Kahve, sabahları uykulu gözlerle güne başlamamızı önleyen ve son zamanlarda popülerliğini sürdüren içeceklerin başında geliyor. Kokusuyla bizi büyüleyen bu içeceğin bu kadar tercih edilmesinin altında yatan neden bağımlılık olabilir mi? Kahvenin de topraklarımızda çay gibi seveni çok. Kahvesiz güne başlayamayanların, gün içerisindeki buluşmalarda ilk tercihleri kahve içilebilen mekânlar. Özellikle gençler arasında en iyi buluşma planları kahve zincirleriyle tamamlanıyor. Uykumuzu açmanın yanı sıra bize keyif veriyor ve fazla tüketildiği takdirde bağımlılık riski başlıyor. Bazı şeylere belirli dozu aştığımız zaman bağımlı olabiliriz. Kahve de son yıllarda bağımlılıklardan biri haline geldi.
İçinde bulundurduğu kafein aracılığıyla merkezi sinir sistemimizi (MSS) uyararak dopamin salınımını artırır. Enerjik ve keyif hissettirdiğini düşünürsek beynimiz bu hissi tekrar deneyimlemek ister. Tekrar tekrar ve tekrar. Böylece kahve tüketimi bir alışkanlıktan kahve bağımlılığına dönüşür. Psikolojik açıdan bu davranışsal bir bağımlılıktır. Tıpkı sosyal medya veya alışveriş bağımlılığı gibi bireyin ruh halini düzenleyen bir araç niteliğindedir. Özellikle üniversite öğrencilerinin kahveyi bir aktiflik simgesi gibi gördüğü düşünülür. Kahve içmek belirli çağrışımları simgeler. Kahve; ders çalışmak, üretmek, sosyallik, anılar… Kahve artık sadece bir içecekten ibaret olmaz, adeta kimliğimizle bütünleşir. Kahvesiz kalma kaygısı içimizi kaplar. Sosyal kabul beklentisi de kahve içme eylemimizi pekiştirir.
Kafein Yoksunluğu ve Psikolojik Etkiler
Kafein yoksunluğu; baş ağrısı, yorgunluk, huzursuzluk, agresiflik olarak dışa vurur. Kişi bu etkiyi ortadan kaldırmak için yine kahve içmeye başlar ve böylece kısır döngüye girilir. Kahve sosyal hayatta da baş köşeyi aldı. Kahve tüketmek bir iletişim aracı hâline geldi. Kahve içmeye davet etmek; dostluk, sohbet, flört, sosyallik göstergelerinden biri oldu. Modern toplumlarda adeta bir ritüel, bir hobi, bir tüketim çılgınlığının ekonomik parçalarından biri hâline geldi.
Bazı sosyologlara göre gündelik hayatta anonim gibi yaşayan insanların gündelik ritüellerle anonimliği dengelediği düşünülüyor. X kahve zincirine gitmek, ortak kültürün bir parçası olmak ya da bir grubun bir üyesi olmak gibi oldu. Kahve bireyleri kaynaştırdı ve bir araya topladı.
Ekonomik olarak sermayeyi güçlendiren kahve, ilişkilerimizi yüzeyselleştirdi. Kahve buluşmalarının çoğu gerçek haz değil, geçici rahatlamaya dayanıyor. Sosyal hayatta kahve bağımlılığı, mükemmeliyetçilik ve performans kaygısıyla da yakından ilişkili. Modern toplumun bir parçası olmanın dezavantajlarından biri de sürekli aktif kalmamızın toplum tarafından dayatılmasıdır. İşte kahve de bizi sürekli aktif ve odaklanmış yaptı ya da sadece öyleymiş gibi gösterdi.
Kahvenin Modern Kültürdeki Yeri ve Toplumsal Etkisi
Kafein elbette kendisinden beklenilen beklentiyi fazlasıyla karşıladı. Sınav haftalarının ve yoğun iş tempolarının adeta depo yakıtı hâlini aldı. Uzun vadede zihinsel yorgunluk böylece arttı. Duygusal yorgunluk da ona eşlik etti. Kafein beynimizin adenozin reseptörlerini bloke etti ve uykusuzluğun üstünü örterek öteledi. Geçici bir çözüm olarak kullanılsa da uzun vadede anksiyete bozukluğu, uyku düzensizliği, stres toleransında bozulmalar görüldü. Aynı zamanda gastrit, reflü tarzı rahatsızlıkları tetiklediği de bilinen kahve, sağlığımızı çoklu tüketimde olumsuz etkiliyor.
Kahve toplum arasında da sanki tükenmişliğe bir direniş olarak gösteriliyor. Halbuki bireyin sistemin temposuna uyum sağlamaya zorlanmasının en güzel örneğidir. Sigara ya da alkol bağımlılığı toplumda “kötü alışkanlıklar” gerekçesiyle eleştirilirken kahve bağımlılığı çoğu zaman normal bir durum gibi görünür. Kahve tiryakisi, çay tiryakisi gibi kavramlar zararlı olduğunu değil de sevimli bir alışkanlıktan ibaret olduğunu vurgular. Oysaki sigara tiryakisi denildiğinde hiç de sevimli bir alışkanlık gelmez aklımıza. Kahve bağımlılığının sosyal olarak kabul edilebilirliğini bu örnek çok güzel gösteriyor bizlere. Kahve bağımlılığı, toplumsal bakış açısının davranışlarımızı nasıl şekillendirdiğinin göstergesidir.
Başarı, aktiflik, sosyallik çağrıştırdığı için kişiler kendi bağımlılıklarının farkına varsa bile bunu değiştirmekte güçlük çekerler. Bağımlılık böyle böyle normalleşir. İnsanlar kahve aracılığıyla sosyal aidiyet hisseder, stresle baş eder, performansı artar, kısa süreli de olsa mutlu olur. Bunlar da gerçek ihtiyaçları bastırır.
Modern toplumun “sürekli uyanık kalma” ideolojisidir kahve. Bazen hoşlanmadığı hâlde sırf sosyal medyaya içerik olsun diye satın alınandır kahve. Kimisi için sıcak olup içimizi ısıtmalıdır, kimisi içinse soğuk olup bizi ferahlatmalıdır. Binbir çeşit çeşidi, aroması, pişiriliş şekli olsa da kahve denildiğinde aklımıza kültürel olarak ilk “Türk Kahvesi” gelir.
Osmanlı’dan bu yana közde pişirilen Türk kahvesi, evliliğin ilk adımı olan istemelerimizin de simgesidir ve “kırk yıl hatırı” vardır. Çoğu tanışmalar, buluşmalar “Bir kahve içelim mi?” ile başlar. Velhasıl kelâm, kahvenin yeri bizde çok ayrıdır ve kült zevklerimizi elbette zararlı diye bir günde silemeyiz. “Hayatta her şeyin fazlası zarardır.” mottosuyla ölçülü ve dengeli tüketelim kahvelerimizi. Sosyalliğimizin ve görünebilirliğimizin sadece bir fincandan ibaret olmadığını da hatırlatmak isterim. Bazen en büyük tatmin sessizliğin sesindedir.

