Çarşamba, Aralık 3, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Performatif Erkek Akımı: Toplumsal Cinsiyet Rollerini Yeniden mi Üretiyoruz?

Son zamanlarda sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan yeni bir fenomen var: performatif erkek. Ülke genelinde düzenlenen yarışmalarla, sosyal medyada her gün önümüze düşen gönderilerle popülaritesi iyice artan bu kavram, en basit hâliyle gerçekten ilgi duyduğu için değil de gösteriş amacıyla, kadınların ilgisini çektiği varsayılan birtakım davranışları sergileyen, bu yönde kıyafet, müzik ve gıda tercihleri olan, kendisini feminist gibi göstererek sosyal çıkar sağlamayı amaçlayan erkekleri ifade etmek için ortaya atılan bir arketip.

Gerçekten eğlenceli bir eleştiri mi yoksa zaten bu konuda bilinçsiz olan kesimlerin toplumsal cinsiyet rolleri konusundaki algısına daha da mı ket vuruyor?
Matchalarınız hazır, labubularınız yanınızdaysa başlayalım.

Judith Butler, gender performativity kavramıyla cinsiyetin dil, tekrar ve performans yoluyla üretilen, sabit olmayan bir yapı olduğunu öne sürer. Yani aslında en temel hâliyle, toplumsal cinsiyet rollerinin günlük konuşma dili, kültürel pratikler ve içinde bulunduğumuz toplumun beklentileri gibi unsurlardan etkilendiğini söyleyebiliriz. Bir restoranda olduğunuzu hayal edin: oturacağınız masa, yiyebileceğiniz yemekler, arkada çalacak şarkı, hatta yemeği kiminle yiyeceğiniz. Hepsi önden sizin adınıza seçilmiş. Peki menünüzde olmayan bir yemeği söylemeye ya da şarkıyı değiştirmeye kalkarsanız ne olur?

Türkiye gibi erkekliğin tarih boyunca ataerkil düzen yoluyla yüceltildiği, hegemonyanın erkekliğe atfedilen sertlik, güç, kontrol gibi unsurlarla sürdürüldüğü bir ülkede duygusallık, hassaslık, empati gibi olgular ötekileştirilmesi/bastırılması gereken, norm dışı şeyler gibi algılanıyor. Bunu 2000’li yıllarda ortaya çıkan, belki de şimdinin performatif erkekleri olan metroseksüel erkek kavramında da görüyoruz. Toplum, şu an yaptığı gibi kendisinden farklı olanı isimlendirme telaşına giriyor, kendi kendine ürettiği ve adlandırdığı bu güruha çeşitli özellikler atfediyor ve sonucunda ötekileştiriyor. Konu performatif erkeklere geldiğindeyse farklı bir yüzüyle karşımıza çıksa da erkekliğin toplumsal olarak kabul gören biçimleri yine patriyarkanın belirlediği çizgiler içinde kalıyor.

Şu anda performatif erkeklere atfedilen özelliklerden biri toplum içinde feminist edebiyat okumak. Performatif feminizm her ne kadar faydasız ve gösterişçi bir duruş olsa da belli kesimler sosyal medya “alfa erkek” gibi korkunç sınıflandırmalarla dolup taşarken, erkeklerin bu konularda kitaplar okumasındansa —ya da hiç okumamasındansa— performatif bir şekilde de olsa feminist literatürü takip etmelerini tercih edeceğini söylüyor. Sonuçta perform etmeye çalıştığımız kişiye zamanla az ya da çok dönüşeceğimizi ya da hiç değilse bu süreçte bir şeyler öğreneceğimizi öne sürüyorlar. Okumanın komedi unsuru olduğu böyle bir toplumda zamanla anti-entelektüelliğin övülecek bir şey hâline geleceği ve bunun toplumu geriye götüreceği de eleştiriler arasında.

Cinsiyetlere ilgi alanları atamak, çeşitli rol ve beklentiler içine sokmak aslında dolaylı yoldan patriyarkayı da yeniden üretiyor. Matcha içen, bez çanta takan erkekleri sadece dilde bile olsa ayrı bir kategoriye sokmak, zamanında futbolla ilgilenen ya da bilgisayar oyunları oynayan kadınları “erkek fatma” olarak adlandırmaktan çok da farklı gelmiyor. Çünkü ikisi de muhafazakâr politikalara ve geleneksel cinsiyet rollerine hizmet ediyor, bireylerin yaşam tarzlarını hedef alıyor ve “ideal maskeyi takmazsan dalga geçilmeye hazır ol” mesajı sunuyor.

Bu akımdan olumsuz olarak etkilenme şansı yüksek olan bir kesim de LGBTİ+ bireyler. Hâlihazırda en basit hakları bile ellerinden alınan ve günlük hayatın akla gelebilecek her alanında sürekli marjinalleştirilen kuirler, nispeten bilinçli genç kesimin eğlenceli bir sosyal medya akımı olarak başlattığı performatif erkeklik kavramının toplumun diğer kesimlerine de ulaşmasıyla cinsel yönelim temelli hakaret ve benzetmelerin odağına düşmüş oldu ve aslında zaten kuir kültürde halihazırda var olan belli pratikler şu anda onların da hedef hâline gelip etiketlenmesine zemin hazırladı.

Sonuç olarak, bu tarz sınıflandırmalar yapmak —başlangıçta sadece eğlence amaçlı olsa da— toplumsal cinsiyet rollerine karşı çıkmıyor, onları yeni bir biçimde içselleştirmeye sebep oluyor. Bırakalım erkekler de matcha içsin, Clairo dinlesin; toplumsal cinsiyet temelli şiddetin bu denli yoğun olduğu bir ülkede erkekleri eleştirmek için çok daha yerinde ve kritik sebeplerimiz var ne yazık ki. Bu sistemi eleştirirken çeşitli sınıflandırmalar yapmak da çok doğal; fakat gerçek dönüşüm bize dayatılan rolleri anlam düzeyinde sorgulamakla mümkün diye düşünüyorum.

Alperen Alatepe
Alperen Alatepe
Alperen Alatepe, Yeditepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü son sınıf öğrencisidir. Aile psikolojisi ve örgütsel psikoloji alanlarına ilgi duyan Alatepe, çocuk ve ergen psikolojisi odaklı çalışan bir özel klinikte yaptığı stajla teorik bilgilerini sahada gözlemleme şansı elde etmiştir. Psikolojinin pek çok farklı alt alanına dair katıldığı eğitimler ve düzenlediği etkinliklerle alanda aktif olmayı amaçlamaktadır. Bir süre Türk Psikologlar Derneği Öğrenci Birimi’nde temsilcilik görevi yaptıktan sonra şu anda üniversitesinin Psikoloji Kulübü’nde yazmanlık ve Kurumsal İletişim Ofisi’nde asistanlık görevini sürdürmektedir. Yazılarında aidiyet duygusu, sosyal ilişkilerin günlük hayata yansımaları ve ebeveyn-çocuk ilişkisi gibi konulara değinmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar