Cinsiyet (sex), biyolojik bir kavram olup bireylerin doğumuyla başlayan süreci ifade eder. Yani bireylerin biyolojik anlamda kadın ya da erkek olarak doğmasıdır. Toplumsal cinsiyet (gender) ise, biyolojik anlamda dünyaya gelen bireylerin rollerinin tanımlandığı alanı açıklar. Yani, kültürün ya da toplumun cinsiyete bağlı olarak bireyden beklediği davranışlarıdır. Toplum ya da kültür tarafından belirlenen cinsiyet rollerinin nasıl algılandığı önemlidir. Bu durum bireyler arasında ayrımcılığa, eşitsizliğe ya da eşitliğe yol açabilir (Akkaş, 2019).
Bireyin yaşamının çeşitli sosyalleşme aşamalarında toplumsal cinsiyet kalıp yargıları pekiştirilerek benimsetilir. Üyesi olunan aile, arkadaş çevresi, eğitim kurumları ve medya gibi alanlar bireylerin sosyalleşme süreçlerinin gerçekleştiği mecralardır.
Toplumsal cinsiyet kavramı, Ann Oakley’in 1972 tarihli “Sex, Gender and Society” isimli çalışması ile sosyolojide kullanılmaya başlamıştır. Bu çalışmadaki anlamına göre cinsiyet (sex) kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılığı ifade ederken, toplumsal cinsiyet (gender) kadın ve erkek arasındaki farklılıkların toplumsal inşasına dikkat çekmektedir. Toplumsal cinsiyete dair tanımlamalar ve kalıp yargılar kültüreldir. Savran’ın (2004) aktarımıyla toplumsal cinsiyet, “(…) bireysel cinsiyet farklılıklarının, öznel kimlik karşıtlıklarının ötesinde toplumsal bir düzeni ve toplumsal ilişkileri işaret etmektedir” (Demez ve Tunca, 2018).
Toplumsallaşma ve Roller
İnsanlar doğduğu andan itibaren toplumsal cinsiyet gerçeğiyle karşı karşıya kalır ve bu rolleri içselleştirmeye ve uygulamaya başlar. Toplumsal cinsiyet medya, eğitim sistemi, ülke, yaşanılan çağ ve coğrafyaya göre bir sarmal şeklinde büyüyerek, öğretilerini uygulatır.
Toplumsallaşma, tutumlarında ve davranışlarında kadın bireylerin ve erkek bireylerin farklı türde özellik sergilemelerine yol açan değişik tutumlar oluşturur. Kadın ve erkeğin sergilediği her tutum veya gösterdiği her davranım, toplumda değişik düzeylerde tepkilere sebep olur.
Sosyalizasyon sürecinde bireyler toplumsal cinsiyete ait özellikler ve nitelikleri içselleştirdiği bir benlik algısı yaratır ve toplumun kendisinden beklenen kadın ya da erkek olarak cinsiyet rollerini edinirler. Bu beklenti tam anlamıyla karşılanamasa dahi, bireyler toplumun bu isteklerinden sorumlu tutulacağını bilir. Ayrıca bireyler toplum tarafından bu beklentilerin karşılanma düzeylerine dayanarak “erkeksi” ya da “kadınsı” olarak değerlendirilir (Vural ve Körpe, 2018).
Kültür ve Ataerkil Yapının Etkisi
Toplumsal cinsiyet rolleri toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık gösterdiği gibi yaşanma şiddetine göre de farklılık göstermektedir. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet rollerinin en derin hissedildiği toplumlar ataerkil toplumlar olup, Türkiye’de de bu roller ve rollerin getirdiği ayrımın her alanda hissedildiği vurgulanmaktadır.
Toplum etkisi bireyler üzerinde henüz doğmadan etkisini göstermekte, çocuğun cinsiyetine göre oyuncakları, kıyafetleri, rolleri, sorumlulukları ailesi tarafından planlanmakta ve bireyin buna uygun davranması beklenmektedir. Toplum kadını eş, anne olarak öncelikle ev için, eve uygun bir birey olarak konumlandırılmakta ve bu sebeple kadının eğitim, çalışma, sosyal hayatı kısıtlanmaktır.
Kadın özel alan, ev ile sınırlandırılırken erkek kamusal alan, çalışma hayatı ile bağdaştırılmaktadır. Özellikle ataerkil değerlere sahip toplumlarda kadının iş hayatına girmesinin oldukça uzun bir süre aldığı gözlemlenmektedir.
Bununla birlikte kadın “yumuşaklık, konuşkanlık, anlayış sahibi, nazik, dinine bağlı, dış görünüşüyle ilgili olan, duygularını dışa vuran” olarak tanımlarken erkek; “saldırgan, bağımsız, içine kapalı, fiziksel ve duygusal anlamda kuvvetli, lider” olarak tanımlamaktadır. Türkiye özelinde bakıldığında bahsi geçen öğrenme süreçlerinin dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de gözlemlenebildiği söylenebilmektedir.
Benzer şekilde erkek argolu/ küfürlü konuşmak, akşam yalnız dışarı çıkmak, yalnız tatile gitmek, sigara içmek, kısa saç kullanmak, erkeksi davranışlar olarak ifade edilmektedir. Bu kalıpyargılar toplum tarafından desteklenmekte ve beslenmektedir. Bu davranışlara uyum sağlama bireylerin bir anlamda toplumda kabul görmelerini sağlamaktadır.
Aksi halde argolu konuşan, saçını kısa kestiren ya da saldırgan davranışlar sergileyen kız çocukları “erkek Fatma” lakabı takılarak ötekileştirilirken, daha duygusal ve nazik davranan erkek çocukları ise “kız gibi” lakabı takılarak ötekileştirilmektedir. Dolayısıyla toplumun belirlediği kalıplara uymayanlar spesifik birer örnek gibi ele alınarak belirlenmiş cinsiyet rollerinden bir sapma olarak görülmemekte ve böylece rollerin devamlılığını koruma davranışı sergilenmektedir (Ayhan ve Ak, 2023).
Toplumsal Baskılar ve Psikolojik Etkiler
Toplumun cinsiyetlere atfettiği rollere, beklentilere uymayan kişiler çeşitli baskılara maruz kalır. Örneğin kadının namusla ilişkilendirilmesi ve sonucunda cezalandırılma ihtimali nedeniyle, kadınların davranışlarını kontrol etmeleri ve özellikle toplumun beklentilerine uygun davranmaları yaşamsal bir öneme sahiptir.
Böylelikle kadına ilişkin namus anlayışının muhafazakâr ve cinsiyet ayırımı içeren bir tutum içermesi, kadınlara yönelik namus temelli şiddet ve cinayetleri arttırabilmektedir. Dolayısıyla bu anlayış, kadınlara toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında daha çok baskı yapar ve streslerini arttırır.
Diğer taraftan, toplumsal cinsiyet beden imajı gelişiminde belirgin bir faktör olarak kabul edilmektedir. Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden sadece psikososyal açıdan değil biyolojik açıdan da olumsuz yönde etkilenir.
Ergenlik dönemindeki veya evli olmayan kadınlar için üreme sağlığında oluşan tehditler; riski yüksek cinsel tutumlar ve bilgi eksikliğinin yanı sıra hizmete erişimde bireyin karşısına çıkan engelleri de içerir. Sonuçta, cinsel yolla bulaşabilen hastalıklar (CYBH), ergen hamileliği, istenmeyen hamilelikler, sağlıklı olmayan düşükler meydana gelmekte ve hastalıkların tanılamasında gecikmeler yaşanmaktadır.
Erkeklerin Toplumsal Cinsiyetle İmtihanı
Toplumsal cinsiyet rolleri erkekleri de kapsar ve erkeği de olumsuz yönde etkiler. Ataerkil düzenin erkeklik prototipi olan “hegemonik erkeklik”; güçlü, cesur, başarılı, katı, kavgacı gibi niteliklerin biri ya da birkaçından yoksun olmak bireyi, erkekler arasında hiyerarşinin alt basamaklarına iter ve eksiklik duygusunun oluşmasına neden olur.
Ülkemizde erkekler, sınırları önceden belirlenmiş bir “erkeklik” anlayışına uygun davranmadıklarında “kadınsı”lıkla aşağılanabilmektedir. Bu durumla beraber hem erkek hem de kadın küçük düşmekte ve kadının “eksik ve ikincil” oluşu gibi toplumsal bir yanılış yaygınlaşmaktadır.
Kimi zaman erkeğin kadını aşağı görme hali, kadına yönelik saldırgınlık, öfke ve şiddeti de beraberinde getirir. Dolaylı olarak erkek toplumsal cinsiyet baskısıyla baş edemeyince öfkesini kadına yansıtır. Araştırmalara göre erkeğin toplumsal cinsiyet rol sosyalizasyonu duygusal, davranışsal problemlere ve sağlık bozulmalarına yol açabilmektedir.
Toplumsal cinsiyet rolleri ve beraberinde getirdiği stres; alkol ve uyuşturucu kullanımı, partnere yönelik şiddet ve öfke, depresyon, aile içi geçimsizlik, kalp rahatsızlığı, düşük yardım arama davranışı gibi pek çok negatif ve riskli davranışlara sebep olabilmektedir (Vural ve Körpe, 2018).
Kaynakça
Ertuğrul Yaşar, Z., & Zorluoğlu, E. (2021). Üniversite Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Rollerinin ve Toplumsal Cinsiyet Rollerine İlişkin Tutumlarının İncelenmesi. Erzurum Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(12), 1-17.
Bingöl, O. (2014). Toplumsal Cinsiyet Olgusu ve Türkiye’de Kadınlık. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2014(3), 108-114.
Ayhan, F. N., & Ak, H. Ş. (2023). Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Psikolojik Şiddet. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Kadın ve Aile Araştırmaları Dergisi, 3(2), 139-160.
Irmak Vural, P., & Körpe, G. (2018). Üniversite Öğrencilerinin Kadınlık-Erkeklik ve Kadına İlişkin Namus Anlayışı Tutumu. Yaşam Becerileri Psikoloji Dergisi, 2(3), 155-166.
Akkaş, İ. (2024). Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Kavramları Çerçevesinde Ortaya Çıkan Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı. EKEV Akademi Dergisi(ICOAEF Özel Sayı), 97-118.


