İki bilinç aynı rüya sahnesinde buluşabilir mi?
Bir rüyada yalnız olmadığınızı fark etmek, bilincin sınırı mı gösterir yoksa başlangıcını mı?
Bu tarz sorular uzun süre boyunca sadece metaforik birer düşünce deneyi olarak kaldı. Rüyada başka bir zihinle temas kurmak, uzun süre bilim kurgusal bir hayaldi.
Ta ki REMspace bu teması hayal olmaktan çıkarana kadar.
Geçtiğimiz yıl, Silikon Vadisi merkezli nöroteknoloji girişimi REMspace, uzun süredir yalnızca kuramsal bir ihtimal olarak görülen bir olguyu deneysel alana taşıdı.
24 Eylül 2024’te gerçekleştirilen deneyde, iki katılımcı aynı anda REM uykusundayken, rüya gören birey dış dünyadan gönderilen bir soruyu algılayıp, önceden kararlaştırılmış göz hareketleriyle yanıtlamayı başardı.
Bu süreçte kullanılan özel EEG ve EMG sensörleri, hem beyin dalgalarını hem de yüz kası hareketlerini gerçek zamanlı olarak izledi. REMspace’in geliştirdiği sistem yalnızca kayıt yapmakla kalmadı, aynı zamanda dış dünyadan rüyaya sinyal gönderebildi.
Böylece ilk kez, uyku halindeki iki insan arasında anlamlı bilgi aktarımı sağlanmış oldu. Bu, rüya hâlindeyken dış uyaranların bilinçli olarak işlenebileceğini ve kısmi bir iletişim kurulabileceğini gösteren ilk bulgulardan biriydi.
Rüya İçinde İletişim: Bilincin Yeni Eşiği
Bu deney, yalnızca teknolojik bir dönüm noktası değil, bilincin sınırlarını yeniden tanımlayan bir eşik niteliğindedir.
Uzun yıllar boyunca “rüyada başka bir zihinle temas kurmak” yalnızca bir metafordu; ancak REMspace, bu teması ölçülebilir ve yeniden üretilebilir hale getirmeyi başardı.
Artık soru “Rüyada iletişim kurmak mümkün mü?” olmaktan çıktı ve “Rüyada iletişim hâlindeyken bilinç bize ne söylüyor?” haline geldi.
Lucid Rüyada Bilişsel İşleme
Peki bilişsel psikoloji perspektifinden baktığımızda, rüyada bilgi işleme ne kadar mümkün olabilir?
Lucid rüya sırasında beyin, klasik REM uykusundan farklı bir bilişsel yapıda olur. Çoğu bireyde prefrontal korteks kısmen aktif kalmaya devam eder; yani dikkat, karar verme ve özfarkındalık süreçleri tamamen kapanmaz (Voss et al., 2009).
Bu da rüya gören kişinin hem rüyayı “izlemesini” hem de “yönlendirebilmesini” sağlar.
REMspace’in bulgularına göre, dışsal uyaranlar bu bilişsel pencereden içeri sızabiliyor.
Rüya sırasında kelimelerin algılanması, işitsel korteksin ve dışsal uyaranların rüya evresinde de aktif rol oynayabildiğine kanıt oluşturuyor.
Başka bir deyişle, rüyadayken zihin pasif bir hale gelmez; aksine algısal entegrasyon ve bilgi işleme süreçleri devam eder (Stickgold, 2013).
Remmyo: Rüya Diline Uygun Bir Bilişsel Arayüz
REMspace ekibi, bu deneylerinde rüya sırasında iletişimi kolaylaştırmak amacıyla Remmyo adını verdikleri özel bir dil sistemi geliştirdi.
Bu sistem, rüya görme hâlinde algılanabilirliği yüksek, bilişsel olarak işlenmesi kolay ses birimlerinden oluşuyordu.
Amacı, bilinçli rüya sırasında sözcüklerin karmaşık dil yapıları yerine nörolojik olarak “hafif” ve tanınabilir biçimde aktarılabilmesini sağlamaktı.
REMspace’in geliştirdiği bu dildeki sözcükler fonetik olarak sade, yüksek frekanslı, düşük bilişsel yük oluşturacak şekilde modellendi ve böylece rüya sırasında kelimelerin daha kolay işlenip hatırlanması sağlandı.
Bu yaklaşım aynı zamanda Sweller’in (1988) “bilişsel yük” teorisi ve Cowan’ın (2001) “duygusal işlemleme” modelleriyle de örtüşmektedir.
Kısacası, Remmyo sadece yapay bir dil değil, rüya ortamına optimize edilmiş bir bilişsel arayüzdür.
Rüya İçinde Gerçek Zamanlı Etkileşim: Psikoterapi ve Öğrenme Boyutu
REMspace’in uzun vadeli hedefi, yalnızca tek yönlü iletişimi değil, çift yönlü ve gerçek zamanlı rüya içi etkileşimi mümkün kılmaktır.
Eğer bu hedef gerçekleşirse, bunun yalnızca nöroteknolojik değil, aynı zamanda psikolojik ve terapötik boyutları da devrimsel olabilir.
Şöyle düşünün: Bir gün travmatik bir anı, uyanıkken değil, rüya içinde yeniden çerçevelenebilir ya da danışan, bilinçaltındaki sahneleri doğrudan rüya ortamında dönüştürebilir.
Bu durumda psikoterapi, yalnızca bilinçli farkındalığa değil, rüya sırasında etkin bilişsel işleme süreçlerine de dayanır hale gelir.
Aynı şekilde, “rüya içi öğrenme” kavramı da yepyeni bir boyuta geçer.
Uyku sırasında öğrenilen bir sözcüğün ya da kavramın kalıcı belleğe geçişi, REMspace’in Remmyo dilinde olduğu gibi, optimize edilmiş duyusal yollarla hızlandırılabilir.
Ve belki de en merak uyandıran olasılık, rüyaların bireysel değil, kolektif yaratım alanlarına dönüşmesi olur.
Bu noktada asıl soru şuna dönüşür:
“Birden fazla bilinç aynı rüya sahnesinde buluşabilir mi?”
Rüyanın Yeni Doğası: Bilinç Nerede Bitiyor, Nerede Başlıyor?
Bütün bunlar, rüyanın yalnızca pasif bir bilinç durumu olmadığını; aksine bilişsel etkileşimin aktif bir formu olabileceğini gösteriyor.
REMspace’in deneyi, rüya ile uyanıklık arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak bilincin nerede bittiğini değil, nerede yeniden başladığını sorgulatıyor.
Lucid rüya, bilincin kapanmadığı, aksine genişleyerek yeni bir boyut kazandığı bir alan.
Ve belki de çok uzak olmayan bir gelecekte, rüyalar artık sadece bireysel deneyimler değil, ortak bir bilincin paylaşılan sahnesi haline gelecek.
Kaynakça
Cowan, N. (2001). The magical number 4 in short-term memory: A reconsideration of mental storage capacity. Behavioral and Brain Sciences, 24(1), 87–114.
“How to Have a Lucid Dream Tonight – Lucid Dreams and Out-of-Body Travels,” REMspace.
“REMspace Achieves First Ever Lucid Dream Communication in History,” Dataconomy.
Stickgold, R. (2013). Parsing the role of sleep in memory processing. Current Opinion in Neurobiology, 23(5), 847–853.
Sweller, J. (1988). Cognitive load during problem solving: Effects on learning. Cognitive Science, 12(2), 257–285.
Voss, U., Holzmann, R., Tuin, I., & Hobson, J. A. (2009). Lucid dreaming: A state of consciousness with features of both waking and non-lucid dreaming. Sleep, 32(9), 1191–1200.


