Pazartesi, Ağustos 4, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Karanlık Ayna: Bir Suçun Ardında Saklı İnsan

Suçun Ardından Bize Bakan Gözler

“Bir insan neden suç işler?” sorusu, yalnızca yasa dışı bir davranışın gerekçesini sorgulamak değildir. Bu soru, bizi insan ruhunun en kırılgan, en ihmal edilmiş köşelerine götürür. Bazen bu sorunun ardında cevapsız kalmış bir çocukluk, görülmemiş bir acı ya da bastırılmış bir haykırış gizlidir. Suç psikolojisi, yalnızca bir yasa ihlali değil; çoğu zaman insan ruhunun bastırılmış acılarının, görünmeyen ihtiyaçlarının ve öğrenilmiş çaresizliklerinin bir dışavurumudur. Suçlu dediğimiz kişi ise bir kimlikten çok, bir hikâyenin taşıyıcısıdır. Bu nedenle suç psikolojisi, yalnızca cezai bir alan değil; aynı zamanda insan doğasının sınırlarında dolaşan, derinlikli ve çok katmanlı bir inceleme sahasıdır.

Toplumsal algı, suçu çoğu zaman sadece sonuç üzerinden değerlendirir: kim ne yaptı ve ne ceza aldı. Oysa psikolojik bakış açısı bu çerçeveyi genişletir. Ne oldu da bir insan o eşiği geçti? Hangi eksiklikler, hangi yarım kalmışlıklar, hangi sessiz çığlıklar onu o noktaya taşıdı? Her suç, sorulmamış bir sorunun, duyulmamış bir sesin yankısı olabilir.

Görülmeyen Çocukluklar, Duyulmayan Çığlıklar

Birçok suçun kökeni çocuklukta yatar. Araştırmalar; suça yönelen bireylerin çoğunlukla sevgi, güven, aidiyet ve değer görme gibi temel psikolojik ihtiyaçlardan yoksun bir ortamda büyüdüğünü gösteriyor. Bu yoksunluk, zamanla bireyin benlik algısını zedeleyerek, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurma becerisini köreltiyor. Duygularını ifade edemeyen, yalnızlıkla baş başa kalan bir çocuk, büyüdüğünde öfkesini ya kendine ya da başkasına yöneltebilir.

Güvenli bağlanmanın kurulamaması, bireyde derin bir eksiklik yaratır. Sevildiğini, görüldüğünü hissetmeden büyüyen bir çocuk için hayat, ya bir savunma ya da saldırı haline dönüşebilir. Suç da kimi zaman bu savunma ya da saldırının biçim değiştirmiş hâlidir. Duyulmamış bir çocuk, bazen toplumun duymak istemediği bir yetişkine dönüşür. Bu durum, travma temelli suç analizi açısından kritik bir bağlantı sunar.

Her Suç, Karanlık Bir Hikâyenin Son Cümlesidir

Cezaevlerinde yapılan görüşmeler, suç işleyen bireylerin çoğunun geçmişinde travmatik deneyimler olduğunu ortaya koyuyor: fiziksel şiddet, duygusal ihmal, cinsel istismar, terk edilme, sosyal dışlanma… Bu deneyimler, bireyin duygusal gelişimini derinden etkiler. Eğer bu travmaları yönetme becerisi kazandırılamazsa, duygular denetimsizleşir; öfke, korku, değersizlik gibi duygular yıkıcı biçimlerde dışa vurulur.

Bir suç, bazen kontrolsüz bir patlamadır. Bazen ise yıllardır bastırılmış bir öfkenin, görünmeyen bir çocuğun gecikmiş isyanıdır. Bir hırsızlık, yalnızca maddi ihtiyaç değil; sevilmeye, değerli hissetmeye duyulan açlığın başka bir yüzü olabilir. Bir saldırganlık, sadece şiddet eğilimi değil; sesini duyuramamış bir geçmişin yankısıdır. Suç, çoğu zaman dile gelmemiş bir travmanın eyleme dönüşmüş biçimidir.

Suçluyu Anlamak: Tehlikeli Bir Cesaret mi?

Toplumsal refleks, suça karışan bireyi “kötü”, “tehlikeli” ya da “onarılamaz” olarak damgalamaya eğilimlidir. Ancak psikolojik bakış açısı, suçluyu yalnızca eylemiyle değil, bütünlüğüyle anlamaya çalışır. Bu, suçu meşrulaştırmak anlamına gelmez. Tam tersine, suçun kökenine dair bilgi üretmek, önleyici adımlar atabilmek ve benzer vakaların tekrarını azaltmak adına gereklidir. “Bu insan bunu neden yaptı?” sorusundan çok, “Ne yaşamış olabilir ki bu hâle geldi?” sorusu bizi gerçeğe yaklaştırır.

Empati, burada duygusal bir yakınlık değil; bir tür entelektüel sorumluluktur. Toplumsal iyileşme, ancak bireysel öykülerdeki bozulma noktaları keşfedildiğinde mümkündür. Her suçun ardında, doğru zamanda doğru desteği alamamış bir insan vardır. Onu anlamak, onu affetmek değildir; suçun kökünü kurutmaya yönelik bir ilk adımdır.

Medyanın Merceğinden Çıkan Gerçeklik

Televizyon dizileri, haber bültenleri ve sosyal medya içerikleri; suçu dramatize ederken, suçluyu yalnızca yaptığı işle tanımlar. Bir insan cinayet işlediğinde, tüm kişiliği bu eyleme indirgenir. Geçmişi, ilişkileri, çelişkileri görünmez olur. Bu temsil biçimi, toplumsal öfkeyi kolayca örgütler; ama anlamaya, dönüştürmeye hiçbir katkı sunmaz.

Suç psikolojisi ise tam tersini yapar: Olaydan insana, eylemden öyküye doğru bir yolculuk önerir. Gerçek değişim ancak bu yolculukla mümkün olur. Suçun oluştuğu koşulları değiştirmeden verilen her ceza, yalnızca geçici bir rahatlamadır.

Suçla Mücadele, Yarayı Görmekle Başlar

Suçun önlenmesi için yalnızca güvenlik önlemleri, cezai düzenlemeler yeterli değildir. Asıl ihtiyaç; bireyleri duygusal olarak güçlendiren, travmalarla başa çıkmayı öğreten, ruh sağlığını koruyucu sistemlerin erken yaşta devreye girmesidir. Aile içi iletişimin desteklenmesi, okullarda psikolojik dayanıklılık eğitimlerinin verilmesi ve toplum temelli psikolojik danışmanlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması; suça giden yolları en başından kesebilir.

Cezaevlerinin yalnızca kapatıcı değil, aynı zamanda iyileştirici mekânlar haline gelmesi, bu sürecin önemli bir parçasıdır. Her suçlu, aynı zamanda bir iyileşme potansiyeli taşır. Bu potansiyeli fark etmek, sadece bireyi değil; toplumun vicdanını da iyileştirir.

Suça Değil, Yaraya Bakabilmek

Suç psikolojisi, yalnızca karanlığı değil; o karanlıkta kalmış insanı görme çabasıdır. Her suç, bir yaranın işaretidir. Bu yaraya bakabilmek, yargılamadan önce anlamayı seçmek, bizi daha insani bir topluma yaklaştırır.

Unutulmamalıdır ki suçu anlamaya çalışmak, onu haklı görmek değil; bir daha yaşanmaması için sorumluluk almaktır. Toplumsal barış, cezadan çok şefkatle, dışlamadan çok görmeyle, korkudan çok cesaretle inşa edilir. Bir suçun izini sürmek, yalnızca adaleti değil, insanı aramaktır.

Her cezanın ardında bir hayat, her hayatın ardında anlatılmamış bir hikâye vardır. Suç psikolojisi bize şunu fısıldar: İnsan, yalnızca yaptıklarıyla değil, göremediklerimizle de bir bütündür. Karanlığa bakarken insanı görebilmek, suçun değil; insanlığın izini sürebilmek… İşte bu, hem bireysel vicdanın hem de toplumsal onarımın başlangıcıdır.

İrem Ayvaz
İrem Ayvaz
İrem Ayvaz, alanında yetkin bir psikolog ve deneyimli bir aile danışmanıdır. Bireysel, çift, ergen ve eğitim danışmanlığı gibi geniş bir yelpazede profesyonel hizmet sunan Ayvaz, bilişsel davranışçı terapi, evlilik terapisi ve gençlerde cinsel yönelim konularında kendisini geliştirmiştir. Lisans ve lisansüstü eğitimlerini başarıyla tamamlayan Ayvaz, adli psikoloji, üstün zekalı çocuklar ve travma terapisi gibi önemli konularda kendini sürekli geliştirmekte ve alanındaki en güncel literatürü takip etmektedir. Birçok saygın kurum ve kuruluşla iş birliği yaparak sosyal sorumluluk projelerinde yer alan Ayvaz, Kalben Derneği ve Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğü gibi prestijli kurumlarla önemli projelere imza atmıştır. Aynı zamanda, psikoloji ve kişisel gelişim üzerine yazdığı makalelerle dijital mecralar ve gazete köşelerinde ulaştığı kitleyle, topluma değerli katkılar sağlamıştır. Psikolojiyi herkesin anlayabileceği bir dilde sunma misyonuyla, bilgi ve deneyimlerini insanlara ulaşılabilir bir şekilde aktarmayı sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar