Perşembe, Kasım 6, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Persona: Gizlenen Benlik, Yorgun Ruh

Maskelerimizin Ardında

Hepimiz bir maskeyle yaşıyoruz. Jung’un “persona” kavramı, bunun psikolojik karşılığıdır: toplumun önünde taktığımız yüz. Bu maske, başkalarıyla uyum sağlamamıza, kabul görmemize ve sevilmemize yardımcı olur. Ancak zamanla bu maskeler öylesine ağırlaşır ki, kim olduğumuzu, ne hissettiğimizi, neye inandığımızı unutur hale geliriz.

Modern dünyada maskeler yalnızca yüzümüzde değil; ekranlarımızda, profillerimizde, hikâyelerimizde de parlıyor. “Nasılsın?” sorusuna verilen “İyiyim” cevabı, çoğu zaman bastırılmış bir kırgınlık, sessiz bir öfke ya da yalnızlığın yankısıdır. Toplum, duygularını bastıranları “güçlü”, kırılganlığını gösterenleri ise “zayıf” olarak etiketler. Oysa insan, duygularını sakladıkça değil; onlarla yüzleşebildikçe olgunlaşır.

Üzgün Olduğumuzda Hislerimizi Gizlemek

Üzgün olduğumuzda bunu çoğu zaman belli etmeyiz. Çünkü toplum bize “gülümse, güçlü ol” der. Gözyaşları, zayıflığın değil; bastırılmış duyguların bir dışa vurumudur. Ama biz ağlamaktan utanırız. Bir sorun yaşadığımızda “geçer” deriz, içimizdeki fırtınayı kimse duymasın isteriz.

Disney’in Inside Out (Ters Yüz) filminde Joy karakteri sürekli mutlu olmaya çalışır, Üzüntü’yü bastırır. Ancak sonunda anlar ki üzüntü, yaşamın doğal bir parçasıdır. Tıpkı bizler gibi, mutlulukla birlikte acıyı da kucaklamadıkça ruhsal dengeyi bulamayız.

Gerçek güç, üzülmemekte değil; üzüldüğünü kabul edebilmekte gizlidir.

Canımız Bir Şeye Sıkkın Olduğunda Belli Etmemek

Bir şey moralimizi bozduğunda çoğu zaman “önemli değil” deriz. Fakat bu cümle, ruhsal bir zırh gibidir; bizi geçici olarak korur ama uzun vadede içimizi daraltır. İş yerinde, ailede veya arkadaş çevresinde duygularımızı bastırdıkça kendimizden biraz daha uzaklaşırız.

Sosyal psikolojide buna duygusal bastırma denir. Bastırılan duygular bedende ve zihinde stres birikimine yol açar, bu da tükenmişlik hissini artırır.

Netflix’in BoJack Horseman dizisi bu durumu mükemmel şekilde anlatır: Dışarıdan komik ve özgür görünen karakterler, iç dünyalarında derin bir boşluk yaşarlar. Sürekli “iyiymiş” gibi davranmak, ruhun doğal akışını bozar. Maskeler, kısa vadede rahatlık sağlasa da uzun vadede benliği yorar.

Arkadaşlıkta veya İlişkide Tartışma Anında Fikirlerimizi Söylememek

Bir tartışmada fikirlerimizi dile getirmemek çoğu zaman “olgunluk” sanılır. Oysa bu, kendimizi yok saymanın başka bir biçimidir. “Bunu söylememeliyim, kalp kırılır” düşüncesi, sağlıklı iletişimin önüne geçer.

İçimize attığımız her söz, görünmez bir duvar örer. Biriken duvarlar zamanla mesafeye dönüşür.

Marriage Story filmindeki Nicole ve Charlie, birbirlerini sevmelerine rağmen dürüst olamazlar. Maskeleriyle yaşadıkları bu ilişki, sonunda sessizlikle yıkılır.

Gerçek yakınlık, fikir birliğinde değil; fikir ayrılığına rağmen dürüst kalabilmekte gizlidir.

Bastırılan Duyguların ve Kinlerin Sonradan Ortaya Çıkması

Sustukça içimizde biriken öfke, kırgınlık ve pişmanlık bir süre sonra patlar. Bu patlama çoğu zaman bir olayla değil, yılların yüküyle olur. Maskeler duyguları bastırır, ama onları yok etmez. Bastırılan her duygu, zamanla başka bir şekilde yüzeye çıkar: bir tartışmada, bir bakışta, bir sessizlikte.

Revolutionary Road ve BoJack Horseman gibi yapımlar, bastırılmış hislerin uzun vadede insanın yaşam kalitesini nasıl yok ettiğini gösterir. Ruh, birikmiş duygularla yaşlanır. Bu yüzden bazen sessizliğin değil, cesaretin tedavi gücü vardır.

Gerçek benliğini gösterebilmek, bazen herkesi memnun etmekten daha değerlidir.

Sosyal Medya ve Modern Benlik

Bugünün maskeleri dijitalleşti. Filtrelerle kusursuz yüzler, mükemmel hayatlar, hiç bitmeyen mutluluklar… Instagram’da paylaştığımız bir kahve fotoğrafının ardında belki de tükenmiş bir ruh gizlidir. TikTok’ta neşeli danslar, Twitter’da zekice cümleler paylaşırken, içimizdeki sessiz boşluğu kimse görmez.

Black Mirror dizisinin Nosedive bölümünde, insanlar birbirine puan verir. Yüksek puanlar “değerli” olmayı, düşük puanlar ise dışlanmayı temsil eder. Bu dünya, günümüz sosyal medya kültürünün bir yansıması gibidir.

Bizler de beğeni ve onay uğruna kendi benliğimizi pazarlarken, içimizdeki otantik benlik yavaş yavaş silinir.

Maskelerin Ardındaki Yorgun Ruh

Maskeler yalnızca başkalarına değil, kendimize de taktığımız aynalardır. “Ben güçlüyüm”, “Ben mutluyum” derken, aslında inandığımız yalanlara tutunuruz. Oysa her insanın içinde yorgun bir ruh vardır; görülmek, anlaşılmak, dinlenmek ister.

Psikoloji, bu durumu otantik benlikten uzaklaşma olarak tanımlar. İnsan, toplumun beklentilerine göre değil; kendi içsel değerlerine göre yaşadığında huzur bulur.

Maskeli Depresyon: Gülümsemenin Ardındaki Çöküş

Bazı insanlar dışarıdan neşeli, enerjik ve hayat dolu görünür; ama iç dünyalarında derin bir karanlık taşırlar. İşte buna maskeli depresyon denir. Klasik depresyonun aksine, bu kişiler gündelik hayatlarına devam eder, işlerine gider, arkadaşlarıyla gülümseyerek konuşurlar. Ancak o gülümsemenin ardında tükenmiş bir ruh, sessiz bir çığlık gizlidir.

Toplum, “mutlu görünmek” baskısını o kadar güçlü hissettirir ki, kişi kendi acısını bastırarak “ben iyiyim” demeye mecbur kalır. Sosyal medya da bu maskeyi daha parlak hale getirir: ne kadar güçlü, başarılı ve pozitif görünürsek, o kadar “iyi” sayılırız.

Bu durumu anlatan en çarpıcı sahnelerden biri BoJack Horseman dizisindedir. BoJack, kahkahalar atan bir karakterdir ama yalnız kaldığında yüzündeki maske düşer. Boşluğa bakar, kendi sesini bile duyamaz.

Maskeli depresyonun en tehlikeli yanı da budur: dışarıdan hiçbir şey fark edilmez. Oysa kişi içten içe, sessiz bir çöküş yaşar.

Psikolojide bu durum, duygusal inkâr olarak tanımlanır. Kişi, olumsuz duygularını fark etmemeyi tercih eder. Ancak bastırılan duygular, bir süre sonra fiziksel yorgunluk, umutsuzluk ve içsel boşluk olarak geri döner.

Maskeli depresyonla mücadele etmenin ilk adımı, gülümsemenin ardındaki duyguyu fark etmektir. “Neden hep güçlü görünmek zorundayım?” diye sormak bile, maskenin ilk çatlağıdır.

Gerçek iyileşme, sahte bir neşede değil; kendi karanlığını dürüstçe kabul edebilmekte başlar.

Son Söz ve Okuyucuya Soru

Maskeler bizi görünür kılar ama aynı zamanda kendimizden uzaklaştırır. Gerçek özgürlük, kimseye değil, kendine “ben buyum” diyebilmektir.

Kusurlarımızla, eksiklerimizle, kırılgan yanlarımızla var olmak, en insanca halimizdir. Çünkü maskesiz bir yaşam, her ne kadar belirsiz olsa da sahicidir.

Persona, sadece başkalarının görmesini istediğimiz yüz değil, bazen kendimizi unuttuğumuz aynadır.” — Carl Jung

Tuğba Kalaycı
Tuğba Kalaycı
Tuğba Kalaycı, 2004 yılında Kayseri’de doğmuştur. Psikoloji lisans eğitimine Nuh Naci Yazgan Üniversitesi’nde devam etmektedir. Mesleki gelişimine üniversite yıllarından itibaren önem veren Kalaycı, MMPI test eğitimi ile birlikte yetişkin psikoterapisinde kullanılan testler üzerine 12 farklı test eğitimi alarak psikolojik değerlendirme süreçlerinde güçlü bir altyapı edinmiştir. Akademik gelişimini sürdürürken psikoloji yazarlığı alanında da aktif olan Kalaycı, Psychology Times Türkiye köşe yazarı olarak görev yapmaktadır. Psikoloji içerik üretimi alanında, psikolojiyi toplumun daha geniş kesimlerine anlaşılır şekilde aktarma misyonuyla hareket eden Kalaycı, ruh sağlığına yönelik bilgilendirici içerikler üretmeye özen göstermektedir. Yazılarında özellikle çocuk psikolojisi temalarına mesafeli durmakla birlikte, gelişimine katkı sağlayacağına inandığı her alanda kalemini kullanmaktan çekinmemektedir. Klinik psikolojiye ilgi duyan yazar, aynı zamanda yetişkin terapisi alanında uzmanlaşmayı hedefleyen psikoloji öğrencileri arasında yer almakta; ilerleyen yıllarda akademik ve mesleki çalışmalarını bu alanlarda derinleştirmeyi hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar