Göç denildiğinde genellikle ülke değiştirmek, şehir taşınmak veya yeni bir hayat kurmak akla gelir. Oysa bazı göçler hiçbir sınırdan geçmez; görünmezdir, sessizdir ve çok daha derindir. İnsan, bedenen bir yerde yaşarken ruhunu çoktan başka diyarlara taşıyabilir. Bu olguya psikolojik göç diyoruz. Psikolojik göç, kişinin bedenen bulunduğu yerde olmasına rağmen zihinsel, duygusal ve ruhsal olarak orada olmaması durumudur. Kendi hayatında “var” gibi görünür, ama içsel olarak çoktan uzaklaşmıştır.
Psikolojik Göçün Nedenleri
Psikolojik göçün temelinde çoğunlukla kaçış vardır. İnsan, içinde bulunduğu hayata ait hissetmediğinde, beklentilerin ağırlığı altında ezildiğinde ya da travmalarla baş edemediğinde ruhunu başka bir yere taşır.
-
Çocukluk travmaları ve ihmal: Duyulmayan çocukluk ihtiyaçları, görülmeyen duygular, bastırılmış öfke…
-
Yetişkinlikte doyurulamayan duygusal ihtiyaçlar: Evlilikte, arkadaşlıkta veya iş ortamında sürekli yalnız hissetmek.
-
Toplumsal baskılar ve roller: Kadınlara biçilen roller, başarı beklentileri, sosyal normların yarattığı baskı ruhun kaçmasına yol açabilir.
Örnek olarak Ayşe’yi düşünelim. 35 yaşında, evli ve iki çocuk annesi. İşine gider, evine bakar, arkadaşlarıyla zaman geçirir. Ama zihninin büyük kısmı çocukluğunda yaşamadığı ilgi ve şefkatin peşindedir. Bu bir tür psikolojik göçtür; bedeni burada, ruhu çoktan geçmişin boşluklarında.
Beden Burada, Ruh Nerede?
Psikolojik göç yaşayan kişiler dışarıdan normal görünebilir. İşe giderler, sosyal ilişkilerini sürdürürler, görevlerini yerine getirirler. Ancak ruhları farklı bir yerde “yaşamaktadır”. Kimisi hayallerin ülkesine göç eder; sürekli “bir gün” diyerek bugünü yaşamaktan kaçar. Kimisi geçmişin topraklarında yaşar; çocukluğun acıları ve ergenlikteki yaralar zihninde hep günceldir. Kimisi ise içsel sürgündedir; hiçbir yere ait hissedemez, köksüzdür.
Bu durum sıklıkla yabancılaşma, anksiyete, kronik yorgunluk ve içsel boşluk ile kendini gösterir. Kişi ne sevinçleri tam hissedebilir ne de üzüntülerini.
İlişkiler ve Psikolojik Göç
Psikolojik göçün en belirgin etkilerinden biri ilişkilerde görülür. Çiftler arasında sıkça duyulan cümleler şunlardır:
-
“Yanımda ama sanki yok gibi.”
-
“Konuşuyor ama söyledikleri bana ulaşmıyor.”
-
“Beraberiz ama ben yalnız hissediyorum.”
Bu ifadeler, fiziksel yakınlığın duygusal yakınlıkla aynı şey olmadığını gösterir. Bedeni orada olan ama ruhu göç etmiş biriyle sağlıklı bir ilişki kurmak zordur. Çocuklar için de durum farklı değildir; ebeveynin bedenen yanında ama ruhen uzak olması, çocukta güven ve bağlanma sorunlarına yol açabilir.
İş Hayatında Psikolojik Göç
İş yaşamında da psikolojik göç sık görülür. Tükenmişlik sendromu yaşayan birçok kişi aslında içsel göç halindedir. Masasında oturur, görevlerini yerine getirir ama zihni başka bir dünyaya kaymıştır. Bu durum, işten yabancılaşma, motivasyon kaybı; sürekli tatil, kaçış veya farklı hayat hayalleri kurma; duygusal tükenmişlik ve konsantrasyon sorunları şeklinde kendini gösterebilir.
Psikolojik Göçün Bedeli
Psikolojik göçün bedeli ağırdır. Kimlik kaybı yaşanır; kişi kendini tanıyamaz, ne istediğini bilemez. Bağ kopmaları ortaya çıkar; aile, eş ve arkadaş ilişkileri yüzeyselleşir. İçsel boşluk büyür; ne sevinçleri tam hissedebilir ne de üzüntülerini yaşayabilir. Bunun yanında beden de isyan eder: baş ağrıları, mide sorunları, kas ağrıları gibi psikosomatik belirtiler kendini gösterir.
İyi haber ise dönüşün mümkün olmasıdır. Ruhun geri çağrılması farkındalıkla başlar; önce kendi ruhunuzun göç ettiğini kabul etmek gerekir. Ardından güvenli bir ortamda, genellikle terapide, bastırılmış öfke ve üzüntülerle yüzleşmek gerekir. Bu süreçte ruhun tekrar kök salabileceği ilişkiler ve aktiviteler geliştirmek önemlidir. Küçük adımlar, sessiz göçten büyük dönüşlere açılan kapılardır.
Örnek olarak Mehmet’i düşünelim. 40 yaşında bir yöneticidir. İşinde başarılıdır ama sürekli bir boşluk hisseder. Terapi sürecinde, çocuklukta babasının duygusal olarak uzak olduğunu fark eder ve içsel göçünü anlamaya başlar. Adım adım ruhunu geri çağırır, hayatında anlam ve aidiyet hissi yeniden oluşur.
Sonuç
Psikolojik göç, modern çağın görünmez göç dalgasıdır. İnsanlar evlerinden taşınmadan, işlerinden ayrılmadan veya ilişkilerini sonlandırmadan iç dünyalarında büyük göçler yaşayabilirler. Kimisi geçmişe, kimisi hayale, kimisi yokluğa göç eder. Uzun süre devam eden bu göç, ruh ile beden arasındaki bağı koparır.
Oysa iyileşme, ruh ve bedenin yeniden buluştuğu yerde başlar. Kendinizi sık sık başka bir yerde hayal ederken, bulunduğunuz hayatın içinde boşlukta hissediyorsanız; belki de ruhunuz çoktan göç etmiştir. Ve bu göçü tek başınıza sonlandırmak zorunda değilsiniz. Terapide, adım adım ruhunuzu geri çağırmak, köklerinize dönmek mümkündür.
Ruh sağlığı, bu sürecin temel hedefidir; farkındalık, destek ve güvenli bir ortam, içsel göçten dönüşün kapılarını açar.