Herkes en az bir defa farkındalık hakkında düşünmüştür. Esasında burada öznellikle kast edilen bilinçtir ve bilinç özü itibarıyla farkında olma halidir. Farkında olmak, aynı anda vücudun iç dünyası ile dış dünyanın harmanlanarak karşımıza duyumladıklarımızın algılanmasıdır. Bu algı sayesinde de eyleme geçebiliriz. Öznellik, hem genetik kodlarımız hem de geçmişte yaşadıklarımızın birleşimi sayesinde oluşmaktadır. Öznellik, doğası gereği anlaması zor bir kavramdır çünkü bu, insanın kendi kendine düşünmesidir. Peki, bunu nesnel olarak ele alabilir miyiz? Gelin sizi felsefe, biyoloji ve psikoloji üçgeninde bir yolculuğa çıkarayım.
Felsefi Zemin ve Büyük Tartışma
Tartışma, yüz yıllar öncesine dayanmaktadır. Descartes’e göre sadece kendi varlığımızdan emin olabilirdik. Bu varlık, tabi ki de bizim bilincimizdi. Bilinç konusunda Kant, bu öznelliği bir kez daha dile getirmişti. 20. yüzyıl ile birlikte Kıta felsefesinin öncülerinden olan Husserl, fenomenoloji ile gerçekliği öznelliğe indirgeyip bunun asla çözülemeyeceğini ileri sürmüştü.
Psikoloji açısından da bu, uzun süren bir tartışmanın konusuydu çünkü elimizde bir nesnel davranışlar bir de düşüncelerimiz vardı. Düşüncelerin nesnel olmamasına karşılık davranışların nesnelliği sonucunda davranışçı ekol doğmuştu. Bir diğer ekol ise bilişsel süreçleri ele alan bilişselci ekoldü. Bilişselci ekol, temelde içe bakış yöntemi denen bir uygulamayla karşımıza çıkar. Bu iki ekol arasındaki tartışma, Bilişsel Davranışçı ekolün doğmasıyla bitmişti.
Uzlaşma ile Gelenler
Psikolojide artık bilişselciler ve davranışsalcılar uzlaşabilmişlerdi ancak bu durum, iki tarafın da bazı düşüncelerini törpülemesi ile mümkündü. Bu durum, hetero-fenomenolojinin doğması demekti. Hetero-fenomenoloji kavramı, bize bilincin bir ön kabul olmasını doğruluyordu. Bilinci, aynı coğrafyadaki ekvator gibi ele almaktaydı. Zihnin tozlu labirentlerinde bu şekilde psikologlar yol alıyorlardı. Peki, öznel zihin alemi objektif olabilir mi?
Öznelin Nesnelleşmesi
Beynin çeşitli bölgelerinin bilişsel beceriler ile alakalı olduğu düşüncesine dair en eski teoriler frenolojiydi. Frenoloji, çeşitli yapılan kafa ölçüleri ile kişinin karakter yapısını öngörmeye çalışıyordu. Frenoloji, daha sonrasında çeşitli ırkçı görüşler ile harmanlandı ve sonrasında sözde bilim olarak rafa kalktı. Her ne kadar sözde bilim de olsa, öznelliği anlama yolundaki önemli bir adımdı.
- yüzyıl dünyası, bilimsel anlamda devrimlerin yaşandığı bir dönemdi. Hem psikoloji hem de psikiyatri doğmuştu. Bunun haricinde o dönemde yaşanan Phineas Gage vakası, beynin belli bölgelerinin davranışlar konusunda rolü olduğunu göstermişti. Uzun süre boyunca beyin üzerine fikirler, bölgeselcilik olarak devam etti.
II. Dünya Savaşı sonrası gelişen bilgisayar teknolojisi, beyin araştırmalarına yeni bir soluk getirmişti. Bununla birlikte beynin bilgisayar benzeri bir sisteme sahip olduğuna dair teoriler gelişmeye başladı. Daha sonrasında gelişen bilgisayar bilimi ile organik bilinci araştıran bilimlerin ortaklaşa kurduğu biliş bilimi sahaya çıktı. Biliş bilimi, öznellik kavramına yeni bir soluk getirerek onu daha çetrefilli bir hale sokuyordu. Bununla birlikte yapay bilinçten bahsedilmeye başlandı.
Öznelliğin Biyolojisi
Beynin yapısı gereği net bir görev dağılımdan bahsedemeyiz. Eski görüşe göre beynin bölümleri aynı organ gibiydiler ama artık bunun yanlış olduğunu biliyoruz. Ancak yapılan araştırmalar ile beynin bazı bölgelerinin bilişsel süreçler ile daha fazla etkili olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle insan bilinci dediğimiz zaman, karşımıza diğer canlılardan daha karmaşık bir bilinç çıktığını söyleyebiliriz. Bunda en etkili olan alanın prefrontal korteks olduğunu söylemeliyiz. Bu bölge, aynı anda hem limbic sistemin hem de korteksin parçası olan, evrimsel açıdan çok geç gelişmiş bir bölgedir. Bu bölge, insana genetik açıdan genetik tarafından belirlenmeme gibi bir özellik bahşetmekte. Bunun haricinde başka bölgelerinin de bilişsel süreçler ile bağlantılı farklı işlevleri vardır.
Sonuç
Öznelliğin biyolojisi hakkında az da olsa bir fikrimiz olsa da henüz zihin okuma gibi bir teknolojimiz yok. Bu biyolojik devrim, bize sinir bilimi ve biliş bilimi hediye etse de henüz çok yeniler. Bu yeni gelişen devrimler ile nöro-fenomenoloji ve nöro-psikanaliz gibi eski öznellik üzerine fikirlerin yeniden ele alınmasını sağlayan bazı yeni disiplinlerden bahsedebiliriz. Öznelliğin ne zaman tam olarak açıklanacağını bilemeyiz ancak bu gelişme, insanlığın en büyük gizemlerinden birinin çözümünü getirecektir.