandırır; bir keman sesi, arabesk ruhumuzu dillendirir, bazen de bir elektro gitarla tüm agresyonumuzu ortaya dökeriz.
Psikoloji bilimi, bunu yıllardır araştırsa da sanatın ve müziğin bir iyileşme dili olduğunu benimsemiştir. Renkler, ritimler, tınıların insan bilincinin katmanlarında yarattığı izler, bir terapi odasında yapılan analizlerden çok daha fazlası olabilir miydi?
Müzik dinlerken beynin duygular, hafıza ve haz alma mekanizmalarından sorumlu bölgeleri (amigdala ve orbitofrontal korteks) aktifleşir (Salimpoor et al., 2011). Yani her bir notayı bir anımızla eşleştiririz; o anın bize hissettirdiklerini dinlediğimiz müzikler anımsatır. Burada yalnızca kulaklarımızla duymuyoruz, anılarımız eşlikçimiz oluyor.
Peki size, Alzheimer hastalarında unutulmuş anıların bir müzikle yeniden canlanabildiğini söylesem? Kelimeler unutulurken melodilerin hatırlanabilmesi mümkündür (Jacobsen et al., 2015).
Müziğin Bedensel ve Duygusal Etkileri
Bununla birlikte, depresyon ve kaygı gibi rahatsızlıkların müzikle yapılan tedavi seanslarında solunumu yavaşlattığı, kalp ritmini düzenlediği ve stres hormonunu düşürdüğü fizyolojik ölçümlerle kanıtlanmıştır (Nilsson, 2009). Dolayısıyla ritim bir ahenk ve uyum getirirken ruhumuz notalarda anlam bulur, bedenimiz ise sakinleşmeyi hatırlayarak “şimdi ve burada” temasıyla içsel huzuru yakalamaya çalışır.
Bu bağlamda, kaygı bozukluğu olan bireylerin medikal tedaviye ek olarak aldığı müzik terapisinin, stres hormonlarını azaltarak tedaviye destek olabildiği gösterilmiştir (Maratos et al., 2008).
Bu noktada, lisans eğitiminde aldığım derslerde antik filozofların metaforları canlanıyor zihnimde. Herakleitos’un Kozmik Uyum’unda hayatı, farklı gerilimlerin bir araya gelip uyum yarattığı bir orkestraya benzetmesi… Platon’un, gezegenler gökyüzünde dönerken duyulamayan ama kusursuz bir müzik yarattığı; evrenin bir kozmos orkestrası olduğu ve insan ruhunun bu kozmik müzikle uyum içinde yaşadığında huzur bulacağı düşüncesi… Stoacıların ise hayatı bir orkestraya, insanları kendi partisyonunu çalan müzisyenlere benzettiği o müthiş söylemler…
İnsan Olmanın Kırılgan Doğası
Müzik dilinde her bir nota bir duyguya tekabül eder. Yapılan araştırmalar bunu doğruluyor: Klasik Batı müziği modlarıyla yapılan bir deneyde, minör moddaki parçalar dinleyicilerde kalp atışı değişimi, terleme ve cilt iletkenliği gibi fizyolojik tepkiler uyandırmıştır (Husain et al., 2002). Majör mod daha pozitif, parlak ve yüksek duyguları hissederken minör mod karanlık, melankoli, gerginlik hissiyle ilişkilendirilmiştir.
Elbette bu farklılıklar kişisel müzik deneyimi, kültürel geçmiş ve yaş gibi faktörlere göre değişir. Anlıyoruz ki müzik dinlerken bedenimiz ve ruhumuz birlikte hareket ediyor; işiten yalnızca kulağımız değil!
Sanatla Arınmak: Katarsis
Sanat, bireyin kendini ifade edebilme ve anlama yollarından biri olduğu gibi, toplum nezdinde kolektif ifadelerin yansımalarını da içerir. Ressamın tuvalinden taşan renkler, heykeltraşın şekillendirdiği taş, mimarın imar ettiği yapılar, müzisyenin kaleminden dökülen notalar… Hepsi bir arınmayı beraberinde getirir.
Freud’un “katarsis”inde bahsettiği duygusal boşalma burada da kendini gösterir. Acılar, korkular, kayıplar, yaslar, aşklar… Her biri bir duyguyu sembolize ediyor ve çok kıymetli… Belki de sanat, akıldan ziyade ruhun diliyle konuşuyordur.
Her insanın içinde yalnızca kendisinin duyduğu bir ritim, yalnızca kendi duygularıyla rezonansa giren bir ses vardır. Müziğin sesini duymayanların dans edenleri deli sanmasının nedeni budur belki de…
Aslına bakarsanız, diğer tüm sanat alanları bir varoluş mücadelesi verirken canlıları iyileştirmeyi de vaat eder. Burada müziğe özel bir anlam yüklüyorum çünkü beden, ruh ve zihin aynı anda etkileşim halindedir. Psikiyatrist Helen Bonny’nin de tanımladığı gibi, müzik “bilinç ile bilinçdışının sınırında yankılanan bir köprü”dür.
Özetle, sanat ve müzik, bir insan ruhu laboratuvarıdır. Orada deney tüpleri olmasa da hisler, renkler ve semboller vardır. İçsel dünyamızla yüzleşme yeri olan bu alanda yaşadığımız her yüzleşme, iç sesimizi duymaya olanak tanır ve belki de bizler, iyileşmenin ilk notasını çalıyoruzdur böylelikle…
Kaynakça
Husain, G., Thompson, W. F., & Schellenberg, E. G. (2002). Effects of musical tempo and mode on arousal, mood, and spatial abilities. Music Perception, 20(2), 151–171.
Jacobsen, J. H., Stelzer, J., Fritz, T. H., Chételat, G., La Joie, R., & Turner, R. (2015). Why musical memory can be preserved in advanced Alzheimer’s disease. Brain, 138(8), 2438–2450.
Maratos, A. S., Gold, C., Wang, X., & Crawford, M. J. (2008). Music therapy for depression. Cochrane Database of Systematic Reviews.
Nilsson, U. (2009). The effect of music intervention in stress response to cardiac surgery in a randomized clinical trial. Heart & Lung, 38(5), 408–416.
Salimpoor, V. N., Benovoy, M., Larcher, K., Dagher, A., & Zatorre, R. J. (2011). Anatomically distinct dopamine release during anticipation and experience of peak emotion to music. Nature Neuroscience, 14(2), 257–262.


